bugün
- oktay kaynarca'nın türkiyeliyim açıklaması19
- diamond tema24
- kayseri de atatürk heykeline baltalı saldırı13
- millet öğle yemeğine çıkarken yeni uyanan tipler8
- özgür özel13
- abber'ın ruh hastası olması26
- babalar günü17
- kitap okuyan erkek16
- çinliler her şeyi üretebiliyor türklerin neyi var19
- saraca silsüpüroğlu8
- sevgiliyle aynı evde yaşamak9
- kaka'nın eşinin boşanma gerekçesi9
- insan olmaya ceyrek kala18
- diyanetin türkleri araplara şikayet etmesi14
- sözlükteki 11 yaşında yazar olması19
- buralarda dinsiz denen bir tarzan varmış17
- yurtdışı çıkış harcı13
- ne hissediyorsun8
- larisalisa12
- steven s power law10
- gideon reid morgan jj39
- kurban eti dağıtmak mecburi mi12
- yazarların başarılı olduğu dersler11
- kendini hunharca teşhir eden liberal türk kızları15
- memati192310
- ismeti yazar yapan moderatör13
- memati1923'ün gelişiyle başlayan süreç13
- özge özacar'ın memeleri10
- hoşlanılan kıza bayramda mesaj atmak11
- yatakta fırtına gibi esen erkek12
- inciden yazar nakli13
- güzel kadınların problemli olması19
- yazın göt boyunda şort giyen kızlar9
- dünyanın en güzel kızlarının olduğu ülkeler9
- ups boobss nickli yazar28
- yazarlarin orgazm olurken kurduklari cumleler11
- 15 haziran 2024 macaristan isviçre maçı9
- erkeklerin hiç iltifat almaması11
- 14 haziran 2024 almanya iskoçya maçı15
- iğneye iplik geçiremeyenlerin ioçk'yı eleştirmesi11
türk erkeklerinin ticarette yaptığı hatalar, yanlışlar bütünüdür.
hemen belirteyim neden sadece "erkek" yok mu bu ülkede kadın tüccar. elbette var. lakin ellide bir gibi küçük bir oran. o sebepten ayırıcı "erkek" kelimesini kullanmayı uygun gördüm. küçük bir açıklamadan sonra gelelim asıl meseleye.
türk erkeği birilerinin altında çalışmayı sevmez. buna katlanamaz. veyahut çok kısa bir müddet dayanır. bu bir genellemedir ve doğruda bir genellemedir. bu tarihten beri böyle süre gelmiş. türk erkeği baş olmalı, birilerinin sorumlusu değil birilerinden sorumlu olmalı, patron olmalı. "ya az kazanayım ama kendi işim olsun, kendi patronum olayım" mantığı. yanlış. çok yanlış. iş zaten seni oralara götürüyorsa tabi patron ol, çık işini kur. ama zorla bir yerlerden borç alarak, kredi sorumluluğunun altına girerek yapma.
patronluk dedik. uzaktan çok çekici gelen ama işin içine girdiğinizde hiçte öyle olmadığını anladığınız vasıf. yetişkin bir erkek profesyonel çalışma hayatına başlar ve işinde tecrübelenir, duruma göre yükselir. sonradan aklında şöyle (çoğu zaman)yanlış bir fikir gelişir. "bu işi kendim yapmalıyım". işte hatalar süreci tamda burada başlar. start verilmiştir. ekmeğini yediği işin başına geçmek ister. bunca zaman çalışan olarak hizmet etmiştir. artık bir şeyler değişmelidir. helede o sektör sanayi ve üretim ile alakalı bir sektör ise o zaman vay haline. masraf edilir ve işletme kurulur. sermaye daha işin yarısında alarm verir. işçiler, devlet işleri, makineler, giren ham madde, çıkan işlenmiş madde, malı alacak müşteri... derken hesapta olmayan bir sebep, oluşan bir sekte zincirleme bir reaksiyon başlatır ve hızla zayıflama başlar. bu noktada alınacak ve sonrasında uygulanacak olan kararlar işletme için hayati önem taşır.
ikisinde de tecrübem oldu. sanayi üretim çok farklı bir şey. bak her şeyi oturup düşünüyorsan daha kolları sıvamadan önce. düşündüğün kişilerde bu işlerde uzman, kısmende olsa tecrübeli insanlar. hesap yapıyorsun kitap yapıyorsun ortaya bir rakam çıkıyor. misal 200 bin tl. bismillah diyorsun ve işe giriyorsun. tüm kurulum bittiğinde sana total maliyet nasıl çıkıyor biliyor musunuz 280 bin tl. e o seksin bin hayırdır. işletme kurulumlarında bilen bilir "diğer masraflar" diye jokerden bir hesap katılır maliyete. hani kurulum sırasında bizim hesap edemediğimiz, bilemediğimiz bir masraf olursa diye. ki bu her zaman hesap edilenin üzerinde olur. yüzde beş-on hesaplanan yüzde otuz çıkarsa kısa zamanda göçersiniz abi bu net.
birde bu işletme kurma olayında yaptığımız hatalardan biri güç bela kurduğumuz ticarethanenin hemen kar etmesini istemek. yahu hele bir dur. hemen paranın amorti edilmesini bekliyoruz. dikkat edin bir yılda parasını amorti edemeyen tüccar hemen "abi işler çok kötü, vallahi batıyorum, ne yapacam ben" psikolojisine girer. daha ilginci konu komşu, arkadaşlar, akrabalarda böyle değişik anlamsız bir beklenti içine girerler. "ya bizim ahmet abi patron oldu ne ev alabildi nede altına güzel bir araba çekebildi". bu durumda adamcağız üzerinde içten içe gereksiz saçma bir baskı ve psikolojik sıkıntı halini alır ve kendini bir şeylere şartlandırır. anasını satayım oyuncak mı bu. o şekilde olmuyor o işler.
duruma göre yeni kurulan bir işletme ilk altı ay zarar bile edebilir. belki bu süre bir yıla kadar çıkabilir. işletmenin nevi bu noktada önem kazanıyor tabi. hesap buna göre yapılmalı. bir firma duruma göre iki yıldan sonra ufak ufak kar etmeye başlar. öyle büyük karlılıklarda yoktur. yüzde on beş, yüzde yirmi. rakamlar böyle. ki bu süre gelişmiş ülkelerde daha uzundur. sekiz yıl gibi on yıl gibi. sabır+isabetli kararlar bu süreyi kısaltır.
bir ülkenin refah seviyesi ne kadar yüksekse o ülkedeki işletme sahibi o kadar zor amorti eder parasını. refah seviyesi ithalatı azaltır, ülke kendi kaynaklarını ve iş gücünü kullanmaya başlar. böylelikle işçilik de kalite artar ve doğru orantılı olarak işçi maaşları yükselir. bu iktisadi bir kuraldır. türkiye'de böyle bir sürecin içinde şu aralar. uzun vade de allah-u alem yirmi yıl içinde aynı avrupa gibi olacak. işçi zengin konuma gelecek ve durumundan, yaşantısından memnun olacak.
bir işletme kurmak bin hesap gerektirir. ufak olsun büyük olsun hepsi için geçerli. büyük sorumluluktur. ince hesap yapılıp ona göre adım atılmalıdır. türkiye'yi güzel günler bekliyor. her şey daha güzel olacak inşallah.
hemen belirteyim neden sadece "erkek" yok mu bu ülkede kadın tüccar. elbette var. lakin ellide bir gibi küçük bir oran. o sebepten ayırıcı "erkek" kelimesini kullanmayı uygun gördüm. küçük bir açıklamadan sonra gelelim asıl meseleye.
türk erkeği birilerinin altında çalışmayı sevmez. buna katlanamaz. veyahut çok kısa bir müddet dayanır. bu bir genellemedir ve doğruda bir genellemedir. bu tarihten beri böyle süre gelmiş. türk erkeği baş olmalı, birilerinin sorumlusu değil birilerinden sorumlu olmalı, patron olmalı. "ya az kazanayım ama kendi işim olsun, kendi patronum olayım" mantığı. yanlış. çok yanlış. iş zaten seni oralara götürüyorsa tabi patron ol, çık işini kur. ama zorla bir yerlerden borç alarak, kredi sorumluluğunun altına girerek yapma.
patronluk dedik. uzaktan çok çekici gelen ama işin içine girdiğinizde hiçte öyle olmadığını anladığınız vasıf. yetişkin bir erkek profesyonel çalışma hayatına başlar ve işinde tecrübelenir, duruma göre yükselir. sonradan aklında şöyle (çoğu zaman)yanlış bir fikir gelişir. "bu işi kendim yapmalıyım". işte hatalar süreci tamda burada başlar. start verilmiştir. ekmeğini yediği işin başına geçmek ister. bunca zaman çalışan olarak hizmet etmiştir. artık bir şeyler değişmelidir. helede o sektör sanayi ve üretim ile alakalı bir sektör ise o zaman vay haline. masraf edilir ve işletme kurulur. sermaye daha işin yarısında alarm verir. işçiler, devlet işleri, makineler, giren ham madde, çıkan işlenmiş madde, malı alacak müşteri... derken hesapta olmayan bir sebep, oluşan bir sekte zincirleme bir reaksiyon başlatır ve hızla zayıflama başlar. bu noktada alınacak ve sonrasında uygulanacak olan kararlar işletme için hayati önem taşır.
ikisinde de tecrübem oldu. sanayi üretim çok farklı bir şey. bak her şeyi oturup düşünüyorsan daha kolları sıvamadan önce. düşündüğün kişilerde bu işlerde uzman, kısmende olsa tecrübeli insanlar. hesap yapıyorsun kitap yapıyorsun ortaya bir rakam çıkıyor. misal 200 bin tl. bismillah diyorsun ve işe giriyorsun. tüm kurulum bittiğinde sana total maliyet nasıl çıkıyor biliyor musunuz 280 bin tl. e o seksin bin hayırdır. işletme kurulumlarında bilen bilir "diğer masraflar" diye jokerden bir hesap katılır maliyete. hani kurulum sırasında bizim hesap edemediğimiz, bilemediğimiz bir masraf olursa diye. ki bu her zaman hesap edilenin üzerinde olur. yüzde beş-on hesaplanan yüzde otuz çıkarsa kısa zamanda göçersiniz abi bu net.
birde bu işletme kurma olayında yaptığımız hatalardan biri güç bela kurduğumuz ticarethanenin hemen kar etmesini istemek. yahu hele bir dur. hemen paranın amorti edilmesini bekliyoruz. dikkat edin bir yılda parasını amorti edemeyen tüccar hemen "abi işler çok kötü, vallahi batıyorum, ne yapacam ben" psikolojisine girer. daha ilginci konu komşu, arkadaşlar, akrabalarda böyle değişik anlamsız bir beklenti içine girerler. "ya bizim ahmet abi patron oldu ne ev alabildi nede altına güzel bir araba çekebildi". bu durumda adamcağız üzerinde içten içe gereksiz saçma bir baskı ve psikolojik sıkıntı halini alır ve kendini bir şeylere şartlandırır. anasını satayım oyuncak mı bu. o şekilde olmuyor o işler.
duruma göre yeni kurulan bir işletme ilk altı ay zarar bile edebilir. belki bu süre bir yıla kadar çıkabilir. işletmenin nevi bu noktada önem kazanıyor tabi. hesap buna göre yapılmalı. bir firma duruma göre iki yıldan sonra ufak ufak kar etmeye başlar. öyle büyük karlılıklarda yoktur. yüzde on beş, yüzde yirmi. rakamlar böyle. ki bu süre gelişmiş ülkelerde daha uzundur. sekiz yıl gibi on yıl gibi. sabır+isabetli kararlar bu süreyi kısaltır.
bir ülkenin refah seviyesi ne kadar yüksekse o ülkedeki işletme sahibi o kadar zor amorti eder parasını. refah seviyesi ithalatı azaltır, ülke kendi kaynaklarını ve iş gücünü kullanmaya başlar. böylelikle işçilik de kalite artar ve doğru orantılı olarak işçi maaşları yükselir. bu iktisadi bir kuraldır. türkiye'de böyle bir sürecin içinde şu aralar. uzun vade de allah-u alem yirmi yıl içinde aynı avrupa gibi olacak. işçi zengin konuma gelecek ve durumundan, yaşantısından memnun olacak.
bir işletme kurmak bin hesap gerektirir. ufak olsun büyük olsun hepsi için geçerli. büyük sorumluluktur. ince hesap yapılıp ona göre adım atılmalıdır. türkiye'yi güzel günler bekliyor. her şey daha güzel olacak inşallah.
güncel Önemli Başlıklar