bugün

bünyemi senelerdir süründüren aşktır.bir dağ delmedim galiba onu da bu sene yapacağım artık.güzel bir duygudur.bitmeyen,bitemeyendir.
içimde hiç bitmeyecek olandır. zaten eğer bir insanda da bir şekilde alevlendiyse bu aşk asla sönmez o alev. başka ne geçebilir ki sahnede adeta başka biri olmanın, sözcükleri sözcüklerin ötesine geçerek seyirciye duyurmanın, mimikleri sonuna kadar kulanmanın "inadına barış, inadına tiyatro" diyebilmenin, oyunu paylaştığın arkadaşlarınla gözgöze gelmenin, giyeceğin kostüme bakıp kahkaha krizi geçirmenin, oyunun sonundaki tebrikleri duymanın, seyircinin önünde eğilmenin, sahnenin havasına suyuna tanık olmanın *, insanları düşündürebilmenin, ışıkları üzerinde hissetmenin yerine...

tiyatro kendisidir aşkın.
ebedi bir aşktır. platonik olanları da vardır, aşktır ne de olsa. sahne de görkemli ve korkutucu gelebilir. ama sahneye ayağınızı bastıktan sonra suçlunun suç mahaline döndüğü gibi dönmek istersiniz oraya, sahnenin kokusunu, tozunu soluyup ışıklar altında ter içinde kalırsınız, aşkınız asıl o zaman başlar. Adrenalin* ve övgülar aşkın meyvesi olabilir ama başka güzellikleri de vardır.

Anlatılmaz yaşanır sözü'nü çekinmeden kullanabileceğimiz durumdur.

Aşktır, sorgulanamaz.
her ne kadar klişe bir söz olsada sahne tozunu yuttuktan sonra,asla vazgeçemeyeceğiniz ve size türlü türlü acı çektirecek bir aşktır.*hakikaten seviyorsanız her ne alanda olursa olsun;ister kulisinde,ister sahnede,istersen sahne üstünde paspas yaparken,ister reji koltuğunda,ışık odasında,seyirci koltuğunda huzur duyacağınız yegane yerdir tiyatro...hakikaten (bkz: ununu elemiş eleğini duvara asmış)kişilerle yeri geldiğinde figüran olarak oynadığınız zaman bile tartışabileceğiniz siz çekememeleri durumunu yaşatan çok büyük bir ızdıraptır.ama tekrar dünyaya gelinse,aynı acılar tekrar çekilse bile yine aşkı içimizde olması istenen kah acı kah mutluluktur.