bugün

her hafta maça giden, maça gelen diğer taraftarlar gibi heyecanla sağa sola bakıp maç için çekirdek ve su stoğu yapmayan, maç öncesinde aynı türdeki arkadaşlarıyla tezahürat hazırlayan, hafiften demlenen, maça girerken vücutta enerji namına ne varsa hepsini o 90 dakikada harcayacağından emin olan insandır. lig bitip de maçlar kesilince evde, işte ya da sokakta durup dururken tezahürat yapmaya, bağırıp çağırmaya başlayan kişidir. tribüne bu kadar bağlı olmayı aptallık olarak görenlere hak verecek kadar da kendini bilen insandır. ama ne yapsındır. engelleyemiyordur. * *
her hafta maça giden,bu uğurda sevgili bulmayan veya sevgilisinde maça götüren enteresan insanlardır..

gerçekten de yaptıkları iş zevkli olsada insan ister istemez ''ulan her haftasonu gidilir mi'' diye düşünür,ki bu doğrudur çünkü maça gitmek zahmetli ve pahalı bir iştir,ayrıca insanı çok yorar..

ama bütün o yorgunluk ordaki insanları görmeye,bağırmaya,kaçan gole ah çekmeye,gelen gole dellenmeye değer,hele de bahsedilen yer ali sami yen stadıysa..
futbol için yaşamasa da yaşamının her anında, her döneminde futbolla alakadar olan kişidir. bazen istemez bundan, nefret eder, uzaklaşmak ister ama elinde değildir. o futbolu bıraksa da, futbol onu bırakmaz. her hafta maça gitmesi şart değildir; bir insan sevdiğine küsüp nasıl bir kaç hafta görüşmemeye dayanabiliyorsa, o da dayanabilir. zira o stadyum, o tribünler, o semt zaten onunladır.

beşiktaş ya ruhumuzdadır ya da hiçbir yerde.
karşılıksız sevgi denince anne sevgisinden sonra gelir tribun sevgisi.
kar-kış, yağmur- çamur, 302-403 demeden deplasmansa deplasman, iç sahaysa iç saha maçlarını kaçırmadan yerinde izleyen, futbol sahasını mabet gören , maça gitmeyi ibadet sayan insana yapılan en güzel yakıştırma.

(bkz: beşiktaş nerede biz oradayız)
Babam. Adam 60indan sonra utanmasa Amigo olacak.