bugün

modern çağımızın modern vebası bu galiba. ne tedavisi mümkün. ne de teşhisi. şöyle topluma dönüp baktığımızda ne görüyoruz?
her şeyden ümidini kesmiş insan sürüleri. bildiğiniz sürü ama. bindiğiniz otobüsü hayal edin. yüzler asık. herkes kızgın.
yıllarca bir televizyon yıldızı, popstar olma hayaliyle avutulan milyonlarca insan her sabah okula veya sevmediği işlere gittiği için çok kızgın. fakat bu kızgınlığını çıkarabileceği yetkili bir merci yok.

birileri bir yerlerde hayatlara ve hayallere kefen biçerken birileri de hayalleri nadasa bırakmanın derdinde. birileri de hala ve hala içi tamamen boşaltılmış duygu ve kavramları doldurmanın derdinde.

aşk, sevgi, saygı, sadakat... her biri sadece sözlüklerde şık duran birer kelime. herkes kendi kış uykusunda. herkes hamağında.
ama peki çekilen acılar? sabah istemediği işe gidecek olanlar? istemediği okulda okuyanlar?

şu an bir kız çocuğu üvey babası tarafından tecavüze uğruyor. biliyorum. gündüz dilendiği paraları o itin cebine koyduktan sonra onun o pis göbeğinin altında dilini ısırıyor.
canının yanmasını dış dünyaya yansıtmamak için. bağırmamak için. bağırıp da bizleri uyandırmamak için. ama bilmiyor. ben göz kapaklarımı jiletlerle kestim. onun içindir ki baktığım her yüz midemi bulandırıyor.

peygamberim olun istemiyorum sizden. bana bir zamanlar kaybetmemek için çırpındığım inancımı geri verin demiyorum. sadece haberdar etmek istiyorum.
boşaltıldı her şey. tüm kavramlar ve duygular teneke bir kutu artık. ikili ilişkiler rutin bir merasime dönüştü. ailevi ve toplumsal eylemler, güzellikler görüntüden ibaret oldu.

uyanın artık millet. sabah oldu.
kavram hortumculuğu da denebilecek ve diğer hortumculuklar gibi yine yeniden kapitalizmin, burjuvazinin, egemen sınıfların değirmenine su taşıyan çaba, davranış, istek. sistematik zırtapozlukların en zottiriği. fight club'da asıl işlenen konu buydu sanırım.
bir anlamda postmodern sıçış demektir.
atom bombasinin icadi ile gercek anlamda ve klasik savaslarin bitmesi ne yazık ki insanliğin su an ki bokluk içinde debelenmesine sebebiyet vermiştir.

cünkü savaslarda insan hayatinin kıymeti anlasilmiş ve bunun arkasindan gelen dönemlerde insanlar anlamlari derinleştirmiştir.

fakat ne yazık ki 1945'de biten savastan sonra insanlik asaği yukari 25-30 yil daha anlamlara anlam katmiş daha sonra ise anlamlarin içi bosalip boku cikmiştir.

cünkü insanoğlunun adam olacaği yoktur. insan oğlu huzur azginidir.

huzurunu kaybedin onlarin bunun kıymetini anlayacaktir ve bunu için ellerinden geleni yapacaktir.

fakat ereksiz kalan ereksiz birakilan, kisa yoldan köseyi döndürmecilik pompalana bireyler ne yazık ki sukut-u hayallere gark olmakta ve ayvalari yemektedirler.

mesela erich maria remaurge birinci dünya harbine katilmasa yahut bir 10 sene daha geç soğmuş olsaydi belki şimdi tarihin lanetliler bahcesinde bir taş olacakti.

ama şimdi kendisi cok az kişinin girdiği tarihin elmaslar bahcesindedir.

süphesiz tarihin lanetliler bahcesine girmek kadar kolay birşey yoktur.

bu buhran ve yineleme esasina dayali probaganda cağinda kücük goebelciklerin cirit attiği özün değil de özü kicindan anlatmanin hedef saptirmanin ve buna maruz kalmanin basat kültür oldugu devri devran da önce kavramlarin içi bosaltilir.

kavramlarin içi bosaltildiktan sonra da insanlarin içi bosaltilir.

sonuc mu?

teknolojik olarak ne kadar da ileride olsak da fikirsel, zihinsel, estetiksel olarak -mesela- 19. yuzyilin sonunun yaninda cüce cağ yasariz.

herhalde bu ortacağ bir gün bitecek.

ama ne zaman.

ama en genel inanclarin bile provaskasyon olarak nitelendirildiği bu hudutsuz global korku ülkesinde bu cok cok zor.