bugün

Türkiye'de hiç bir resmi kurumun kendi çalışmasının nitelikleri hakkında soruşturma açacak, denetleme yapacak bir mekanizma geliştirmemiş olmasıdır.

siyasi bir çıkar çatışması olup da karşı taraf kendi kontrolü altındaki kaynakları hasmının ipliğini pazara çıkarmak için kullanana kadar her türlü yolsuzluk, görevi kötüye kullanma, beceriksizlik, yanlış bilgilendirme davranışının o kurumu kontrol eden birey veya grupların yanına kar kalmasıdır.

kurumun kendi içerisindeki denetleme ve yaptırım organları kuşkusuz kurumların işlerliğini ve kurumlara olan güveni arttıracaktır.

makine, onu kontrol edenler tarafından ileri götürülebilmelidir, ama onlar yüzünden işlevini yitirmemelidir.
sivil toplum örgütlerinin ülkenin işleyişinde hiç bir söz hakkı olmaması da aynı noktaya işaret eder.

genel olarak devlet mekanizmasının ülkenin herkes için işlerliğini karşılayıp karşılamadığını denetleyecek aynı ülkeden çıkan sivil yapıların olmaması, türkiye'de kendini denetleme anlayışının daha genel çerçevedeki eksikliğinin göstergesidir.

o yüzden her çatlak ses dışarıdan gelir. içeriden gelen çatlak ses, ihanettir. oysa ki bu iç ses, aletin düzgün çalışmadığının kanıtıdır ve iyi bir şoför arabasından gelen her alışılmadık sesin kaynağını bulmaya çalışır. arabanın ses gelen tarafını düşman ilan edip oraya çekiçle vurmak yolu katetmek için faydalı değildir. bu noktada şoförün davranışı tamamen onun niyetiyle ilgilidir. ayrıca bu örnekte kimin araba kimin şoför olduğuna karar vermek okuyana kalmıştır.
gayet normal bir durumdur.Biz özdenetime değil daima birileri tarafından dış denetime tabi tutulmaya alışmış bir milletiz.

Çocukken ana-baba ve karşı komşu denetler, okulda öğretmen denetler, işte patron denetler, evde hanım denetler. Bu kadar denetim varken kendini denetlemeye ne hacet mirim...
(bkz: hukuku bilmeyenin hukuktan bahsetmesi)