bugün

telsim reklamlarında ki günlük çalışma saatini yarı yarıya indirdiğini söyleyen kurnaz patronun sözlükte ki ruh eşi. tamamıyla insan oğlunun zaaflarını ve hatta genlerini bile ezberleyerek hareket ettiğini düşündüğüm tatlı su kurnazı.

ilk nick altı. adı bile heyecan verici değil mi dostlar. bağlılık ve aidiyet duygusu. ya da çiğ süt ve rant kavgası. karmaşık duygular içerisindeyim. taa 3-4 ay öncesine götürdü bu olay beni...*

"hyper yine delirdi, saçmalamaya başladı" demeyin a dostlar. söyleyeceklerimi dikkatlice dinleyin. ne dinlemesi lan okuyun. ya da ne bileyim işte amaaan her ne sikimse artık. bu eylem altında derin anlamlar yatan bir eylemdir. boşa mı yapıldığını sanıyorsunuz. sizce insanoğlu bu kadar saf mı? karşılıksız. hiçbir çıkar olmadan elin lavuğuna nick altı girmek. çok saçma. güldürmeyin beni. bugün bir anne bile çocuğunu emziriyorsa çocuğunu düşündüğü kadar kendi vicdanını rahat tutmak için de emziriyor. bi çıkarı olmalı bu işten...

bu "yeni gelen yazara ilk nickaltı" olayı gördüğüm kadarıyla bir çok eski yazar için tam anlamıyla oy kapısı haline gelmiş durumda. sinsice hazırlanmış bir plan. kısa vadede pek bir şey kazandırmasa da uzun vadede çömez yazarımızı bir yazardan daha çok nickaltı giricisi ya da şukela vericisi gibi garip ve küçük işler peşinde koşan biri haline getirecektir. her şeyi maddeleştiren yazarlarımız böylesine ulvi bir amaca hizmet eden bu sözlük geleneğini nasıl yozlaştırdılar hala akıl sır erdiremiyorum.

şimdi bu olaya iki farklı bakış açısıyla yaklaşalım. olayın kahramanları yani iki kutbu yerine kendimizi koyarak empati sınırlarını zorlayalım. önce yeni gelen çömez ve nick altı bakire olan bir yazar düşünelim.

bu yazarımız "sözlüğe geleli neredeyse yaklaşık bir hafta oldu ama hiçbir allah'ın kulu varlığımdan haberdar bile değil. neden kimse nick altıma bişeyler yazmıyor" diye kara kara düşünür. her gün sözlüğe girer girmez "acaba bugün biri beni fark edecek mi? acaba bugün nick altıma bişeyler yazıldı mı?" diyerek nick altına bakar. o çok beklediği nick altı nihayet gelir. hem de sözlüğün taşaklı sayılabilecek yazarlarından biri tarafınca. o an o yazara karşı nasıl duygular beslediğini hayal edebiliyor musunuz? gerçekten güzel bir duygu. artık o yazarın nicki hafızasına kazınmıştır. artık her nick altına baktığında o yazarın entrysini ve onun nickini görecek. ona karşı nedensiz ve durdurulamaz bir sevgi oluşacak içinde. ona minnet borcunu ödemeye çalışacak. özel mesaj atıp teşekkür edecek. yetmeyecek. yazdığı her şeye büyük bir sempati ile yaklaşacak ve dravdan bir entrysine bile şukela verecek. yeri geldiğinde o da nick altı girecek. hatta öyle bir kere falan da değil. sahibini yani ait olduğu yazarı memnun ettiğini düşünene kadar, ona yakışan bir nick altı girene kadar kendini kasacak. çok kârlı bi iş dimi...

gelelim başlığa konu olan, sözlük formatını ezbere bilen ve çömez yazar psikolojisinden iyi anlayan yazarımıza. sözlüğe girer girmez "acaba bugün yeni avlar var mı, hangi enayiye bi nickaltı girsem de götümden ayrılmasa" diye düşünür. daha bakireliği bozulmamış o nick altına, o tertemiz sayfaya gözü dönmüş bir cani gibi saldırır. ağzının salyalarını akıta akıta. ne yarraama yaradığını anlayamadığım, sözlük yazarlarını birbirine düşürmekten, her gün onlarca "artı-eksi" odaklı başlıkların açılmasına sebebiyet vermekten başka bir boka yaramayan "haftanın en beğenilenlerine" istisnasız her hafta girmenin bu tür yollardan geçtiğini bilir bu usta yazarımız. kısacası okunmak, takip edilmek ve oylanmak için geliştirilmiş gizli bir silahtır bu onun için. sıkışınca aduket atan şerefsiz "ken" ve "ryu" gibi. adam gibi dövüşsene olum. erkekçe. ne gerek var böyle masa başı oyunlarına.

fashiondesigner. bana ilk nickaltını giren yazar. kendisini tanımam etmem. o da beni tanımaz. neyse. şunu itiraf etmeliym ki az mı şukela verdim sana fashion. sırf bana o ilk nickaltını girdin diye. inan yazılarını bile hatırlamıyorum. bildiğim tek şey ben sözlüğe girdiğimde eski ve popüler sayılabilecek biriydin. hala nickini gördüğümde bir hoş olurum. yazılarına şukela vermek isterim. karakterin hakkında yorum yapmak bana düşmez çünkü hakkında hiçbir şey bilmiyorum. zaten sözlerim de sana değil üzerine alınma. ayrıca hala garip ve nedensiz bir şekilde sana sempatim var. öpüyorum yanaklarından ilk aşkım, ilk göz ağrım. bakireliğimi bozan adam...

"yeni gelen yazarımıza bir hoş geldin diyeyim, belki benim gibi bir yazarın ona nick altı girmesi güvenini yerine getirir. okunduğunu, önemli olduğunu sanar. bu şekilde yazdıkça yazar." diye düşünen bir yazar var mıdır bilemiyorum. kimsenin günahını da almak istemiyorum. zaten ben hangi yazarların nasıl davrandığını ve ne karakterde olduğunu da çok iyi biliyorum kimse merak etmesin. kısacası gereken ayarlar yerlerine gidiyor canlarım benim. selametle...
(bkz: sozluk karsilama komitesi)