bugün

pes oynayan sozluk yazarlarinın, pes oynamak eylemini gerçekleştirdiklerinde yaşadıkları ilginç hikayeler; sözlük yazarlarıyla paylaşacakları güzellikler bütünüdür.

fm 09vari upuzun, muhtemelen 50 bin karakterlik* bir entry yakında sizlerle kucaklaşacak.
yağmurlu bir gün, saat 20:00. kalbim, oyuncularımınki gibi hızlı atıyor. hiçbir sakatlık yok, kondüsyonlar muhteşem, tek sorun, rakibin fazlaca mükemmel oluşu. uzaktan şutları penaltı gibi olan, topu her ayağına aldığında bir şey yapacakmış gibi duran wesley sneijder, hızına, çevikliğine ve tekniğine yetişilemeyen arjen robben, liderliği, bitiriciliği ve tekniği ile raul, nistelrooy, defanstaki liderliği ve etkinliği ile cannavaro, hızı ile pepe ve kalede bir sur gibi dikilen, mükemmel reflekslere sahip ama birazcık kısa casillas... hepsinin kondüsyonları muhteşem ve şimdiden galibiyetin sevincini tatmış gibilerdi, şimdiden galibiyetlerini kutlayacaklar gibiydi ama şunu bilmiyorlardı ki, henüz maç başlamamıştı.

maç için hazırlamış olduğum taktiği gözden geçirdim. defansta rakibe açık vermemek, ofanstada rakibi baskı altına alıp kontra-atak yemeyi onleyecek, 4-1-2-1-2 taktiğini düzenledim. hem kanatlardan, hem de göbekten bindirme yaparak, alt üst edecektim o emperyalist takımı. soyunma odasına girdim, konuşmamı yaptım:

- arkadaşlar. bugün buraya, kazanmak için geldik. beraberlik için gelmedik çünkü berabere kalmamıza imkan yok, kupa maçı bu. neyse, elimizden geleni ortaya koyacağız, sahada biz olacağız, biizz!!

aynı hışımla tüm oyuncularım "hheeeey" diye bağırdı. hepimiz ayağa kalktık, gergin bir hava hakimdi tüm soyunma odasında. oyuncularımın yüzleri öfke-korku ve azmin harmanlanmış bir şeklini canlandırıyordu. "haydi çocuklar" diye bağırdım ve teknik alana doğru ilerledim. ardından, takım kaptanım çıktı. tam bir liderdi, ahlaklı, çevik ve zekiydi. emin adımları neredeyse tüm stadyumu yıkmaya yetecek kadar manevi ağırlığa sahipti. yanındaki real madrid forması giymiş çocuğun ensesini avuç içiyle kavramış, orta sahanın yakınına kadar o çocukla yürümüştü. sonra sıraya dizildi herkes, hakemlerde dahil. milli marşlar okundu, eller sıkışıldı. yazı tura yapıldı, takım kaptanımız emin bir ses tonuyla "topp" dedi, -p harfi öyle bir çıkmıştıki ağzından... neyse, herkes yerlerini aldı, santra yerine doğru ilerlendi. azimli santrforum ve çevik forvetim topun başına geçti, insanin göğsünde sıkışmaya neden olacak o ses geldi "füüüüüt" diye... maç başladı, takımım hızlı paslaşmalarla topu iyice sakladı, sonra bi anlık paslaşmayla orta sahaya, oradanda bir ara pasla defansın arkasına sarkan forvetime pozisyon yaratıldı. kaleciyle karşı karşıya kaldı ve buum... topun dibine öyle ustaca vurduki, top hiç zorlanmadan, kalecinin üstünden kalece doğru aşırılmış bir şekilde girdi. adrenalin patlaması yaşayan forvetim, bana doğru koştu ve sarıldı, birbirimizi o kadar sert bir şekilde sardıkki, birbirimizi sakatlayacaktık. karşı takımın oyuncuları ise büyük bir aptallık yapmışçasına kafalarını önlerine eğmiş duruyorlar, üzgünlüklerini kaşlarının dikliğiyle daha da bir belli ediyorlardı. neyse, takım arkadaşlarının teker teker tebriklerini aldı, sonra herkes pozisyonunu aldı. ve tekrar maç başladı:

sonrasında, 85. dakikaya kadar yürekleri ağızlara kadar getiren pozisyonlar, küfür ettiren pozisyonlar ve hatalar... artık real madrid tükenmişti, etkisiz kalıyordı atakları, robben'in oluşturduğu tehlike de yavaş yavaş kaybolmuşken hesaba katmadığımız şey aklımıza geldi, wesley sneijder. takım arkadaşı gago'dan aldığı pasla topu on beş metre sürdü, yaklaşık 30 metreden vurduğu top, füze gibi doksana girdi... o an sadece kendime kızdım, alan markajı uygulamalarını emrederken wesley'e kesmelerini emretmeme kızdım, ve artık skor 1-1 olmuştu. bu kadar yakınken, yakınken... bu sefer senaryo tersine dönmüştü, benim oyuncularım kafalarını pişmanlık ve üzüntüyle öne eğmişti, real madrid'li oyuncular ise o dakikaya kadar kibrit gibi yanan umutlarının orman yangınına dönüşmesini kutluyordu... taraftaları deliye dönüştü, havaya zıplıyorlar, avazları çıktığı kadar bağırıyorlar ve birbirlerini çekiştiriyorlardı. oyuncular yerlerini aldılar, hakem tekrar düdüğü çaldı:

zevksiz pozisyonlar, anlar... sanki sahanın ortasında duran bir mıknatıs varmış gibi topun sürekli ortada dolaşması... yağan yağmur etkisini arttırıyordu... oyuncularım galibiyete iki elle sarılmışken yedikleri, yediğimiz gol bizim ellerimizi kesmişti. herkes ıslaktı, hakem gözlerini kısmış, doğru kararlar vermeye çalışıyordu. o an, kontra-atağa çıktı. hızlı forvetim defansın arkasına sarkan topu kontrol etti ve olağan gücüyle ceza sahasına girip gol atmaya çalıştı ve yapamadı. yere düştü. ardından hakemin düdüğü geldi, kafasını kaldırdığında, hakemin, kale önündeki kocaman noktayı gösterdiğini farketti. takımım müthiş bir sevinç yaşadı, ama hala gol atamamıştık, gözlerindeki sevinç, umudun sevinciydi... topun başına kaptan geçti. karşısında dünyanın en iyi kalecilerinden biri duruyordu, ilker casillas... ikisi birbirlerinin gözlerine baktı. bazı oyuncular gözlerini kapamıştı, çünkü bu an onları fazlaca heyecanlandırmıştı. ardından, taraftarların çığlıklarıyla birlikte üzerine doğru koşan kaptanı farkettim ve o an bende tüm stadyumla bir bütün oluşturdum. teknik heyet, futbolcular, ben... hepimiz birbirimize sarılmıştık. bir dakikalık sevinç gösterisinin ardından, hakemin düdüğüyle maç tekrar devam etti, 3 dakika verilen uzatma sona erdi ve kupa bizim oldu. onca maç, onca üzüntü, onca heyecan, hepsine değmişti. hepsine... madalyalarımızı verdiler. takım kaptanım ve demirbaş oyuncum kupayi iki tarafından tuttu, bağırarak aynı anda kaldırdılar ve konfetiler uçuşmaya başladı. tüm oyuncularda zıpladı ve taraftarlarda... müthiş bir sevinç yaşadık, hemde müthiş...

işte bu da benim bir anım.
football manager 2009 oyunum gelene, ben sezon tamamlayıp; sözlüğe aktaracak kadar şey bulduğum zamana kadar, sadece size anlatmak için oynadığım pes 2009 şampiyonlar ligi modunu paylaşıyorum şimdi. hatta hepsi komplo, günler öncesinden bu başlığı, yazabileyim diye açmıştım. haha. her neyse. football manager 2009 entrylerim gelene kadar bununla idare edeceğiz. çok heyecanlı değildi, ama en nihayetinde şampiyonlar ligiydi bu.

bu andan itibaren, bu entrymde gizli bakınıza yer vermeyeceğim bir de bunu söyleyeyim. yoksa bakınızdan geçilmeyecek, oyuncusuydu takımıydı falan. işte bu yüzden direkt olaya giriyorum. porto, shakhtar, spartak moskova, zenit, panathinaikos... denemediğim takım kalmadı. fakat regular seviyesinde dahi hiçbiriyle tur atlayamadım. çıldırma noktasına geldiğim anda, gerçek hayatta pek hazzetmediğim, en azından efendi gibi futbol oynadıklarından ve dünya futboluna renk kattıklarından ötürü sevdiğim manchester united takımını denemeyi düşündüm. sevmiyordum bu adamları. arsenal düşündüm, ama lisansı yoktu. chelsea desen öyle. hep dikkatimi çekerdi en tepede olarak manchester, alayım dedim.

belki de onlarca takım. onca denemenin, kaybedilen maçların ardından sözlük yazarlarıyla paylaşılmak üzere oynanan bir kupa. stresliydim. elime bir kağıt ve kalem aldım ki maçları tek tek not edeyim, hepsini aktarabileyim diye.

ve başlıyor... kuralar çekildi. grubumda spartak moskova, sporting lizbon ve atletico madrid var. ayrıca lisansı olmayan takımları da lisanslıymış gibi gerçek adlarıyla vereceğim. şöyle bir bakıyorum. gerçek hayatta bayern münih olayından sonra ifrit olduğum sporting'e çingene gözüyle bakıyorum. rehavete kapılıp atletico'ya bir maç kaybederim, gerisi tamamdır diyip giriyorum oyuna. ama hala korkuyorum. çünkü gol atmayı dahi becerememişim diğer takımlarla, çok zorlanmışım. nerden bileyim ben, roketlerle dolu takımda oynadığımı?

önce maçın skorunu ve gollerini yazacağım. ardından da kısa bir anlatımla süslemeyi deneyeceğim. golleri, önümde kağıt kalemle; sizlerle paylaşmak için tek tek not ettim sözlük yazarları. belki bunu okuyacak 1 kişi, belki de 3. önemli değil lan, sizi sevdiğim için yaptım ben. en büyük mutluluğum şu an bu entrymi iştahla girebiliyor olmam. işte başlıyoruz...

***

spartak moskova 0-2 manchester united

[0-1] 2' ronaldo
[0-2] 90' tevez

- şampiyonlar ligine, pek de zor sayılmayacak bir deplasmanda, rusya'da başlıyorum. rakibim spartak moskova. santrayı alıyor ve tipik, devamlı yaptığım arapaslarımla sonuca gitmeye çalışıyorum. park ji sung'un güzel pasıyla, henüz ilk saniyelerde topla buluşan ronaldo defansı leblebi gibi yiyip kaleciyle karşı karşıya kalıyor. henüz ilk dakikada, kaleciden dönen ikinci bir topla ronaldo; takımımızı deplasmanda öne geçiriyor. ben çıldırıyorum sevinçten tabi, normalde gol atamamışız, daha maçın ilk dakikalarında rahat bir gol buluyorsun.

bu golün de verdiği rahatlıkla savunmaya çekildik, devamlı top çevirdik, kontrataklarla; daha çok arapaslarla sonuca gitmeyi denedik. oyunu pek ciddiye almasak da zayıf rakibimiz karşısında iyi oynayan taraf bizdik. direkten dönenler, kalecinin son anda çıkardıkları, kornerler... orta sahada giden, kimi zaman spartak moskova kalesine dönen maçta son dakikalar oynanıyor. korner. ön direğe yerden ortalıyor ronaldo. topla buluşan tevez, kıvrak bilek hareketleriyle arkasındaki iki rakibini geçiyor, kaleyi çaprazdan görerek vuruyor ve son noktayı koyuyor. rahat bir oyun ve mütevazi bir skorla dönüyoruz moskova'dan. yolumuz uzun.

***

atletico madrid 2-0 manchester united

[1-0] 50' agüero
[2-0] 54' reyes

- tecrübelerimin öğrettiklerinden yola çıktım ve atletico maçını hiçbir zaman düşünmedim. bu takım rakibini uyutup vuruyor, daha sonra tam "elediler" dediğiniz anda yaptıkları bir hatayla turu size hediye ediyorlardı. evet, atletico madrid iyi bir takım değildi manchester için; ama büyük olduğunu iddia eden çocuk gibi, rakiplerine saldırmaktan da geri durmuyordu.

her şey açık. manchester'ın baskın oyunu, futbolun adaletsizliği ve 50. dakikada köşe vuruşundan gelen gol. hemen sonrasında, morali bozulmuş takıma vurulan ikinci bir darbe; fakat oyuncuların pek de ırgalamadığı bir mağlubiyet.

***

manchester united 4-2 sporting lizbon

[1-0] 1' rooney
[2-0] 4' tevez
[2-1] 31' derlei
[2-2] 57' derlei
[3-2] 63' ronaldo
[4-2] 83' rooney

- kesinlikle turnuvanın en güzel maçıydı bu. 2 maçta aldığım 3 puanın ardından, galibiyet parolasıyla çıkıyorum maça. atletico deplasmanında kredimi tükettim, sporting'e karşı kendi evimde puan kaybedersem işim zor olabilir. maç başlıyor. spartak moskova maçının tekrarı sanki! arapas, ilk atak; kaleciyle karşı karşıya ve gol, yine rooney! hem manchester, hem sporting şokta. henüz şokun etkisi devam ettiği sırada; santradan hemen sonra, birkaç pasın ardından kapılan topta gelen ikinci gol. neredeyse aynı şekilde. ve manchester'ın daha oyuna ısınamadan farkı 2'ye çıkararak rahat bir nefes alması. maçın özeti buydu aslında, atılan iki gol; rehavete kapılınıp yenilen iki gol, kendine gelinip atılan iki gol daha.

2-0'ın rahatlığı üzerimize çökmüştü, maç yine orta sahada gidip gelen zevksiz bir olaya dönüşüvermişti. o sırada yine allah'ın belası kornerden, kafa vuruşuyla derlei topu ağlara gönderdi ve ilk yarı bu skorla 2-1 tamamlandı. ikinci yarıda, aylaklığa devam ettik ve 57. dakikada, defansın inanılmaz hataları sonrasında, rakiplerini bir bir geçen derlei'nin ikinci golüyle, maçın 2-0'dan 2-2 olmasına izin vermiş bulunduk efendim; evet, maç artık 2-2'ydi. o büyülü başlangıcın etkisi çoktan gitmişti, işimizin bittiğini düşünmüştüm.

ama takımımın manchester olduğunu unutmuşum! kendimize geldik, şöyle bir silkindik; 6 dakikalık bu sürecin ardından ronaldo beklentilerimizin karşılığını verdi ve ceza sahası dışından müthiş bir füzeyle takımımızı tekrar öne geçirdi. dakika 63, gol ronaldo, manchester old trafford'da 3-2 önde. ne olduğunu tahmin ediyorsunuz değil mi? orta sahada geçen, iki takımın da atağa kalkamadığı bir maç! evet. ta ki 83. dakikaya kadar. bu sefer rooney'in sol çaprazdan gönderdiği füze ağları buluyor. ve görkemli sayılabilecek, mükemmel bir zaferle ayrılıyoruz maçtan.

***

manchester united 3-1 spartak moskova

[1-0] 2' tevez
[2-0] 5' rooney
[2-1] 68' bystrov
[3-1] 76' hargreaves

- inanması güç, ama gerçek. ilk maçta, henüz ilk dakikada yediği golle geriye düşen ve maçı kaybeden spartak moskova, ikinci maçta da kaderini değiştirmeyi başaramıyordu; ve tevez'in golüyle yine maça 1-0 önde başlıyorduk. her şey birbirinin aynısıydı. rooney'in, deneyimsiz defansı geçerek ağlara bıraktığı top, henüz maçın başında "3 puanın sahibi manchester" mesajını haykırıyordu. evet, yine ilk beş dakikada 2-0 üstünlüğü yakalamış ve kendi sahamıza çekilmiştik. fakat bu maçta kısa sürdü. evimizde spartak moskova'ya iyi bir ders vermek niyetindeydik ve kafamızda şöyle bol gollü bir galibiyet vardı. gerideymişiz de kazanmamız gerekiyormuş gibi bastırdık, rakibimizi önemsememe, küçümseme hatasına düştük ve bystrov'un attığı golle kendimize geldik. art arda çok kolay 2 gol yiyebiliyorduk, bu yüzden artık ipleri sıkı tutmalıydık.

golden sadece 8 dakika sonra, manchester'ın büyük bir takım olduğunu ve istediğinde rakiplerini rahatlıkla geçebileceğini kanıtladı hargreaves. oyuna 50. dakikada girmiş, 76. dakikada müthiş bir kafa golüyle takımını 3-1 öne geçirmişti. maç bu skorla sona erdi. artık takımın önündeki atletico maçını kazanıp, ikinci tura merhaba demesi gerekliydi sadece.

***

manchester united 1-0 atletico madrid

[1-0] 14' rooney

- ilk maçta kaybettiğimiz rakibimiz atletico madrid'i, old trafford'da ağırlıyorduk. açıkçası rakibimizden çekiniyorduk, burada da yenilirsek sporting maçında galip gelmemiz gerekecekti. bugün galip gelmemiz durumunda ikinci turu garantileyecek, atletico'dan da öcümüzü almış olacaktık. bunu çok istiyorduk. tüm maçlarımızdan farklı olarak, defansif bir oyun oynadık; ilerde inanılmaz hızlı rooney'e, ronaldo'ya, tevez'e ve park ji sung'a güvendik. beklentilerimizi boşa çıkarmadılar. rooney, 14. dakikada peşine taktığı iki defans, önündeki oyuncular... demedi, dinlemedi ve ceza sahası dışından, sol köşeye müthiş bir top gönderdi.

bu gol, manchester için ikinci tur demekti aynı zamanda. defansif kurguyla, bir kaç oyuncu değişikliğiyle rahat bir maç çıkarmış ve atletico'yu mağlup etmiştik. artık yapmamız gereken tek şey ikinci tur maçlarına konsantre olmak, rakibimizi beklemekti.

***

sporting lizbon 3-0 manchester united

[1-0] 3' postiga
[2-0] 12' moutinho
[3-0] 63' moutinho

- açıklamaya gerek var mı? ikinci tur maçları için dinlendirdiğim 7 oyuncum ve ciddiyetsiz yönetimim, ihtiyacımız olmayan bir 3 puan; ve kaybedilen maç. sporting deplasmanında 3 gol yemek her ne kadar hoş durmadıysa da, bu sonuç kimse için önemli olmadı.

çünkü ikinci turdaki rakip real madrid idi...

***

evet, sağ salim ikinci tura çıkmıştık. dinlenen, bol bol nutella'yla gaza gelen fitbolcularım, madrid karşısında çılgın atmaya hazırlardı. gerçi pek çılgın atacaklarını zannetmiyordum ama beni yanılttılar, helal olsun diyip geçiyorum..

***

real madrid 0-2 manchester united

[0-1] 45' scholes
[0-2] 61' giggs

- iki efsane! maça tedirgin çıktık. rakibimiz çok güçlüydü ve yenilecek bir gol takımı dağıtacağı için, çok tehlikeliydi. özellikle böyle rövanşlı maçlarda ilk golü yiyen taraf olmamız durumunda, maçı, hatta turu kurtarabilme ihtimalimiz düşük mü düşüktü. temkinli oynadık. scholes'un 45. dakikada, ceza sahası dışından, rakibini zarif bir hareketle geçerek köşeye doğru yaptığı vuruş; ilk yarıyı deplasmanda önde kapatmamızı sağlıyordu. daha sonra sahneye bir diğer efsane giggs çıkıyor, karambolde casillas'ı affetmeyerek manchester'ın sahadan büyük bir zaferle ayrılmasına katkıda bulunuyordu. deplasmanda alınan bu inanılmaz galibiyet, ingiltere için her şeyi elbette ki kolaylaştırmıştı. taktik belliydi. savunacak, savunacak, savunacak ve yine savunacaktık. rooney-tevez ikilisiyle de rakibin kalesini yoklayarak turu geçecektik. artık her şey çok daha kolaydı.

***

manchester united 0-1 real madrid

[0-1] 27' cannavaro

- evet evet. her şey beklediğimiz gibiydi. ta ki cannavaro, yine o kornerden kafa golünü atıncaya kadar. bu dakikadan sonra inanılmaz bir maç oynandı. kıran kırana, başa baş, dişe diş. fakat kazanan taraf bizdik. artık çeyrek finaldeydik ve rakibimiz villarreal'di. bu, artık büyük ölçüde yarı finali garantilediğimizin resmiydi. old trafford'da alınan bir diğer önemsiz mağlubiyetin ardından, tüm dikkatimizi çeyrek finale yoğunlaştırmıştık. barcelona, juventus, chelsea gibi rakiplerin arasından bize villarreal'in çıkması büyük şanstı. ve işte o çeyrek final...

***

manchester united 2-2 villarreal

[1-0] 24' tevez
[1-1] 30' franco
[2-1] 43' ronaldo
[2-2] 87' rossi

- tipik bir manchester başlangıcıyla, rakibimizi daha ilk dakikalardan boğmaya başlıyorduk bu maçta da. her şey tıpkı ilk maçlardaki gibiydi. ve tevez'in golüyle, old trafford şampiyonluk şarkılarını söylemeye başlamıştı. inanılmaz çekişmeli bir maç olmasına rağmen, herkesin kupayı kaldıracağımıza inancı tamdı. franco'nun 30. dakikada attığı gol kimseyi etkilemedi, ve bundan 13 dakika sonra ronaldo ilk yarıyı 2-1 önde bitirmemizi sağlayan golü attı. her şey yolundaydı. deplasmanda da şansımız vardı, bu maçı kazanamamak da büyük bir sıkıntı değildi.

ikinci yarı durgun geçti. iki taraf da yorulmuştu. bana hepsinden çok koyan da, o kadar kaçırdığımız pozisyondan sonra son dakikalarda vidic piçinin hatası yüzünden yediğimiz gol oldu. maç 2-2 bitti. evet, birçok iddaacının kuponunu yatırmıştı bu maç, hehe. ama deplasmandaki maç için banko manchester'dı. 1-1 ve 0-0'lık beraberlik, villarreal'in yarı finale çıkması demekti. gol ve goller bulmalıydık.

***

villarreal 0-3 manchester united

[0-1] 10' rooney
[0-2] 30' rooney
[0-3] 61' park ji sung

- aynı düzen, aynı oyun; gol ve goller. bu, apaçık bir "akıllı ol villa" mesajıydı. evimizde oynadığımız ilk maçta pek varlık gösteremesek de, artık iş bitmişti. son derece rahat bir oyunla, 5-2'lik averajla adımızı yarı finale yazdırmıştık. rakibimiz juventus'tu bu sefer. işte şimdi sıçtıktı...

***

juventus 2-2 manchester united

[0-1] 10' tevez
[1-1] 62' almiron
[1-2] 90' park ji sung
[2-2] 90' nedved

- evet yanlış görmediniz. 90 onlar. en gollü, en keyifli maç 4-2'lik sporting maçıydı. fakat bu maçın en heyecanlısı, birçokları için de en doyurucusu olduğu gerçeğini kimse inkar etmeyecektir. yine çekiniyorduk rakibimizden. ilk dakikalarda juventus'un direkten dönen topu, gözümüzü iyice korkutmuştu. defansın hatasında, savunmanın arkasına sarkıp topu ağlarla buluşturan tevezimizin golüne kadar korkuyorduk. şimdi deplasmanda öndeydik. madrid filmi yeniden oynanıyordu, artık juventus düşünmeliydi.

ilk yarı bu skorla bitti, oyun da böyle devam etti. ah o bela kornerler yok mu... keltoroş almiron, yükselip vurdu; yıktı bizi. 1-1 olmuştu. evet, buradan sonra maçı bu skorla bitirmemiz çok zordu. juventus bastırdıkça bastırıyor, aksine; bizim de moralimiz bozuluyordu. defansımızı yerlerden topluyorduk. elimizden geldiğince karşı koyduk, atağa kalktık. ve son dakikada bir korner kazanmayı başardık. ronaldo ön direğe kullandı yine. karambol anında, park ji sung ayağına gelen müthiş tekmeye aldırmadan* topu kaleye gönderdi. buffon'dan seken topu tamamladı.

delle alpi bayram yeri olmuştu artık. ama uzun sürmedi. bu sevinci anlatma gereği duymuyorum, anlatacak güç bulamıyorum aslında. santra alındı, juventus uzatma dakikalarının sonunda bir atak geliştirdi. ceza sahası içinde yaşanan karambol. brown'un vuramadığı top. nedved'in boş kale dokunuşu, ve 2-2.

tek tesellimiz deplasmanda 2 gol atmış olmaktı. ama geçtik, evet.

***

manchester united 1-0 juventus

[1-0] 11' rooney

- tehlikeli, zorlu bir maçtı. gol yememeye çalışıyorduk, fakat rooney'in erken attığı gol bizi rahatlatmıştı. acı tecrübelerimiz sonrasında, oyun disiplininden kopmamayı da öğrenmiştik. bu gol bize hem averaj, hem moral avantajı sağlamış; hem de oyunumuzu ilk defa olumlu yönde etkilemişti. ve finalin adı, manchester united - chelsea oldu...

***

chelsea 2-1 manchester united

[1-0] 20' joe cole
[2-0] 48' lampard
[2-1] 88' rooney

- bu turnuvaya bu final yakışmadı, gerçekten. defansı duman eden, her topu direkten dönen chelsea; çok zorlanmadan, 20. dakikada buldu golü. ilginçtir ki, yine kafayla! sonrasında biraz dengede gitti oyun. pozisyonlar bulduk ama hiçbirinde golün yakınından dahi geçemedik. 48. dakikada, saçmasapan bir penaltı pozisyonuyla, ikinci golü yedik. artık, bu finalde rezil olmamak, 3-0, 4-0 gibi bir yenilgi almamak için oynuyor; arada gol atmayı da deniyorduk.

sonunda, rooney defanstan aldığı topu götürdü. maç boyunca koşmamış olmanın verdiği dinlenceyle, güçle, enerjiyle yardırdı. cech'i, pek önemi olmasa da; avlamayı başardı, ve bu macera da chelsea'nin 2-1'lik skorla kupayı kaldırması ile bitti. maçtan sonra ağlayan scholes benim de gözlerimi yaşarttı şahsen.

ama benim gözlerim, an itibariyle bu entry yüzünden yaşarmakta. yeter lan!
efendim, bir lig... en unlu, herkesin oynamak istedigi bir lig... 18 yildir sampiyonluga hasret bir takim. ulkenin en siki taraftarina sahip bir takim... iste bizim sampiyonluk hikayemiz. master league'te ortaligi kasip kavuran bir sampiyonluk hikayesi... bu, liverpool fc'nin hikayesi!

ligin ilk maci, yillardir yerinde sayiklayan shay given'li, viduka'li newcastle united. genellikle artiklari toplayan bir takim olmasina ragmen, premier lig'tende dusmemeyi basarmistir. genc-yasli birarada bir kadrosu vardir. ama asla, benim aslanlarim kadar dayanikli, cevik, zeki ve teknik degillerdir. mac gunu geldi, newcastle karsisinda ofansif oynayacagimdan on liberoya, sik sik ataga ciksin diye xabi alonso'yu koydum. onune de hic degismez oyuncum, kaptanim steven gerrard'i. forvette insandisi performanslar gosteren fernando torres ve performansinin zirvesinde olan robbie keane. sag acik benayoun, sol acik ryan babel, defans ise agger ile skrtel. taktigimiz 4-4-2, ofansif. sik ve isabetli paslarimizla defansi yaracak, farkli bir galibiyete dogru kosacaktik. soyunma odasinda oyuncularima "cikin ve oynayin, sonucu bana getirin" dedim ve yine kararlica yedek kulubesinin yanina dogru yurudum. geleneksel el sikisma, mars soyleme derken, herkes pozisyonunu aldi. top sahanin tam ortasinda, torres'in ayaginin altinda yuvarlanmak icin sabirsizlikla bekliyordu. hakem dudugunu calar calmaz top keane'e, ordan da gerrard'a, oradan da skrtel'a... boyle boyle derken, newcastle uzerimizde baski kurmaya calisiyordu. bu yuzden ani bir atak yakalamamiz gerekiyordu. steven gerrard, bir anda mukemmel bir ara pasla babel'in fitilini atesledi. babel topu keane'e, keane'de torres'e yolladi. torres'in yavas vurusu tecrubeli kalevi given'in ellerinde sondu. ama istedigimiz gerceklesmisti. newcastle sahasina cekilmis, kontra-atak arayislarina girmisti. ben yine temkinli davranarak defansi geriye cektim ve gol aramalarini emrettim. en cok patlama bekledigim oyuncu gerrard'in onunde bir bosluk olusmustu ve topu ayagindan cikarmaya calisan babel, direkt gerrard'i gordu. gerrard vucut calimiyla barton'u egale etti ve onundeki bosluktan akmaya basladi. topu ayagindan uzaklastirdi, vucudundaki tum kaslari gerdi. yine de kontrolluydu... kramponunun disiyla sertce vurdu. top hafiften kavis aldi. shay given topun oldugu tarafa aldi. top bir anda shay given'in ellerinin arasindan gecti ve ust direge carpti. sonra da dik bir aciyla cizgiyi gecti. gozler hakemdeydi, eli orta noktayi gosterdiginde tum takim gerrard'i tebrik etti, ona sarildi. ama abartmadilar, sonucta bir lig maciydi ve bu macta daha farkli goller olacakti.

hakemin duduguyle martins topu viduka'ya atti, viduka barton'a atti... surekli attiklari isabetsiz paslar sonucu oyunun hakimiyetini tamamiyle yitirdiler. deplasmanda olduklari icin de taraftarlarinin sesleri neredeyse hic duyulmuyordu. yagmur yagmaya basladi, yuzunde gulucukler acan taraftarlar gerrard'a tezahurat yapmaya basladilar. bu arada da bak ayakta, bir gol bulup rahatlamanin pesindeydim. cunku martis firsatci bir forvetti ve defans hattin yavas oyunculardan olusuyor. defansin arkasina sarkacak herhangi bir top, bize 2 puana, hatta 3 puana mal olabilirdi. bunun olmamasi icin, takima bastirmasi icin bagirdim. bu arada top xabi alonso'daydi. topu gerrard'a sik bir sekilde yolladi. gerrard, kafasinda tum varyasyonlari hesaplamaya basladi. topu keane'ye atsaydi atak etkili bir sekilde baslayamayacakti. cunku cacapa'nin markajindaydi. ve bir an, defansin saginda, sessizce soluyan fernando torres'i gordu. uzunca bir arapas atti. gercekten uzundu ama bu torres gibi hinzir bir oyuncu icin pekte zor degildi. given, tecrubeli oldugu konusunda suphe uyandirici bir harekete kalkisti ve topa cikisti. top ceza sahasinin disindaydi ve torres topla bulustugunda, given 2 metre onundeydi. sol ayagiyla topu asirtti, top usul usul aglara gitti. bu sefer tum takim arkadaslari, torres'i kutlamaya gitti. torres tebrikleri kabul etti ve bana bakti. "ok" isareti yaptim, gulumsedi ve hemen pozisyonunu aldi. tekrar duduk caldi.

ardindan gelen zevksiz pozisyonlarla birlikte, verilen 4 dakika uzatmayla mac sonlandi. sezonun ilk galibiyeti taraftarlari iyice sevindirdi. gerrard macin adami secilmisti. 8.0'lik bir ortalamayla. newcastle'in 3 tane pozisyonu vardi. bizim ise 12. kacan pozisyonlara cok da uzulemiyordum, nasil olsa 2-0'lik bir galibiyet ise yaramayacak turden bir galibiyet degildi.

ikinci mac everton'la. derbi maci... bu mac, bizim puandan fazlaydi. kesinlikle kazanmamiz gerekiyordu ve her seyden once. everton kotu bir takim degildi. yakubu, tim cahill, jo... kotu bir takim degildi asla. deplesmandaydik ama yine de taraftarlarimiz, konuk tribunleri tamamiyle doldurmustu. tezahuratlar yapiyorlar, oynuyorlar zipliyorlardi.

dipnot: devam edecek!
(bkz: 2-0 dan 3-2 maç almak)
Evet. Şu an sizlerle, PES 2009 adlı güzide futbol oyununda yaşadığım bir Şampiyonlar Ligi macerasını anlatacağım. Bildiğiniz gibi PES, Şampiyonlar Ligini lisanslı olarak 2009 yılında oyuna eklemeyi başardı. Lisanslı olunca da, modun havası bir başka oluyor. Hala bir çok takımın lisansları alınamamış olsa da, Şampiyonlar Ligi modu ile olsun, Become a Legend modu olsun, PES hala gönüllerin bir numaralı futbol oyunu. Neyse, bu konulara girmeyelim. Benim maceram daha güzel, sonu da mutlu bitiyor.

Takım seçmek konusunda epey kararsız kaldım. Barcelona ve Manchester United oyunun en güçlü takımları. Bunların çok ufak bir kademe altında da AC Milan var. Ben AC Milan’ı aldım. Kuralar çekildi ve grubum şu takımlardan oluştu:

C Grubu

* AC Milan
* Liverpool
* Porto
* Twente

C grubu ilk maçı: Milan 1 - 2 AC Liverpool

Grubun ilk maçında, grubun en güçlü takımı Liverpool ile Milano’da karşılaştım. Maça çok iyi başladım ve ilk yarıda saysız gol pozisyonundan yararlanamadım fakat buna rağmen bir gol atmayı başarıp devre arasına 1-0 galip girdim. ikinci yarının hemen başında Kaladze’nin kırmızı kart görmesi tüm dengeleri bozdu. Kaladze’nin boşalttığı mevkiye yeni bir oyun oyuncu almadım. Bu yüzden ataklarımı sürekli olarak yapmaya devam ettim. Fakat savunmada bir kişi eksik olduğumuz için, kontra ataklardan kalemde 2 gol gördüm ve ilk maçımı malubiyet ile tamamladım. Kötü oldu. Evimizde beklenmedik bir malubiyet aldık.

C grubu ikinci maçı: Porto 0 - 1 AC Milan

ikinci maçımızda Porto ile karşılaşıyorduk. Moraller bozuktu, Kaladze’nin yerine takımda Maldini yer aldı. Oyunun belki de en sinsi takımı Porto’dur. Güçsüz gibi duruyorlar fakat öyle iyi top yapıyorlar ki hayret edersiniz. Diğer bir sinsi takım da Athletico Madrid, Aguero falan öküz gibi. Neyse, bu maçta Porto baskılı oynadı. Fakat ben bir pozisyonda golü buldum ve maçı kazandım. Zor da olsa kazanarak ilk üç puanımızı aldık.

C grubu üçüncü maçı: Twente 2 - 4 AC Milan

Üçüncü maçımız grubun en güçsüz takımı, hatta Şampiyonlar Ligi'ne nasıl katıldığını dahi anlamadığım Twente ileydi. Maça tamamen yedek bir kadro ile çıktım, kaleci Dida hariç. ilk 4 dakikada 2 gol yedik ve 2 - 0 geriye düştük. Boriello adlı genç oyuncumuzun attığı goller ile maça ilk önce dengeyi getirdik. Sonlara doğru da iki gol bularak maçı kazandık. Bu maçın ardından Liverpool maçı vardı, o maç için de oyuncularımızı dinlendirmiş olduk. Bunun yanında Boriello'nun, Inzaghi'den daha iyi durumda olduğunu da anlamış oldum.

C grubu dördüncü maçı: Liverpool 2-4 AC Milan

Liverpool ilk maçta olduğu gibi sönüktü. Geçen maçı 10 kişi kaldığım için kazanmışlardı. Bu kez onlara şans tanımadım ve ezdim geçtim. Özellikle Kaka’ ile sağ kanattan darma dağın ettim Liverpool’u. Bundan önceki 3 maçını da kazanmış olan Liverpool'a ağır bir tokat vurdum. Ayrıca puanlarımızı eşitledim. Grubun tepesinde Liverpool ile ortak puandaydık artık.

C grubu beşinci maçı: AC Milan 0 - 0 Porto

Porto ilk maçta olduğu gibi baskılı oynayamadı. Ben çok baskılı oynadım fakat bir türlü golü bulamadım. Boş kaleye kaçırılan toplar, direkten dönen toplar vs. oldu. Porto çok az geldi benim kaleme. Bana beraberlik yetiyordu gruptan çıkabilmek için, beraberliği aldım ve yetti.

C grubu altıncı maçı : AC Milan 3 - 0 Twente

Twente gruptaki tüm maçlarını kaybetmişti. Ben yine onların karşısına yedek kadro ile çıktım. ilk yarı gol bulamadım. ikinci yarı attığım 3 gol ile maçı kazanıp, ikinci tura çıkmayı başardım.

Grup maçları sonunda gruptaki sıralama:

1. Liverpool
2. Milan
3. Porto
4. Twente

Sıralama tıpkı beklediğim gibi oldu.

ikinci tur kuraları çekildi ve rakibim Real Madrid oldu. Kupayı alabilecek güçte sadece 3 takım var, bunlar Barcelona, Manchester United ve Real Madrid. Bu üçlüden biriyle, ikinci turda karşılaşmam güzel oldu. Turu atlarsam direktman bir rakibimi ekarte etmiş olacaktım.

ikinci tur ilk maçı: Real Madrid 0 - 5 AC Milan

Turnuvanın en rahat maçını oynayıp, rakibimizi gole boğduk. Ronaldinho ilk kez düzgün bir futbol oynadı ve 2 gol birden attı. Garipti. Casillas o topları nasıl yedi hala hayret ediyorum.

ikinci tur ikinci maçı: AC Milan 0 - 0 Real Madrid

ilk maçın verdiği rahatlık ile yedek kadro ile sahaya çıktım. Fakat bu kez taktikte bir değişiklik yaptım ve 5-3-2 taktiğini kullandım. Gol atabilirdim ama atamadım, Real Madrid yine ezik kaldı. Doğru düzgün pozisyon dahi bulamadı.

Real Madrid’i eledikten sonra çeyrek finaldeki rakibim, turnuvanın bir diğer güçlü ekibi Barcelona oldu. Biraz çekinsem de, işler yine istediğim gibi gitti.

Çeyrek Final ilk maçı: AC Milan 1 - 0 Barcelona

Kaka’nın tek golü ile maçı kazandık. Messi’yi durdurduk veya başka bir nedenden dolayı oynayamadı. Bilemiyorum. Messi oynayamayınca, Barcelona bitik zaten. 1-0, güzel skordu ikinci maç için.

Çeyrek Final ikinci maçı: Barcelona 1 - 2 AC Milan

Maçın hemen başında kornerden gelen bir gol ile öne geçtim. Kornerde topu Milito kendi kalesine gönderdi. Bu golün hemen 2-3 dakika sonrasında kalemde golü gördüm. 5-3-2 taktiğiyle oynamaya başladım, savunma yaptım. Sonlara doğru Barcelona iyice yüklendi. O yüklenmeler sırasında yakaladığım bir kontra atakta, Ronaldinho ile ikinci golü bularak maçı kazandım ve Yarı Final’e yükseldim.

Yarı Final’de rakip sürpriz bir ekipti. Sürpriz yaparak Yarı Finale kadar gelmişti. Oynadığım ilk maçta da sürpriz yaptılar.

Yarı Final ilk maçı: Roma 4 - 4 AC Milan

Bir ben attım, bir onlar, bir ben attım, bir onlar attı. Tam 88′de 4 - 3 öne geçtim ve maç böyle biter diye düşünürken 90′da bir gol daha atarak maçı berabere bitirdiler. ikinci maç için ümitli bir şekilde maçtan ayrıldılar. Ama ben yine de ikinci maçta kazanabileceklerini sanmıyordum.

Yarı Final ikinci maçı: AC Milan 4 - 1 Roma

Pek rahat geçmedi aslında maç. Roma çok iyi oynadı, çok iyi pozisyonlar yakaladı fakat atamadı. Ben ise sanırım girdiğim tüm poziyonlardan gol ile döndüm ve farka gittim. Final’e güzel bir skor ile gittik.

Finalde rakibimiz tahmin ettiğim gibi Manchester United oldu. Maçın çok zor geçmesini bekliyordum, hatta yenilebileceğimi bile düşünüyordum ama olmadı…

Final: AC Milan 7 - 1 Manchester United

Evet, 7-1 kazandım. Boriello tam 5 gol attı, diğer 2 golü de Kaka’ attı. Boriello’nun ikinci golü, turnuvanın en güzel golüydü. Peter Crouch’un Galatasaray’a attığı yarım rovaşatanın aynısıydı. Bu arada skorun böyle olmasının bir nedeni de kalede Van der Sar’ın değil, Foster’ın oluşuydu. Herif kova gibiydi, her geleni aldı. Van der Sar olsaydı kalede, 2-1, 3-1 falan biterdi maç.

http://img511.imageshack.us/img511/9923/milan1.png

Bu tarihi skor ile kupayı kazandık. Kupa kaptan Gattuso’nun ellerine çok yakıştı.

Kupayı böylesine basit kazanmamın bir diğer önemli nedeni de, oyunu Profesyonel zorluk seviyesinde oynamamdı. Bir üst kademe neydi hatırlamıyorum, World Class mıydı neydi sanırım, onda oynasam bu kadar kolay ulaşamazdım kupaya. Gelecek sefer öyle deneyeceğim.

------

kendi yazmış olduğum, orjinalinin bulunduğu blog sayfası: http://feyyaz.gamershot.net
become a legend modunda barça'dan inter'e transfer olup kayboldum mesela. evet oyuna italyan mafyası karıştı ve kaçırıldım! ne güzel barça'da mına koyuyordum ortalığın... eto'o abiyle falan iyi anlaşıyorduk, henry abi çok severdi her golde koşup yavşardı bana. messi'yle de her gece başka bi alemdeydik. inter'e gittim 7 numarayı kapmış mıyım diye kadroya bakayım dedim, yokum mınakoim! bu arada barça demişken orada da şöyle bir maceram vardır (bkz: become a legend/#4841815) bundan sonra her türlü şoka hazırlıklıyım, ne olursa olsun şaşırmayacağım. kayboldum ulan zaten ötesi ne...
abiler ablalar, bir günlük aranın ardından tekrar aranızdayım; muhteşem bir anıyla üstelik, ya. juventus ile bir şampiyonlar ligi öyküsüne daha yol alıyoruz. ilk anımda, daha doğrusu hikayemde yazdıklarımdan farklı olarak öncelikle sizlere, bu sefer yaptığım yeniliklerden bahsetmek istiyorum,

* maçlar tek tek sözlükpad aracılığıyla kaydedildi, bu sayede maçların gerçekten olduğu gibi anlatılıp akılda kalması sağlandı; daha gerçekçi bilgiler.

* skor tablosuna, kırmızı kart gören oyuncular da eklendi.

* turnuva sonunda istatistikler eklendi, kimin ne kadar gol attığı, hangi aralıklarda gol bulduğu vesaire. (an itibariyle istatistikler bu sayfada bulunmuyor, uygun bir zamanımda toplayıp ekleyeceğim. çeyrek finale kadarki istatistikleri düzenlemek 3 saatimi aldı)

*******

şimdilik en önemli gelişmelerimiz bunlar. gelelim oyunumuza. juventus'u seçiyor ve bir şampiyonlar ligi macerasına merhaba diyorum. kuraların ardından, standard de liege, fenerbahçe ve atletico madrid'li gruba düşüyorum. şahsi kanaatim, bu gruptan rahatlıkla çıkabileceğim yönünde. işler o kadar kolay olmuyor. izleyip görelim, her maçın anlatımı tek tek yapılmıştır.

*******

standard de liege 0-0 juventus

*******

zevkli ve bol pozisyonlu, rakip takımın baskısıyla geçen bir maç oldu. uzun bir aradan sonra tekrar yeşil sahalara dönmemizden, rakibimizi de iyi tanımıyor oluşumuzdan ötürü pek iyi bir skor elde edememiştik fakat önemli değildi, deplasmanda alınan 1 puanlar altın değerindeydi; üzerinde durmadık ve daha önemli olan atletico maçına odaklandık.

********

juventus 1-1 atletico madrid

[1-0] 38' amauri
[1-1] 66' forlan
[kırmızı] 80' molinaro

********

oyuna hızlı başlayan ve etkili olan taraf rakip takım atletico madrid olmuştu, turnuvaya hala alışamamıştık. ilk yarım saatlik bölümde rakiplerimizin ataklarını savuşturduk ve ilk yarının son çeyrek saatlik diliminde, bir gol atmayı başardık. nedved'in sol kanattan yaptığı ortalarla tehlike yaratmayı deniyorduk, yine böyle bir pozisyonda amauri cezasahası içinde yükselerek kafayı vurdu ve ilk yarıyı böylece, 1-0 önde bitirmemizi sağladı. ikinci yarının başında yine aynı senaryo oynandı, atletico etkili oldu; ataklarını savuşturduk. rakibi iyiden iyiye boğduğumuz 70. dakika civarında, kornerden gelen topta buffon açılınca, forlan ağları bulmakta zorlanmadı ve bitime 24 dakika kala, 66. dakikada skor eşitlendi. orta sahada devam eden mücadele, bu skorla sona erdi.

********

fenerbahçe sk 2-2 juventus

[1-0] 5' deniz
[1-1] 29' del piero
[1-2] 76' trezeguet
[2-2] 89' kezman(p)

********

deniz'den gol yedim, bu maçı anlatmaya gerek var mı bilmiyorum. çok etkili başlamıştık maça, henüz 3. dakikada trezeguet volkan'la karşı karşıya, auta vurmuştu. bu pozisyonun bir benzerini kalemizde yaşadık. 5. dakikada, korner sonrasında yaşanan karambolde sissoko topu çizgi üzerinden çıkardı ve bir kez daha kornere gönderdi. yan toplarda açıkça zaafımız olduğu belliydi, buffon boşa çıkınca, savunma adam alamayınca deniz yükseldi ve kafayı vurdu, skor 1-0'dı. baskımızı artırıp pozisyonlar bulduk fakat fenerbahçe defansında edu etkili oluyordu. 29. dakikada, yine yediğimiz golün benzeri bir pozisyonda boşluğu yakaladık ve del piero, kale ağzında sert bir vuruşla skoru eşitledi. bu dakikadan sonra oyunu soğutup defansa çekildik, arapaslarla tehlike yaratmayı deniyorduk fakat defans her topu kesiyordu. bu da bir yere kadardı; 76. dakikada trezeguet kaleci volkan'la karşı karşıya kaldı, ilk dakikalarda yaptığı hatayı tekrarlamadı ve juventus'u deplasmanda 1-2 öne geçirdi. bu dakikadan sonra oyun gidişatında bir değişiklik olmadı, fenerbahçe geliştirebildiği tek atakta, cezasahamıza kadar girdi; poulsen emre'ye arkadan kayınca hakem penaltı noktasını gösterdi. bitime 1 dakika kala, mateja kezman fenerbahçe'nin eşitlik sayısını yakalamasını sağladı, maç bu skorla sona erdi. 3 maçta aldığımız 3 beraberlikle gayet istikrarlı(!) bir tablo çizmekteydik.

********

juventus 2-2 standard de liege

[1-0] 8' trezeguet
[2-0] 53' amauri
[2-1] 78' de camargo
[2-2] 89' jovanovic

********

hiçbir zaman unutamayacağım, trajikomik maç. yine etkili başlayan taraf biz olmuştuk ve del piero'nun arapasında, kaleciyle karşı karşıya kalan trezeguet juventus'u henüz 8. dakikada öne geçirmişti. orta sahada devam eden oyunun ilk yarısı böyle sona erdi. ikinci yarının yine 8. dakikasında, organize bir atakta standard kalesine geldik; kaleye sırtı dönük olan amauri, ani bir hamleyle, çok güzel bir şut çıkardı ve pes tarihinde belki de en ilginç golüme imza atarak, farkı 2'ye çıkarmış bulundum. top kaleye girmedi, üst direğe çarptı ve geri geldi; tekrarlarda da izledim, neredeyse 5 metre dışından geçmişti çizginin, ama hakem gol demişti. demek ki hak etmemişiz maçı; ataklarını sıklaştıran standard, 78'de de camargo'nun cezasahasından, sağ köşeye gönderdiği plasesiyle farkı bire indirdi. 11 dakika sonra, standardlı oyuncunun muhteşem arapasıyla, ilerde yalnız kalan jovanovic, cezasahası dışına kadar açılan buffon'u rahat geçti ve top boş kaleye süzüle süzüle gitti; 4 maçta aldığımız trajikomik 4 beraberlikle, puan durumunda üçüncülüğe gerilemiştik. fenerbahçe, atletico'yu yenerek bir puanla üzerimizdeydi şimdi. bu maçta atletico'yu kesinlikle yenmeliydik...

********

atletico madrid 0-1 juventus

[0-1] 53' camoranesi

********

kesinlikle kazanmalıydık. atletico, fener'e kaybetmiş olmanın korkusuyla, rahatlamak adına; bu maçı kazanmak istiyordu, bizimse kaybetmek veya berabere kalmak gibi bir lüksümüz artık yoktu. maç bir o kalede bir bu kalede geçti ve ilk yarının sonunda forlan'ın vurduğu kafayı, buffon son anda kornere çeldi. üst üste iki korner kullanan atletico'nun toplarını çizgiden çıkardık ve ilk yarı böyle bitti. ikinci yarıda daha etkili olan taraf bizdik, orta sahadan topu alan camoranesi ilerledi ve 35 metre kadar uzaklıktan, inanılmaz bir füze gönderdi; atletico deplasmanında, gruptaki ilk galibiyetimizi, aynı zamanda rahat bir nefesi de alıyorduk. şimdi puanımız 7'ydi ve atletico'yu yakalamıştık. son maç fenerbahçe ile italya'daydı, rakibe kimse şans vermiyordu; beraberlik de bize muhtemelen yetecekti.

********

juventus 1-0 fenerbahçe

********

[1-0] 90' trezeguet

********

fazla söze gerek var mı? yenemiyorduk bu adamları bir türlü. ilk yarı, yorgun olan as oyuncularım yüzünden pek bir varlık gösterememiştik. ikinci yarıda, oyuna aldığım üç genç yetenek takımı biraz olsun ateşledi. juventus'un baskılı oynadığı maç, son dakikada hala 0-0 gidiyordu ki, tiago sağ kanattan inanılmaz bir depar attı, cezasahası içinde üç fenerbahçelinin arasından şutu çekti... kaleciden dönen topa, trezeguet ayağına kayan edu'ya aldırmaksızın çok sert vurdu ve juventus'un ikinci turunu garantileyen golü attı. 6 maçta 4 beraberlik 2 galibiyet alarak, 10 puanla gruptan lider olarak çıkıyorduk, aynı puanlı atletico madrid'i de arkamıza alarak...

********

ikinci turda rakibimiz villarreal cf olmuştu, bize göre bir rakip değillerdi; yenebileceğimizi düşünüyorduk.

********

juventus 0-1 villarreal cf

[0-1] 34' guille franco
[kırmızı] 35' angél

********

rehavete kapıldığımızdan olsa gerek, villarreal'e inanılmaz top oynatıyorduk evimizde. gol de gecikmedi ve yine cezasahası dışına kadar açılan buffon, guille franco'nun plasesini sadece izledi. hemen sonraki atakta, nedved'i arkadan indiren angél kırmızı kartla oyundan atılınca, villarreal 10 kişi kaldı. buna rağmen etkili olamadı juventus. ikinci yarının hemen başında, trezeguet kaleciyle karşı karşıya bir pozisyon kaçırdı. hemen sonrasında villarreal yine ataklarını sıklaştırdı, üst üste tam 4 korner kullanıldı; kontratakta, del piero kaleciyle karşı karşıya yine üstten auta vurdu. bireysel beceriksizlikler yüzünden, onca baskıya rağmen evimizde villarreal'i yenememiştik. iş ikinci maça kalmıştı. namağlup ünvanımız da böylece elimizden alınmış oluyordu, hiç beklemediğimiz bir takım tarafından.

********

villarreal cf 1-3 juventus

[0-1] 10' sissoko
[0-2] 35' del piero
[1-2] 82' guille franco (pen)
[1-3] 89' camoranesi

********

manchester ile, evimde 2-2 berabere kalmıştım villarreal maçında. deplasmanda da 3-0 yenmiş, "akıllı ol villa" mesajını vermiştim. aynı olayı burada da yaşadım, tesadüfe bakın. çok etkili başladım ve ilk dakikalarda birkaç pozisyona girdim. rahatlatan gol, sissoko'nun 30 metreden ağları bulan füzesiyle geldi ve deplasmanda 0-1'i yakaladık. abluka altına aldığımız rakibimiz bunalmıştı, ataklara devam ettik ve 35. dakikada, del piero çok müsait bir pozisyonda, plasesini yaptı; golünü atarak 0-2'yi yakalamamızı sağladı. iki oyuncunun arasından vurmayı denedi, kaleciden geri dönen topu ikinci hamlede tamamladı. bu golden sonra oyunu soğutmaya çalıştık, 82. dakikada senna cezasahası içinde yerde kalınca hakem penaltı düdüğünü çaldı ve taner gülleri'nin ispanyol versiyonu, skoru 1-2'ye getirdi. iyiden iyiye tırsıyordum, fakat 89'da nedved'in kullandığı kornerde, arka direkte camoranesi kafayı vurdu, juventus 1-3 kazanarak adını çeyrek finale yazdırıyordu. akıllı ol villa, akıllı ol villa, akıllı ol villa...

********

çeyrek finale kadar rahat geldiğimizi düşünüyordum. çeyrek finaldeki rakibimiz ise real madrid'di! korktuğumuz olmadı. juventus, diğer büyük takımların arasında zayıf kalıyordu fakat rakibimiz bize zarar veremedi.

********

real madrid cf 1-1 juventus

[1-0] 27' van nistelrooy
[1-1] 30' del piero

********

rakibimizden çok korkuyorduk açıkçası, bu yüzden devamlı atak yapıyor; en azından bir gol bulmaya, biraz olsun onları korkutmaya çalışıyorduk. bu takıma defans yaparak kazanma şansınız yoktu. her şey muhteşem gidiyordu fakat 27. dakikada, bir daha forma yüzü göremeyecek olan mellberg, kaleciye geri pas atmayı denerken vuramadı ve top nistelrooy'un önünde kaldı. bomboş ortasahayı koşarak geçen nistelrooy, buffon'un yanından topu ağlara gönderdi ve madrid 1-0 yaptı skoru. neyse ki, üç dakika sonra, kornerin ardından del piero cezasahası dışından çok sert bir vuruşla beraberliği yakalamamızı sağladı. resmen ezdik rakibimizi, ama yenemedik. mellberg, juventus'un kupada oynadığı son maça kadar bir daha forma yüzü göremeyecekti.

********

juventus 3-2 real madrid cf

[0-1] 10' saviola
[1-1] 17' del piero
[2-1] 27' trezeguet
[3-1] 45+' camoranesi
[3-2] 48' robinho

********

38 dakikada 5 golün atıldığı harika bir maçtı. bloklar arasındaki bağlantı -ömer üründül'e selam olsun- zayıf olduğundan ötürü, arapasla bir gol yedik hemen maçın başında. saviola, cezasahasına girip düzgün bir vuruşla, madrid'i italya'da öne geçiriyordu. bizi bizim silahımızla vurmuştu, fakat pabuç bırakmayacaktık; benzer pozisyonda, sadece 7 dakika sonra del piero'yla cevabımızı verdik. oyunun kontrolünü yavaş yavaş sağlıyorduk. trezeguet 27. dakikada, kornerden gelen topa muhteşem bir voleyle vurdu ve turu getirecek golü attı belki de. tempolu, bol pozisyonlu maç devam ediyordu. ilk yarının uzatma anlarında, nedved'in kornerine, yine arka tarafta camoranesi cevap veriyor, ilk yarıyı 3-1 önde bitirmemizi sağlıyordu.

ikinci yarının hemen başında defansif bir hatadan dolayı yediğimiz golü saymazsak, her şey muhteşemdi ve 3-2 ile, genel averajda 4-3'ü arkasına alıp yarı finalde fiorentina'nın rakibi olan taraf bizdik. celtic - fiorentina eşleşmesinin galibiyle oynamak bizim için büyük şanstı, ikisi de kolaylıkla eleyebileceğimiz rakiplerdendi. villarreal'de dersimizi almıştık.

********

juventus 3-2 fiorentina

[1-0] 10' iaquinta
[1-1] 37' gilardino
[2-1] 39' iaquinta
[2-2] 77' mutu
[3-2] 79' knezevic

********

fiorentina için sinir bozucuydu, attıkları gibi yiyorlardı. as oyuncularımı final maçına sakladığım için, güvendiğim yedeklerimle çıktım maça, ortalıkta pek gözükmeyen iaquinta, muhteşem bir deparın ardından, üç oyuncunun arasından ağları bulduğunda dakika henüz 10'du. gençlerin hızlı oyununu çok beğenmiştim, fakat defans iflah olmuyordu. yine araya kaçan bir oyuncu, topu buffon'un sağından ağlara yollayarak beraberliği sağlıyordu. fakat hemen sonraki atakta, yine inanılmaz deparıyla bizleri mest eden iaquinta, 2-1'i çabucak buluyordu. ikinci yarı ortada, kimi zaman juventus'un ataklarıyla geçiyordu. sona doğru, kornerde mutu kafayı vurdu ve 13 dakika kala, evimizde 2-2'lik skorla karşı karşıya kaldık. ama cevap yine gecikmedi. henüz keşfedememiş bulunduğum knezevic, yine benzer bir pozisyonda, kornerin ardından muhteşem bir şut çıkardı ve juventus'a galibiyeti getirdi.

********

fiorentina 1-1 juventus

[0-1] 55' iaquinta
[1-1] 58' dainelli

********

devamlı pas yapıyor, gol yememeye çalışıyorduk, bulduğumuz ilk boşluğu da değerlendirdik. 40 dakika kala, deplasmanda öne geçmek, turu aldığımız anlamına geliyordu herhalde. fakat fiorentina, ilk maçta onlara oynadığımız oyunun intikamını bir nebze olsun almış, üç dakika sonra gole cevap vererek beraberliği yakalamışlardı. fakat daha fazlasına izin vermedik ve finale adımızı yazdırdık. chelsea-barcelona eşleşmesinin galibiyle oynayacaktık. sizce kim çıktı? sıkı durun, böyle bir final görmediniz... skorunu önceden yazmamalıyım bunun, en sonuna yazacağım, şimdi ekran görüntüsü almadığım için kafama sıçayım diyorum, ah ulan bu maç kaçar mıydı... okuyunuz, buraya kadar geldiniz, tadını çıkarınız...

********

barcelona - juventus

********

dinlenen aslarımı kadroya tekrar almıştım, fakat inanılmaz korkuyordum. barcelona tam anlamıyla bir yıldızlar topluluğuydu ve ben açıkçası fark bekliyordum, her ne kadar kazanmayı ümit etsem de. düdük çaldı ve ben koltuğumda götümden terler akıtarak, del piero ile nereye varacağını bilmediğim bir depara kalktım. bir, iki, üç... kıvrak bilek hareketleriyle rakiplerimi bir bir geçiyordum. marques topu kapar gibi oldu, fakat trezeguet rakibinin ayağından aldı tekrar. cezasahasına bir depar da o attı, kale karşımızdaydı; marques'i geçti trezeguet ve vurdu, kaleciden sekti; del piero koştu, açı sıfırdı neredeyse; inanılmaz vurdu, üst direğe çarpan top ağlarla buluşuyordu! evet, inanılmazdı, henüz 2. dakika oynanıyordu ve 0-1'i yakalamıştık! bunun sevinci ve inancıyla, oyunu 20 dakika kadar domine ettik fakat barcelona'nın yavaş yavaş uyandığını hissediyorduk. 28'de, barça korneri kullandı; zaafından emin olduğumuz buffon kovası, marques'in kafasını içinde hissetti ve maça eşitlik geldi. 1-1. bu golün moralsizliğiyle, barcelona ataklarını sadece savuşturabilir olmuştuk artık, atağa falan kalkamıyorduk, rakip bizi boğuyordu. 34'te, messi rakiplerinden sıyrıldı, soldan girdi; sağa yumuşak bir plase gönderdi ve tüm ümidimizi bitirdi. 2-1 olmuştu artık. şansla bulduğumuz bir gol vardı, onu da 20 dakika koruyabilmiştik. gol yedikten sonra da zaten dayanabildiğimiz 6 dakika olmuştu, sinirlenmiş ve üzülmüştüm, oynayamıyorduk. barcelona seriye bağlamış gibiydi; 6 dakika sonra cezasahası içinde yine bir karambol anında, henry köşeye bıraktı. 3-1'di şimdi skor, çevirmek çok zordu. ilk yarı böyle muhteşem bir skorla sonuçlanacaktı. yine tüm ümitlerimizin tükendiği anda... sağ kanattan nedved'in deparı, gelişigüzel ortası; camoranesi'nin kaleciden seken kafası, iaquinta'nın zımbası! üst direğe çarpan top, yine iaquinta'nın ilginç gollerinden birine tanıklık ediyor, ilk yarının 3-2 bitmesini sağlıyordu. pek ümidimiz olmasa da, yapabileceğimize ilginç bir şekilde inanıyorduk. ilk yarı skoru, barcelona 3-2 juventus'tu.

ikinci yarıya iyi başlayan taraf bizdik, iyi top çeviriyorduk ve kaleye gidebiliyorduk. kimse beklemiyordu. dakikalar 53'ü gösteriyordu, iaquinta, tek silahımız olan deparıyla üç rakibinin arasından geçti, cezasahası dışından inanılmaz vurdu ve golünü attı! işte buydu, tek ihtiyacımız olan bu goldü! 3-3'tü artık, daha 37 dakika vardı ve eşitliği yakalamıştık, hem de güzel top oynayarak bu sefer! golün sarhoşluğuyla inanılmaz bir baskı kurmuştuk, inanılmaz oynuyorduk. nedved sağdan ortaladı yine, camoranesi bu sefer indirdi, arkada bomboş olan del piero, klasını konuşturarak topu sola çok sert bir şekilde gönderdi... inanması güç, 3-4'tü şimdi, juventus öndeydi, 5 dakikada bulduğu 2 golle... fakat fazla gaz, hiçbir zaman iyi değildi. barcelona'yı, "küçük messi"yi uyandırmıştık. yine seri hareketlerle ceza alanımıza girdi ve köşeden topu ağlarımıza bıraktı. sıkılmıştık gerçekten! hep aynı şekilde yiyorduk golü, defans çok boş kalıyordu. denemediğim şey yoktu, fakat arapasları alamıyorduk, çaremiz yoktu. 4-4 olmuştu, messi yine vurmuştu. tek tesellimiz gol yemeden 12 dakika geçirebilmek olmuştu, fakat bu skorla penaltılarla kazanamayacaktık. biraz toparlanır gibi olduk tekrar, bir korner kazandık 83'te. hiç beklenmedik bir isim, chiellini! yükselip kafayı vuruyordu, gerçekten inanılmazdı... sevinçten ağlamaya başlamıştım, elim ayağım tutmuyordu, 4-5 olmuştu. skorun ihtişamını ancak maçtan sonra fark edebilmiştim ben, fazla kaptırmıştım çünkü, tek düşünce kazanabilmekti, barça'yı devirebilmek...

olacak gibi değildi ama. 88'de henry, buffon'un üzerinden aşırttı ve maçı uzatmaya götürdü. yorgundu oyuncularım, ama kimseyi değiştirmedim. 104'te poulsen, inanılmaz bir pozisyonu kaçırıyordu; kaleciyle karşı karşıya, üzerine vurmuştu. çıldıracaktım, fakat marques'in daha berbat hatası, topun süzüle süzüle poulsen'in önüne düşmesine sebep olmuştu; poulsen vurdu ve juventus tarihinin belki de en muhteşem, en görkemli maçında 5-6 öne geçti. kaleci biraz açılmıştı, poulsen soldan gelmiş ve vurmuştu. kaleciden seken top, kalecinin sağındaki marques'in dizine çarpıp, dümdüz kaleye doğru ilerledi ve poulsen topu koşarak tamamladı. böyleydi işte! ama kurtuluş yoktu. 107'de bojan frikikten golü atıyor, arkadan yapılan müdahale sonucunda chiellini'yi de götürerek juve'yi 10 kişi bırakıyordu. 118'de, eto'o'nun da kırmızı kart görmesiyle her iki taraf da 10 kişi kalmıştı, fakat pek önemi yoktu, penaltılar belirleyecekti 6-6'lık finalin galibini...

****

puyol... gerildi, vurdu; gol... 1-0 barça
del piero... usta bir vuruş, güzel bir plase... ağlarda top! 1-1
henry... bir başka usta, gerilip vuruyor, ve aut! henry auta atıyor, stat yıkılıyor!
iaquinta... geliyor, tipik füzesini gönderiyor; işte bu kadar, juventus öne geçiyor! 1-2 juventus...
messi... en önemli silahları barça'nın, vuruyor ve top direğe çarpıp geri geliyor... inanılmaz, inanılmaz!...
camoranesi... birçok golün sahibi, juve'nin emektar oyuncusu; vursa tüm iş bitecek, vuruyor, yüreğimiz ağzımıza geliyor... üst direğe çarpan top ağlarla buluşuyor, 1-3 juventus, artık çok daha kolay... marques kaçırırsa şampiyon juve...
marques... bir gol atan, bir golün yenmesine sebep olan olaylı adam; takımını kurtarıyor penaltılarda, vuruyor ve 2-3 juventus...
poulsen... sana penaltı attıran kafama sıçayım, apaçık bir aut, film kopacak gibi, yoksa?...
bojan... ikinci yarıda giren, stresli adam; kaçırırsa barça'nın işi biter... ama yok, güzel vuruyor, yine skor eşitleniyor, 3-3...

***

barça 5 penaltısını da kullanıyor ve bunların 3'ünü gole çeviriyor. biz 4 penaltının 3'ünü ağlarla buluşturmuşuz ve bu penaltıyı gole çevirirsek, kupa bizim oluyor...

***

trezeguet... güveniyorum bu adama... vuruyor... kalecinin üzerine, hayır... valdes kaçırıyor elinden; valdes kaçırıyor, top ağlarda, ben ağlıyorum, stat ayakta...

o heyecanla 50 kez basıyorum print screen tuşuna fakat bilgisayara fotoğraf kaydetmeyi unutuyorum, sadece entryde kalıyor bu turnuva; ben ağlıyorum... bu andan sonra, bir anlam ifade etmeyecekse de, inanılmaz maçın kısa bir öyküsü...

********

barcelona 5-5 juventus (aet 6-6) (pen 3-4)

[0-1] 2' del piero
[1-1] 28' marques
[2-1] 34' messi
[3-1] 40' henry
[3-2] 44' iaquinta
[3-3] 53' iaquinta
[3-4] 58' del piero
[4-4] 70' messi
[4-5] 83' chiellini
[5-5] 88' henry
(5-6) 104' poulsen
(6-6) 107' bojan

********
********
********

okuduysanız ne mutlu bana, sadece sizler için uğraşıp da yazdım, kaydettim bunları. seviyorum sizi lan, pes'ten bilem çok.
pek garip bir macera olmasa da, merak edip barcelona'yı alıyorum, lige başlıyorum; ilk rakibim get azul diye bir takım. normalde maçlarımda 2-3 gol olur, aynı gerçek gibi. fakat son birkaç maçtır eşeğin amına su kaçırmış gibi gözüküyor pes, 5 maçta 36 gol atılmış toplamda. profesyonelde oynadığımı da belirtmeliyim. top player'a geçemedim, belki de geçmeyi düşünmedim lan. olaya bak,

[0-1] 6' manu del moral
[1-1] 9' messi
[2-1] 12' eto'o
[2-2] 16' uche
[3-2] 31' eto'o
[3-3] 47' uche
[4-3] 51' henry
[4-4] 61' albin
[4-5] 64' uche
[5-5] 69' eto'o
[5-6] 71' guerron
[6-6] 86' henry

***

oha! maçın ardından sevindirici bir gelişme, gol krallığı listesine eto'o kişisinin 3, henry kişisinin 2, messi kişisinin 1 golle girmesi oldu, bir sezon boyunca bunu atamayan adamlar var. bu sefer ekran görüntüsü de aldım skor sayfasından, tek golü hileyle yediysem/attıysam dötümü arılar ziksin.

görsel

yalnız çok çekişmeli geçmiş ha, ilk yarı onlar, ikinci yarı biz takip etmişiz.
9-0 yenilmek.
dakika 70.takım milan.tüm büyük takımlar 08/09 kadrosuyla.rakip ise manchester united.konami cup elemelirövanşlı turnuva.ilk maç kendi sahamda 0-0 bitmiştir.old tarfford daki maçta ise 70.dakikada 2-0 öndeyimdir.maç 15 dakikalıktır.bir keyif sigarası yakılır : 1-2.ulan 2-2 dede ben çıkarım bi golde atsalar bişi olmaz denir sigara içilmeye devam edilir dakika 83 : 2-2.artık adrenalin artmıştır ve kalp atışlarının sayısı yukselmıstır.ve o an.dakika 90+1 cristiano ronaldo ceza sahasının dışından vurduğu topla durumu 3-2 yapar.maç santrayla beraber biter.sigara söndürülür...
yağmurlu hava. dört kişiyiz ve arkadaşın ps2 bulunan evi boş. hepimiz kapşonlarımız kafamızda hızla eve doğru hızlıca yürüdük. içeri girdik, sıcak ve kuru ortamın tadını 1-2 dakika çıkardıktan sonra sanki bir ses bize "daha ne duruyorsunuz" dermişçesine ps2'yi kurduk ve güzelim pes 2009 dvd'sini içine koyduk ve akabinde düğmeye bastık. "dırrt dıt dıt dığğğt" sesleriyle ps2 aktif hale geldi ve av'da bulunan kanalda dil seçenekleri belirdi. english'is seçtikten sonra start game'e bastık ve oyuna girdik. konami league'i 4 takımlık olarak, yarım sezonluğuna ayarladık ve takımları seçtik. ben atletico madrid, diğerleri manchester united, milan ve barcelona'yı seçti. herkes "adam gibi bir takım seç lan" dedi bana. utanmadım, çünkü birazdan onları utandıracaktım. emin bir ifadeyle kolu aldım, yanımdaki arkadaşımda aldı. ilk maç nou camp'taydı ve dikkatli olmalıydım. dünyanın en iyi ofansif üçlüsü buradaydı çünkü. ama bir şey vardı, dünyanın en iyisi olmasada benim oyuncularımda birer gladyatörden farksızdı. rodriguez, agüero, forlan... boru mu bunlar? neyse, topa vuruldu ve maç başladı. ilk olarak topu kanatlarda şişirdim ve defansa yöneldim. oyunun geniş alana yayılmasını, ardından defansın arkasına sarkan ara paslar aracılığıyla golü bulmayı hedefliyordum. bir anlık ani paslaşmalarda top agüero'nun önüne düştü ve 2 defans oyuncusunu oyundan düşürdü. ardında sol taraftan ceza sağasının içine girdi, 6 pasın önüne top sertçe kesti ve orada sinsice pusmuş olan forlan, şık bir vuruşla topu ağlara gönderdi. tam sevinirken salak bir arkadaşım kabloya bastı ve ps2 resetlendi. sonrasında küfür ettim ve oynadım.

bu işte. ne bekliyordunuz 325235-0 yenmemi mi?
pes 2009 oyununda be a legend (efsane ol) kısmında kariyerimi 2027 yılında manchester united formasıyla bitirdim. aldığım kupalar ve efsane olma yolundaki kariyerimin bir film şeridi gibi ekrandan geçmesini asla unutamıyorum. çok mutlu olmuştum.
master league'de africa unite adında, sadece zenci oyunculardan oluşan bir takım kurmak...

not: bu takımın mahiyeti, yazarın halet-i ruhiyesinin bir göstergesi değildir. takımın muhteviyatını öğrenmek isteyen özel mesaj atabilir...
4 arkadaş bir akşam pes kafeye gittik. ikiye iki eşleştik. ilk maç başladı ve 5., 15., 45. dakikalar civarında üç tane golümüz geldi. dedik bu maç bitti. artık fazla takmamaya başladık. 2. yarı rakiplerimize liverpool ruhu geldi. 2. golü yedikten sonra ne kadar çabaladıysakta maçı 4-3 kaybetmekten kurtulamadık. hemen hemen aynısı diğer maçta da oldu. yine ilk yarı 2-0 öndeydik. ikinci yarı başında bir gol daha geldi 3-0 oldu. bu sefer biraz daha farklı oldu ve 7-3 kaybettik. bir daha o dörtlü buluşmadı.*
hepsi birer destan niteliğindedir. az sonra okuyacaklarınız tarafımdan 10 günlük bir çalışmayla kâğıda geçirilmiş, not edilmiş fifa oyunudur. "pes yazıyo öküz" diyeceksiniz, deyin anasını satayım. en nihayetinde aynı çeşit oyun bunlar. forum mu ki bu gidip "hadi fifa kariyerlerimizi paylaşak" diye başlık açayım? neresi en yakınsa oraya yazayım, heh.

werder bremen'de teknik direktör olarak başlıyorum 2009-2010 sezonuna, 30 milyon euro transfer bütçemiz var. rosenberg, pizarro, pasanen, naldo, sanogo, diego, almeida... gayet kaliteli oyunculardan kurulu bir kadromuz var. pek fazla şeye dokunmadan giriyorum oyuna. kariyer modu elbette. 4 hazırlık maçını da "bütün biletler bizim" diyerek iptal ettim, uğraşmadım. bu sezondaki tüm maçlarım bilgisayarımdaki excel dosyasında kayıtlıdır efendim.

vfb stuttgart deplasmanında başladık sezona. 4-4-2'yi pek beğenmediğim halde değiştirmemiştim. ilerde sıkıntı yaşadığımızı fark ettim ama yine de o taktikle oynadım ilk maçı. ilk yarısını 1-0 önde geçtiğimiz maçı, stuttgart'ta 2-1 kazandık ve lige muhteşem bir başlangıç yaptık. boru değil, stuttgart deplasmanından galibiyetle dönüyorsun. her şey yolunda fakat ikinci maç, weserstadion'da bavyera'nın daşaklı kulübü bayern münih ile!

1-0 kaybediyoruz fakat oyunu beğeniyorum ve bu puan kaybının önemli olduğunu düşünmüyorum. fakat sezonun üçüncü maçı, 9 yaşından beri fifa oynayan biri olarak; asla ama asla unutamayacağım bir maç oldu. ölümüne nefret edilen fc schalke 04'le, gelsenkirchen'de oynayacağız. takımda her şey yerine oturmuş değil. ne olacağını kestiremiyorum. iyi oynuyoruz ama ne yapacağımız belli olmuyor, iki maç sonunda kestiremiyorum...

16'da rosenberg patlatıyor bombayı, 1-0 öne geçiyoruz. çok güzel.
20'de rakitic vuruyor, 1-1 oluyor. problem yok.
23'te kuranyi takımını öne geçiriyor, 2-1 schalke. olsun, çeviririz.
40, pander karambolde hala nasıl attığını anlamadığım bir gol sallıyor ve ilk yarıyı 3-1 mağlup tamamlıyoruz.

ne olduğunu anlayabilmiş değilim. schalke bastırmıyor, bizim top tutamamak gibi bir dalgamız falan da yok; her şey gayet iyi. ama her aldıkları top gol oluyor. ikinci yarının hemen başında yine, 47'de kuranyi farkı üçe çıkartıyor. ben bön bön ekrana bakarken, 10 dakika sonra, 57'de 5-1 oluyor. zaten çevirmek niyetinde değilim artık. çevirmeyi düşündüğümüz şey top. daha fazla yemeyelim, bari farkı azaltalım...

bastırıyoruz. kontradan yiyoruz 86'da, jones atıyor ve 6-1 geriye düşüyoruz. 90'da rakitic son sözü söylüyor zannediyoruz; 7-1.

santra alınıyor, rosenberg ortasahadan vuruyor ve maç 7-2 sona eriyor.

kızmıyorum, bir şey demiyorum. bir sonraki hafta karlsruher sc karşısında 4-1'lik bir galibiyet alıyor ve rahatlıyoruz. işte bu gün, bremen'in bayramının başlangıcı oluyor. dördüncü haftada ligde ikinci galibiyetini alan bremen; bu maçtan sonra ilk mağlubiyetini 24. haftada energie cottbus karşısında alıyor 3-2'yle, yine bremen'de... kupa dahil, 23 maç kaybetmiyor bremen toplamda, 7-2 faciasının ardından.

schalke'ye 7-2 kaybet, karlsruher'i 4-1 yen, hertha berlin'i 3-2, frankfurt'u 3-2, cottbus'u 3-1... devam ediyor seri.

ve 9. haftada, 12 maçlık bir galibiyet serisi başlıyor. o da takımın şampiyonluk ipini göğüslemesine yakın, bayern münih tarafından bozuluyor. 2-2'lik skor, bremen'i her türlü memnun ediyor. sezon başında ligi orta sıralarda tamamlaması beklenen takımın yedekleri münih'ten 1 puanla dönüyor. ligdeki konumu hiç parlak olmayan münih ekibi ise sıkıntılı. saçmasapan bir maçın ardından şaha kalkıyor bremen, sezon sonuna kadar kimselere puan kaptırmıyor.

kupada ikinci turda, rakip oberhausen oluyor. 3-2'yle geçiyoruz. üçüncü turda kaiserslautern'in sonu daha kötü, 5-2 kazanıyoruz. çeyrek finalde allahsız st. pauli'yi yedek kadroyla 2-1 yeniyor ve yarı finalde borussia dortmund'un rakibi oluyoruz. aynı yedeklerle 2-0 onları da yenmeyi başarıyoruz. sonra bir bakıyoruz ki, ligin bitimine birkaç hafta var...

en yakın rakibimiz köln, arada 14 puanlık bir fark var. bochum karşısında alacağımız beraberlik, şampiyonluğu garantilememiz anlamına geliyor. 3-1 kaybediyoruz. sonra leverkusen'le içerde 0-0 berabere kalıyor, "eauhua geçemezler lan" diyoruz. ligin 32. haftasında hannover deplasmanından 3 puanla dönüyoruz nihayet, 2-0'lık skorla...

sonraki hafta ezeli rakibimiz hamburg'la oynuyoruz. hamburg 17. sırada ve kazanırsa 16.lığa yükselecek. son hafta alacakları galibiyet de onların ligde kalmasını sağlayacak haliyle... ve yeniliyoruz. 1-0 kaybediyoruz hamburg'a. sinirim bozuluyor, ayar oluyorum. son hafta ligde wolfsburg'u 3-1 yeniyorum. hamburg, köln deplasmanında 2-0 kaybederek, ligden düşüyor. haliyle biz de dumur oluyoruz.

dfb pokal kupasında karşıma hamburg çıkıyor. 3-1 yeniyoruz, şampiyon oluyoruz. sezonu iki kupayla kapatıp, 2010-2011 sezonuna besmeleyle başlıyoruz, hehe.

diego falan satılıyor, 60 milyondan fazla olan parayla grygera, barry, banega gibi hacı osmanlar kadroya dahil ediliyor. 20'lik harnik augsburg'a kiralanıyor. değeri 8 milyon, henüz 20-21 yaşlarında. sezon sonu gelip, rosenberg abisiyle birlikte forvet hattında fırtınalar estirecek. her neyse.

sezon başlıyor, çok daha iyiyiz. oyuncuların çabuk yorulması, sürekli yedeklerle oynamak zorunda kalmak haricinde önemli bir problemimiz yok. şampiyonlar ligini çok önemsiyoruz bu sene. dfb pokal'den ikinci turda eleniyorum. belalım, zalım schalke ile 1-1 berabere kalıyor; penaltılarda 5-4 yeniliyorum. benim size asıl anlatmak istediğim şampiyonlar ligi bu oyunda. çok daha rahat şampiyon oluyoruz zira...

grubumda sparta prag, manchester united ve roma bulunuyor. ilk maçımı oynamak üzere, roma olimpiyat stadı'nın yolunu tutuyorum takımımla. bremen olanıyla.

korkuyorum ben it gibi. beklediğimiz gol, 10'da vucinic'ten geliyor. roma 1-0 öne geçiyor. geçen sezonun ortasında haberimsi bir dalga çıkmıştı, bir teknik direktör, "bremen'e gol atmak istiyorsanız, bremen'den gol yemeyi bekleyin" gibisinden bir şey demişti. 16'da almeida skoru eşitleyince bu olay geldi aklıma ve güldüm birden. atınca yiyor, yiyince atıyorduk. 24'te maradonavari hareketlerle tüm sahayı geçen sanogo, roma'yı sessizliğe gömüyordu. deplasmanda 2-1 öndeydik ve oyunu oturtmuştuk. her şey iyi gidiyordu, ta ki aslan kalecimiz tim wiese 45'te kırmızı kart yiyene kadar...

ilerde kurduğum defansı seksi hareketlerle geçen totti, cezasahası dışında. yardırıyor. wiese açılıyor ve totti cezasahasına girmeden ayağına cart diye giriyor. pasanen'i oyundan alıyorum. yedek kalecim pellatz geçiyor kaleye. frikik kullanılıyor. barajdan seken topu romalılar alıyor, sağdan ortalıyorlar ve vucinic "oha"lık bir voleyle skoru eşitliyor. pellatz'a "sakin ol şampiyon" diyorum ve ilk yarı 2-2 sona eriyor.

ikinci yarı çok daha etkili oynuyoruz, kendimize güvenimiz var. 10 kişiyle roma'da terör estiriyor ve 5-2 galip ayrılıyoruz sahadan. 57'de almeida içeri çıkarıyor, barry rahat pozisyonda tamamlayıp skoru 3-2'ye taşıyor. 12 dakika sonra naldo, defanstan seken topa eşek gücüyle vurup ağları buluyor ve son olarak 89'da frings, yine almeida'nın taşıdığı topta kafayı yerleştiriyor.

aynı hafta sparta prag, manchester united'ı 2-0 yeniyor. roma galibiyetinin ardından ligde mönchengladbach'ı da deplasmanda 7-2 yeniyorum ve her sezona hezimetle veya tarihi farkla başlayacağımı görüyorum. manchester'ı dize getiren prag'a, prag'da 7 gol attıktan sonra, oyuncularımın yemeğine şap atmam gerektiğine kanaat getiriyorum. 90'da münih'ten göte bala kurtarılan 3-3'lük bir beraberlik var. her neyse.

üçüncü maç bremen'de, manchester'a karşı. 0-0 bitiyor. dördüncü maç kimleydi hatırlamıyorum. ama roma'yla 1-1 kaldık, manchester'a 2-0 yenildik, prag'ı 5-1 yenip ikinci tura yükseldik.

son derece ilginç takımlar vardı. bizim rakibimiz portsmouth fc oldu. deplasmanda 1-0 kazandık, evimizde 1-0 geriye düşmemize rağmen 88. dakikada 1-1'i yakaladık ve çeyrek finale adımızı yazdırdık. bu sefer rakip sevilla'ydı. bizim için tehlikeli olabilecek tek takım barcelona'ydı ve yoluna dolu dizgin devam ediyordu... sevilla'yı içerde ve dışarda 1-0 yendikten sonra, yarı finalde feyenoord'la oynadık. orada 3-1 kazandık, bremen'de 1-1 berabere kalarak finale çıktık.

rakip barça'ydı. transferlerimizle ve form durumumuzla onlardan hiçbir eksiğimiz yoktu. zaten inanılmaz bir finalin ardından, kupa bizim oldu. maçı anlatmıyorum, sadece skor tablosunu gösteriyorum, aha böyle bir finaldi işte, rosenberg bojan kapışmasıydı...

[1-0] 32' eto'o
[1-1] 35' rosenberg
[1-2] 45' sanogo
[1-3] 52' rosenberg
[2-3] 71' bojan
[2-4] 77' rosenberg
[3-4] 81' bojan

ikinci sezonumun ayrıntılı çetelesini falan tutmadım. ilk sezonun tüm maçları, atılan, yenen gol sayıları...

buyrunuz,

görsel

saygılar sevgiler!
en büyük galibiyetim

Manu-Liverpool 17-0 pes 08

en büyük mağlubiyetim

Barcelona-Liverpool 10-0 pes 09

bunun haricinde bir çok enteresan olaylarada şahit olmuşumdur.
kaleyi bulan şut = 1
gol = 2

üstüne tanımam.
sene 2010,oyunlardan fifa 07.

bu cümle aslında ne kadar geri kaldığımın da ispatı.öyle ki ben daha fifa 2010 veya pes 2010 bile oynamadım.hayvanım ben yani.

oyunu almamın asıl sebebi,içinde türkiye ligi bulundurması ve psp'de bulunan tek futbol oyunu pes 2007 oynamaktan sıkılmış olmamdı. orjinal olup 25 tl'ye satılması beni cezbetti.

oyunu aldım.ama içinde ne türkiye ligi'nin olduğundan haberim var ne de atatürk olimpiyat stadyumunun.

oyunu alıp oynamaya başladım,gayet güzel gidiyordu semi pro da oynuyordum,önüme gelene 7-0 10-0 çakıp çakıp yolluyordum ve artık bu canımı sıkıyordu.sıkılmıştım tüm maçların böyle geçmesinden.

ve bu şekilde devam etmemeliyim diye düşündüm.artık her şey gerçekçi olmalıydı.yeri geldiğinde maçı kaybetmeli ve bunun sonucunda taraftarlar üzerime saldırmalıydı.ben de arda gibi taraftara girişmeliydim.*
bu yaz world class'a eğitim süreci gibi bir olaya giriştim.sempati duyduğum bir takımı alıp,karşıma da zorlu rakipler seçtim.ve antreman sahalarında maça başladım.ilk maçları kaybettim,ama sonra alıştım.artık zorlu takımları 2-1 gibi skorlarla yenebiliyordum.

o maçları kazanıp store'dan kendime bir tane alternatif forma bile almıştım.kısacası gerçek bir takım olma yolunda emin adımlarla ilerliyordum.

takımımla hep basına ve taraftarlara kapalı şekilde,antreman sahalarında yapmıştım maçlarımı.taraftarlar meraktaydı.takımımın maç kazandığını gördükçe seviniyordum ve ligde neler olabileceğini tahmin etmeye çalışıyordum.

derken o gün geldi çattı.artık takımım hazırdı.artık taraftar önüne çıkmalıydı takımım.world class modunda taraftar önünde ilk maçım olduğu için çok heyecanlıydım.

oyuncularım ile toplandım konuştum.''bu kadar günlük emeğin meyvesini yiyeceğiz'' dedim.motive ettim onları.hepsi sahaya çıkarken ellerini sıktım.

gittim kendi alanıma oturdum.

rakip takım çok zorluydu.dünya deviydi.manchester united.

kırmızılar içinde sahaya çıktı manchester united'li futbolcular.ama hiç korkmuyordu benim futbolcularım.

maç başladı..

bildiğim taktiği uyguladım,ileri doğru topu yavaşça sür,kanatlara yaklaş ve ileride boş olan oyuncuya topu ara pası ile at.sonrası da allah kerim.

bu taktiği iki üç kez uyguladım.çoğunda kaleye yaklaşmıştım.ama top kaleye girmedi.her seferinde biraz daha üzüldüm ama ümidimi kesmedim.

derken bir hata oldu.defansım birden boş kaldı.ve arkadan hızlı bir atak yapıyor manchester united.

top ara pası ile içeri soktu ve ileride rooney topla buluştu.

önü boştu...

ümitsiz gözlerle baktım topa,kaleye ve rooney'in geriye doğru kalkan ayağına..

kalecim ileri çıktı..ama olmadı..top önce kalecimi geçti..sonra ümitlerimi..

top ağlara girdi.

üzülmüştüm.

ilk yarı sonunda futbolcularım üzgündü.hepsine yeniden gaz verdim.hepsi artık bir messiydi.

maçın ikinci yarısı başladı.hemen 2.yarının başında çalımlar ile birlikte kalenin dibine girdim.kaleci önüme çıktı ve o sırada arka tarafta bulunan ve ofsayt olmayan oyuncuma pası attım.o da ağları havalandırdı.

herkes çok sevindi,hazırlık maçıydı ama kupa maçı gibi oynayın dedim onlara.sarıldık ve oyun yeniden başladı.

tekrar bir atak yaptım.2-1'i istiyordum.çalımladım defanstan bir oyuncuyu ve önüm boş kaldı.topa vurdum ve uzaklardan harika bir gol attım.

maç 2-1 olmuştu.

son 5 dakikaya girdik.tüm futbolcuları defansa yönlendirdim.çünkü manchester hala oynuyordu.oha be manchester dedim. 2 dakika uzatma verildi,derken evra ceza sahasına tekrar girdi ama bu sefer izin vermedim.kalecimi erkenden öne çıkardım ve topu aldım.

sonra kalecim topu havaya dikti ve maç bitti.

artık çok mutluyduk.her şey istediğimiz gibiydi,lig başladı ve ilk maçta gençlerbirliği'ni 2-1 gibi bir skorla mağlup ettik.lig de iyi bir sıradayız.

bu arada sempati duyduğum takım trabzonspor.
şimdi buraya yazmakay kalksam destan olur o yüzden gerek yok özet geçmek gerekirse;

(bkz: yine mi gol değil hakim bey yine mi)
işte açtık playstation'u dırt mırt memory card hatası verdi cancel diyosun x'e basıyosun falandı filandı... derken açıldı bizim oyun. adam tutturdu ben barcelona olcam diye. hadi ol lan yenerim seni her türlü dedim. gaza geldim. interi seçtim her zamanki gibi. tabi o zamanlar ibrahimovic interdeydi. neyse maç bitti ben aldım 3-0 oynadığım çocuk da hakeme hemen de bitir zaten diye serzenişte bulundu 10 saat. bu da böyle bir anımdır.

not: o değil de ben ciddi ciddi 10 yaşındaki çocuk gibi anlattım.
2-0 lık maçı 90.dakikada bulduğum iki golle beraberliğe taşımıştım,uzatmada bulduğum 2 golle sahadan 4-3 lük galibiyetle ayrılmıştım fenerle,ve ilginçtir goller guiza(3) ve semih ten gelmişti.güzel bir maçtı, sonuçta arkadaşınla oynuyorsun. bu maceramı anlatacağım söz veriyorum ama inanın zamanım yok. yine de diğer değerli pesçilerin macerasını okudum ve vay be dedim, açılması nedeniyle der meister i kutladığım başlıktır.
sabri'nin evet evet bizim gs li sabrinin türk milli takımında vazgeçilmez sağaçık(rmf) oyuncum oluşu.işte benim en büyük maceram bu.
sabriyle 25 metreden kullandığım şuttan sonra windows çökmüştü.
(bkz: camı çerçeveyi indirdi manyak).
Benden kat kat iyi oynayan kuzenimi oldukça dandik bir takımla, hem de orta sahadan attığım golle 1-0 yenmiştim ki bu benim en büyük maceramdır.