bugün

her ne kadar son filmi once upon a time in hollywood'un kadın düşmanı bir film olduğu iddiasıyla beyni kıt bazı feministlerce eleştiri toplamış olsa da; tarantio sinemasını bu kadar modern ve ilgi çekici kılan esas unsur; babanın filmlerinde kadınları erkeklerden hiçbir manada ayırmaması, iki cinse filmlerinde tamamıyla eşitlikçe bir yaklaşımla yaklaşmasıdır.

diğer tüm bir sinema hatta daha genelde sanat külliyatının aksine tarantino filmlerinde kadınlar kırılgan, asla aptallık ve boşboğazlık yapmayan birer prenses değil, tam da erkeklerle eşit miktarda aptal, boşboğaz, üzücü manada komik karakterlerdir.

yine tarantino sinemasında kadın karakterler erkek karakterler gibi ayrıma tabi tutulmaksızın şiddet uğrarlar. the hateful eight'teki daisy demargue bunun en iyi örneğidir. film boyunca bu karakterin sulu şakalarına, boşboğaz yorumlarına, aptal bakışlarına, anlamsız gülüşlerine şahitlik ederiz. film boyunca bu karakterin bir tokat sonucu dişleri dökülür, dudağı patlar, filmin başından beri sol gözü zaten mordur, ilerleyen dakikalarda karakter kendi canını kurtarmak için kolundan kelepçeli olduğu cesedin kolunu kesecek kadar benmerkezci ve gözü dönmüştür. filmin sonunda da iple asılır zaten.

aynı şey once upon a time in hollywood için de geçerli, hippi kadın karakterlerin ne kadar da beyinsel özürlü tipler olduğu aşikardır.

yani diğer yavşak meriç yönetmenlerin aksine tarantino gerçek bi eşitlikçi gibi davranıp; kadının da en az erkek kadar mal bir varlık olduğu cesurca döküyor filmlerinde ortaya. zaten o derece mal olmasalar feminizm diye bi hareket uydurup sonra da o hareketi aslında en sağlam damardan besleyecek bir sinemayı kendilerine karşıt zannetmezlerdi sanırım.

insanın mallığı cinsiyet ayırt etmeksizin su yüzüne çıkaran tarantino'nun sineması tam da bu sebeple bu kadar özel.