bugün

trafikte su satan gençlerden birine sordum günlük ne kadar kazanıyorsun diye "abi 3 saat önce geldim, şimdiye kadar 50 ₺ kazandım." dedi. suların tanesini 10 kuruşa almış. hatta bazen 5 kuruşa falan aldığını söylüyor.

şu kafelerde 2 ₺ ye satılan yarım litrelik şişelerden bahsediyorum.

görsel
küçükken ışıklarda yapardım bu işi.

insanları tanımamı sağladı.
o toplumda hümanizm ile savunduğun insanlar sana nasıl bakıyor onu öğretti.

tarif edemem, yüzlerine takındıkları ifadenin netliği yok, fakat etkisini hissedememek güç.

bazıları fiyatını sorar, bir lira derim, çıkarır iki lira, üç lira verirdi. ben iki üç suyu vermeye çalışırdım saf aklıma, kalsın emeğinin hakkı derlerdi.

yahu ben zaten otuz kuruşa aldığım suyu bir liraya satıyorum, emeğimin karşılığı bu değil mi? neden fazlasını verdi ki? diye sorardım, sonra öğrendim, değil.

emeksiz kazanç o kadar yaygınmış ki, çocuk bileklerimin hakları değilmiş onlar, büyüyünce öğrendim.

daha sonra zabıtalar gelmişti mesela, yedi yaşındaki çocuğa burda satamazsın diye bağırmış, gün sonu emeğinin hakkı ile kazandığı(!) para ile evine gitmişti.
Bilinçsiz çocuk yapan çomar ailelerden nefret ederim. Çocuk olduğu halde çalışan kişiyi görünce ailesinin bilinçsizliği yüzündendir kesin diye ailesine bir söverim. Daha sonra ulan ya ailesinin pek bir suçu yoksa diye düşünür çorba'da bizim de tuzumuz olsun diye yardımcı olurum.

Çocuksa yürek burkar.