bugün

lastik bir topum vardi
bir gun kayboldu
bir gozlugum vardi
kirildi
bisikletim vardi
canini cikardim
o artik bu hurda
yahu insan yasadikca
neden yok eder?
yoksa biz canavarmiyiz?
yahut canavarlara kurban olan
beyaz adammiyiz?
en guzeli bos verip herseye,
mendili sicime
mendil bagladim sicime
deyip
domates ekmek!
arkandan gidişini izliycem
kalbime bir ok saplamış gibi gidiceksin
saçların yüzüme dokunucak
adımların asırları aşıcak
o kadar hızlı gidiceksin ki
kalbimden akan kan yere düşmeden
sen kaybolucaksın
rüzgarın gözümden akan yaşları ardına alıcak
ve sen eğer arkanı dönersen
yüzüne yağmur damlası gibi çarpıcak * *
izin ver gözlerindeki okyanuslara dalayım
saçlarının rüzgarında savrulayım
kalbinin atışında can bulayım
ve bir bakışınla son bulayım... *
dün yine
kırışmış bir kediyi
düzelttim belleğimle
ve gökyüzü anlar diye
gizledim sevincimi
sarmaşıkların gölgesine

kaldırımlar dolusu bulut
keşke yalnız bunun için sevebilseydim seni
HAKETMEDiM

BiR GÜLÜŞÜNÜ BEKLERKEN
SENi BÖYLE SEVERKEN
GÜNDÜZ GECE BiLMEZKEN
BÖYLE SESSiZ AYRILIĞI
HAKETMEDiM BEN
BÖYLE SEVMEMiŞTiM EVVELiNDE
ÜŞÜMEZDiM BiRiNi HER GÖRÜŞÜMDE
ŞARKILAR HEP BiR KiŞiYi GÖSTERMEZDi
RAHATTI UYKULAR EVVELiNDE
AHLAR VAHLAR DÖKÜLMEZDi DiLiMDEN BÖYLESiNE

BiLSEYDiM iLK ANDAN BERi BÖYLE OLAĞINI
ÜSS KURACAĞINI GÜZELLiĞiNiN KALBiME
ŞARAB-I AŞKTAN TADACAĞIMI
RAVZIMDA SENiN ÇiÇEKLERiNiN AÇACAĞINI
ALLAHA YALVARIRDIM yine de sen diye

( satırların ilk harflerine dikkat lütfen )
sadece uykum var
biraz da disim agriyor
gözlerim yorgun
ipne pimapen yuzunden
tir tir titriyorum
son sigarami icip
topu dikip
uyumak en iyisi.
ama ya yattigim da
uyku tutmazsa
o zaman eyvahlar
olsun bana!
say say sayabildigin
kadar
asfalt doken koalari
gozlerim yorgun
sadece uykum var
bir de elimde
dokuzlu per var
uzaklık değil eminim yüregi hasretle yakan
suskunlugu bozma vakti geldi sessiz çıglıklarla
duyulmasın diye dizginlenen duyguların
ne erken ne de geç ertelenmemiş hayatın
anlamak zor degil eminim benligi umutsuzca kavuran
bir özlem sadece bir özlem...
bir hüzün duvarına çarptım
acı ve mutluluk ayrımında
kaçamayışımdı savrulmadan
bir tarafım git diye hayal kurup
diğeri geri dönmek için çırpınırken
yaraladı bu kaza inceden inceye.

anladım çaresizliğin ne oldugunu
zor olmadı lakin acıydı soğuk yüzü
bekleyişler de yetmedi
sabır da tükendi
durmadan bıkmadan
söz verdim kalbime
kalbim de söz verdi
bekleyecekti
sonu ne olursa olsun
direnecekti zamana sabırla
inatla
söz verdi bana kalbim
ben de ona...

anladım kazanın ne olduğunu
arayıştı bir yandan da tükeniş
öğreneceklerimin varlığını öğrendim
bir tat bıraktı bu kaza bende
güzelce ve nazikçe...
uludağ üniversitesi bir deniz olsa bende bir gemi
bir daha gelirsem buraya ziksinler beni
yolculuk başlar ıssız bir istasyonda
trenin vagonları yavaşça kımıldar yerinden
sarsılırsın, yüzündeki ifadeyi bu rahatsızlığa bağlar sevdiğin
sevgili, sevgi, sevmek, sevilmek...
ömrün boyunca beklersin
sana asla kısmet olmaz sevilmek
sana layık olan sadece yanından geçenleri seyretmek
ve sürekli ağlamktır sana yakışan
ve zaten aşk, insanın kendine yakışanı giymesidir
bekarlık, insanın kendi kendini yönetmesidir
bir nevi sultanlıktır o da, meşrutiyet gibi
karşılıksız sevmek vardır bir de
o sonsuz mahkumluktur
hiç bir zaman suçunun affedilmeyeceğini bile bile
yıllarca zindanlarda çürürsün de
gerçeği söylemezsin
kendine söyleyemezsin onunla olmayacağı gerçeğini
saklarsın kendini derinlerde
düşünceni kilitlersin
yıllar geçtiğinde kilit kırılır
yalandan bir sevgi görürsün karşında
gerçek sanarsın o saflığınla
ve kendini kaybedersin onun yalandan saflığında
onun yalandan aşkında yalandan sözcükler vardır
yalandan sözcüklerinin içinde yalandan bir hayat vardır
uyandığında rüyadan, matrix ulen bu dünya diye haykırsan da
değişmez gerçekler,

sen çok safsın ve öyle kalacaksın
sen sadece bir insansın asla yalancı olamazsın
sen bir insansın ve asla aşktan kaçamazsın * **
olmazdan önce
kıvamında acı sıçradı üstüme
başdöndüren rüyalar da gördüm
kalp söken kabuslar da
sayıkladım da çokça, sürüngen sevdaları
sustuğumda oldu ölüler pazarında
ve gittiğim yol hala
aynı sahiliğinde
apayrı saçmalıkta...
kim okur ki bu şiirleri diyerekten;
(bkz: dikkat çekmek)

Nedir Problem?

Aşık olmak mı problem ?
Acı çekmek mi aşık olduğu için ?
Yada değerini göz yaşıyla ispatlamak mı ?
Nedir problem ?
Ağlamıyorum işte
Gülüyorum, gülümsüyorum, kahkahalar atıyorum karşında
Bir, gözüme sigara dumanı kaçtığı için ağlıyorum,
birde yakınımı yolcu ettiğimde...
Ağlayamıyorum sevdiğim için
Ağlamak istemiyorum aslında
Kırgınım göz yaşlarına
Ne kadar değerliymiş diye düşünürsün göz yaşları için
Ama ben öyle düşünmüyorum
Gülmek daha değerlidir diye düşünerek seviyorum seni
Ağlamanı... ağlamamı... ağlayanları...
sevmiyorum.
Son ağladığımda dedemi yolcu etmiştim toprağa.
Beyaz sakalı toprağa düşmüştü.
Ufaktım...
Ağlıyordum...
O zamanlar yağmurdu göz yaşım...
Buluttu yanaklarım...
Yıllardır kurak topraklarım
Bu yüzden sevmiyorum ağlamayı... ağlamanı... ağlayanları...
Şimdi soruyorum...
Nedir problem ?
Ağlamak mı ? aşık olmak mı ?
sen asrin sevgilisiydin
ben, serseriydim
annemin suçu,
şımarttı beni ilkin
sen benden biraz daha sakindin..

toplardın ya saçlarını arkadan,
üsküdar bu halinle ne çok severdi seni,
her gün pazartesiydi seninle
haftasonu
sensiz...

asrın duygusuydu sen'lelik
saçlarını denize atıp toplardın ya gemileri
o an uzak pasifik adalari çıkardı bahtımıza
sırf serseriliğin hatırına

asrın kokusuydu sinen ceketime
bi de seni evden beklemeseler!!
okul çikisi mavi kaçamak ve vapur
ve hala güzel gelen pasifik adalari
martilara attigimiz simitlerin anlami vardi
ve bir de seni hatirlatan şu eski iskele
bu halimize en çok üsküdar gülerdi

sen asrin sevgilisiydin
ben serseriydim
annemin suçu inan
simartti beni hep
ama ulaşamasam da güneşe zıplamayı
ondan öğrendim ben
ayaklarimin yerden kesilmesi
sırf bu yüzdendi

seni öpmeye bahane mi yok?
bugün fenerin maci
baban da inadina karakartal
bi gören olursa yandik
dudaklarin çok maviydi öpmesem olmaz
bi duyan olursa yandik
fener son dakikada galip
yine yandik...

ne çok yanmistik seninle;
yüzümün kizarmasi
sırf bu yüzdendi

okul bitince gittiniz üsküdardan,
buna en çok üsküdar üzüldü.

ben gemileri saydim,
yine uzak pasifik adalari hayalleri kurdum
bi palmiyenin gölgesine kuracagimiz,
mütevazı kulübemizde
bob marley'in sesi
ve senin aksamdan çözülmüs saçlarinin gölgesi

sen asrin sevgilisiydin
ben serseriydim

simdi bahardan kalma bir agaçla birlikte
bana verdigin ceketin ceplerindeyim
belki ordasindir diye bakmaya gittigim
uzak
pasifik adalarından birinde.
şiir yazasım geldi yine
sana yazayım dedim bu sefer de
düşündüm,
sana hiç yazmamıştım daha önce

sürekli beni sevdiğini söyleşiyini hatırlıyorum
telefonlarda karşılıklı ağlaşıyorduk
bana belli etmesen de üzülüyordun biliyorum
uzaktaydık birbirimizden sarılamıyorduk

ama her telefonda o sıcak sesinle güç kazanıyordum
telefonu her kapatışımda sen ağlıyordun
bunları bilmek ama bir şey yapamamak çok acı
anne sen yoksun yanımda şu an bu çok acı *

ankara 07
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel
birden bitir işimi
süründürme beni
kelek bir hastanede
sidik ve ilac kokulu
bir odada gelmede
izin ver seni
ayakta karsiliyayim
yatakta degil!
bazilarina yaptigin
gibi yavas yavas
yudum yudum gelme bana
kızarim sonra.
kızdım mı nasil olurum bilirsin.
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel
ansızın ,
benim yasarken yavas yavas
cürümeme izin verme.
birden olsun bitsin her sey
ölüm bana yavsaklık yapmadan gel.
*
bir sonun başlangıcı
ya da
başlangıcın sonuydu
ilk çığlıklarım annemden ayrılırken
sonunu kendimin bile bilmediği
uçsuz bucaksız dünya vadisine gelişimle
başlayan süreç

hazır bezler görmedik biz
höllüklerle kuru tutuldu
götlerimiz
en cici yatağımızdı
beşiklerimiz
en güzel kanepelerdi
şal döşeklerimiz

bir kitap okumak istedik
yollar çıktı önümüze
uzun yollar
bir anaya hasret
bir babaya özlem
duyarak bitti upuzun yıllar
bilmedik bir şehirde
bilinen tek yol var

yaşayarak öğrendik
hayatı boyle sevdik
önce denedik
yapamadıkça öğrendik
yapamadıkça
önce saçlarımız ağardı
sonra boyumuz ufaldı
ellerimiz ayaklarımız
nasırdır hep bu yüzden

kendimiz için bir şey yapmadık
dönen çark durmasın diye çabaladık
kendimiz için düşüncelerimiz de olmadı
düşünmeye vaktimiz de yoktu zaten
başkalarının hayatlarının içinde olmaktan
kendi hayatımızın dışında kalmıştık
herkese ayırdığımız onlarca yıl arasında
bize kalan beş on dakkada da
bunları yazdık ki
kimse olmasın benim gibi bizinm gibi
diye..

yalnızlık bibliyografyası ndan.. 07.01.2007.. 14:45..
bir kuş uçtu yeryüzünden
kanatlarını yüreğime çarparak
öylesine yaralamış, kanatmışdı
bir derin yara bırakmış
ardına bakmadan
kendini koyuvermişti maviliklere
tıpkı bir çocuğun annesiz kalışı gibi..
gözlerimde bir damla yaş
yüreğimde bir derin sızı
her gün yeniden sonlanır
seni hatırladıkça tekrar başlardı
kayboldum ben şimdi
tıpkı sen gibi maviliklerde..
bir kuş uçtu yüreğimden
yüreğimi delip geçerek
ateşin küllerini tekrar yakarak
beni de benden alarak
yine koyuldu maviliklerine
hiç yorulmadan

ruhsuz bir bedenim sensiz
kimi zaman hıncından ağlayan
kimi zamanda dertlerine gülüp geçen

bir dertli divaneyim artık
çareyim aşıklara
aşklara bir mesken
duyguların pınarıyım
sensiz geçen günlerime bir aydınlık
ağlayan gözlerime bir nebze gülümseme
kanayan yarama bir kabuk..
alışmak ne zor şey
sensiz gecelere
sessiz dört duvar olup
yalnızlığa göğüs germek

duygularına ışık
kimi zamanda karanlık olmak
iyi düşünüp
hep kötüyü yaşamak

karanlıkta bir gölge
aydınlıkta ölüyüm
senli günlerimde neşe kaynağı
sensiz günlerimde bir can pazarıyım

kanayan güller gördüm
hep kırmızıydılar
dikenleri acımasız
dokunuşları ise ince bir sızıydı
kıssadan hisse, mani karışımı bir deneme;

yerli yersiz küfrediyor
şalvarlı kadın ve uşağı
çünkü boş bir sandık sundu
yedi renkli gökkuşağı

uşak kaldırdı sandığı
belki altı doludur dedi
düşürdü anasının ayağına
okkalı bir şamar yedi

şalvarlı kadın yürüyor
sağ elinde bir bastonla
oğlunun dilinde bir türkü
o kendine has tonla

köye vardıklarında
ahali soruyor ne olduğunu
çocuk gösterip boş elleri
gösteriyor ne bulduğunu

muhtar öne atılıp diyor
nasip değilmiş demek,
şalvarlı kadın soruyor,
peki ya bunca emek?

şalvarlı kadın ağlıyor,
diyor olsaydı param,
ne altın peşinde koşardım,
ne de böyle yerdim haram.

ahali dersini alıp,
gidiyor elinde orak,
buğday biçmek istiyorsan,
önce biraz ekmek gerek.
sağlam bir demir bul kendine;
çivisini sökmek için zamanın.
Yada bir usta ol ne bileyim;
ömrüme balans lazım...
ne ara randevulaşmışsınız ecelle,
nasıl tanıştınız, anlaştınız?
istemiyorum bana sessizce veda etmeni.
bırak konuşayım sevmesin;
bu kadar yürekten çağırmasın seni...
üzgünüm anne,
fark etmedim ölümle aldattığını beni...
(bkz: sozlugun posta gazetesi seviyesine gelmesi)
şiirdaşların kendilerini ifşa etme yöntemleridir...

Sustum
ve
Sevdim kendimi,
Yalnızlığımı sevdim,
seni sevdiğim gibi...
ORHAN OZAN YONCALIK

senin ölümüne yalnızlık,
benim ölümüme ayrılık süsü vermiş birileri...
biz iki ceset,
iki dost,
geciken hayatı beklemekteyiz duraklarda,
ne duraklar tanıyor bizi,
ne de biz hayatı...
ORHAN OZAN YONCALIK

erteledim düşlerimi
bozulmamış bir aşka,
yabancılaşmamış bedenlerdeki
aciz gülümsemeler...
hiç biri yetmiyor hayatı anlatmaya...
ben kendime azalıyorum
hayat da bana...
ORHAN OZAN YONCALIK

Sen,
apansızın
aşkımı çiğnedin ve
gittin.
Ben,
senden ayrı
Yalnızlığımın düş vakitlerinde
kendimi yittim.
sonra birgün
adresin geçti elime
cesedimi zarfa koydum sana gönderdim.
bende sana ait birşey
kalmasın istedim.
ORHAN OZAN YONCALIK
bir perdenin arkasından seyrediyorum seni
bir sis perdesi var gözünün önünde
onu aşıp da göremiyorsun beni

kalbimden silemiyorum seni
denedim olmuyor, sürekli bir umut kaplıyor içimi
bir parça umut, bütün karamsarlığı atıyor
elimde kalan sonuç aynı, bir efkar perdesi

beynimden atamıyorum anıları, yaşananları, olanları, ayrılığı
karamsarlık sarıyor her yanımı
sen hala sisler içindesin, beni görmüyorsun bile bu dağınıklıkta
aklımda bir cümle beliriyor, karanlıkta,
bir pesimistin karanlığında buluyorum bendeki ışığı
ve hayat bitiyor... * *