bugün

ulan sözlük... ulan dümbelek... ulan deliği kelek... ulan diyorum, ulan kalksak da gitsek...
ulan insanlar gitgide ırasa...
ulan gittikçe yalınlaşsak...
ulan yürüdükçe elbiseler dökülse...
ulan sayfalar sararsa...
kalemler çürüse...
ulan cigara...
yok ulan yok... cigarasız olmaz... o kalsın... filitre dudakta olsun... eller cepte...
herneyse işte... gitsek diyorum... sike sike temelli gitmezden evvel, dolanıversek şöyle...
sürmeli gözleri de, kalem kaşları da terkeyleyip, bu hayatı tekletsek diyorum...
ulan sözlük bu şehirler yorgundur, bize ziyan diyerekten diyarların terkini adet edinsek...
ulan güç yitse...
ulan şu sesler bir bitse...
ahhhh ulan ahhh...
ulan sözlük, sen başlık hammalı, dert yumağı, yeri gelir iğfal, olmadı itlaf... herneyse işte azad olsan bu çekilmez kaderden...
olmaz mı ulan?
harflerden de olsa vücuda bürünsen, sonrasında sevdalansan...
olmaz mı ulan...
olmaz mı?
olmaz...
ol...
günahlarını hakedebileceğin bir hayat olmaya davetlisin...
dün gece yine fenalardaydım sözlük. yazsam mı yazmasam mı bilemiyorum. dilemmalar gelip konuyor yüreğimin üstüne üstüne. yazsam, kendimin dışına taşacağım; yazmasam birike birike taşacağım. her halükarda taşacağım ama; yazarsam bir başka, yazmasam bir başka taşacağım. pişmesini beklemeden yemeğe kaşık uzatmakla, pişmiş aşa kaşık sallamak arasında fark vardır çünkü...

bugünlerde manaya susamış olduğum için, hisler kemale ermeden el atmak istiyorum çağla misali dünyama.

sabırsızım sözlük... beklemek bana göre değil anlayacağın. birşeyler olacaksa hemen olmalı. kıyamet değilse bile, birşey kopmalı...

olmalı sözlük; olmalı...

bu yaşlı ve yaşlandıran kainat, hep aynı hikayeleri anlatıp duruyormuş gibi geliyor bana. tekrar ede duran hikayelere değilse bile, bu hikayelerin bir yere bağlanmayan, ucu hep açık duran ve bir ihtimaller deryasına dönüşen çıldırtıcı sonları karşısında tahammülsüzüm. sabırsızım sözlük. yırtasım var bu kısır döngüyü. aptal yerine konulmaktan bıktım desem olmayacak, çünkü kaderi acziyet üzerine inşa edilmiş bir kulum ben. lakin sabırsızım sözlük, sabırsız. engel olamıyorum yüreğimin taşmalarına, yüreğimin kaynamalarına...

ben böyle sabırsız...

ben böyle olduğu yerde dahi tepinen, topaç misali aşkla dönüp duran, kah ses veren kah şaha kalkan delişmen tay misali...

işte ben bu hal üzere koydum yine başımı yastığa... istemsiz ve rahatsız; lakin bedeninin ihtiyaçları karşısında eli kolu bağlı bir insan olarak. koydum başımı yastığa ve gelip beni bulmasını bekledim cengin en çetin olanının..

dün gece fenalardaydım sözlük. uyku ihata etmişken bedenimi, ölüm fikri de gelip konuverdi aklımın kıyısına. öncesinde mütevazıydı teşrifleri... sonrasında şiddetli...
ölüm ve onun kızkardeşi uyku, el ele vermiş bir halde çöreklendiler ruhuma ve bedenime...
yalnızlık zaten kaderdi insanoğluna... kalkıp da birilerine haber vermek, bir yerlere kaçmak, kendini kandırmaya çalışmak ahmaklık olacaktı. hiç ama hiç itiraz etmedim. yataktan doğrulmadım. yalnız olduğum gerçeğinden kaçmaya çalışmadım. ölüme ve uykuya merhaba dedim. hoyrat birer misafir olmalarına rağmen merhaba dedim.

kalbimdeki sıkışmalar ve sızlanmalar artıyordu. göz kapaklarımdaki ağırlık, tonları bulmaya başlamıştı. uyku bastırdıkça uyuşan bedenime inat zihnim zehire kesiyor, ölüm fikri tuhaf bir şekilde zihnimi canlı tutuyordu. kardeşler anlaşmış olmalı ki, uyku zihnime ilişmiyor, delişmen zihnim de, bedenimin uyuşukluğunu taciz etmiyordu.

ve galiba sözlük kardeş...

galiba ipler, ölümün elindeydi dün gece. Uyku, sadece bir dekordu.

Lakin En iyi dekor...

Ve ölüm; ölüm yumuşak bir girizgah yaptı gösterisine. Evvelinde farklı suretleri çıkardı sahneye. Benden çok uzak; hiç tanımadığım suretler; suretlerde acı kasılmalar ve endişe yüklü çaresizlikler gördüğüm halde ürkmedim. Suretler, tedricen artan bir acıya boğuldukları halde, ürkekliği tatmadı yüreğim. Sonrasında anladım ki Bu suretler, ecelin ağır çekimini resmediyordu. O kısa ama asırlara bedel anı resmediyordu.

bu suretler, artık nasıl bir acı çekiyorlarsa,sonuna kadar korkuyla açılmış gözleriyle nasıl bir manzara görüyorlarsa; tarif edilemeyecek bir kasılmaya boğulmuşlardı velhasıl. Bu suretlerin sahipleri, ne bedenleri üzerinde ne de hisleri üzerinde en ufak bir otokontrole sahiptiler. Nasıl isteniyorsa, öyle davranıyorlar ve neyi hak ediyorlarsa onu yaşıyorlardı. Bu suretler, gerçeğin açığa çıktığı tarifsiz ağırlıktaki zamana şahitlik ediyormuş gibi duruyordu. Bu suretler, ezber bozuyordu sözlük.

Kalbimdeki sızı artıyordu, fark ediyordum. Belli belirsiz bir endişe de yokluyordu beni. Kontrolü kendisinden alınmış suretlerin kaderi, yavaş yavaş gelip de beni buluyordu. Ben de onlar gibi, denetimimi kaybediyor, ben de onlar gibi sadece şahitlik etmek üzere o zamanda asılı tutuluyordum. Gittikçe artan endişelerimi bastırmak ve kalbimdeki kasılmalar karşısında bir şeyler yapmak elimden gelen bir şey değildi artık. Gerçek hayatta hemen yanı başımda uzanmış kitap okuyan bir arkadaşımın varlığını idrak edebiliyordum; fakat bu gösteride ona yer olmadığını, aramıza çok derin bir uçurum çekildiğini de kabul etmekten başka bir seçeneğim yoktu.

Korkuyordum artık sözlük. Ki zaten gösterinin dozajı da, suretlerin mahiyeti de değişmişti. O suretler bana benziyordu artık. Tanımadığım suretler gitmiş, yerine yirmi beş yıldır yaşaya yaşaya şu anki haline getirdiğim suretim gelmiş ve bedenimin çaresizliği, ruhumdaki endişe ve gördüğüm manzara, benim aslında o an en çıplak halimle kendimi izlediğim gerçeğini çarpıyordu yüzüme.

ben ölüyordum sözlük

Yüreğimin kasılmaları bir yana, o an yaşadığım soğukluğu, memleketimin en ayaz soğuğunda bile hissetmemiş, her şeyi ama her bir şeyi o an kadar bir tarafa bırakmamıştım sözlük. çünkü can çekişen suret, endişe ile kasılan yürek ve eli kolu bağlı beden benden başkası değildi.

Ben ölüyordum sözlük

Sonrasında... sonrasında sözlük, ölümcül gösteri son bulmuş olacak ki uykunun yetki alanı genişledi ve zihnimi uyuşturup dünyadan elimi eteğimi çektirdiler.

kendime geldiğimde saat gecenin birini gösteriyordu. Arkadaşım uyumuştu.

Kalktım bir sigara yaktım. Rahat değildim. Sanki dikenli bir zemindeydim. Zihnim yorgun, bedenim dinçti. Kendi kendime soramadan edemedim sözlük:

Ya kardeşler görev değişimi yapsaydı, ya ölüm, yakasından tutup da uykuyu bir tarafa fırlatarak gösteriyi kader mahiyetine çevirmek isteseydi, şu an gözlerimi nereye açacaktım ben?

--spoiler--

rüya bütün çektiğimiz.
rüya kahrım; rüya zından...
--spoiler--

http://www.youtube.com/watch?v=WireoAcQm08
kalmadı be, kalmadı oğlum...

ne aile,
ne memleket,
ne de sevmek...

tutam tutam hüzün kaldı,
kucak kucak hasret...

hiçliğe...

ben ellerimi hükümsüz kıldım...
tutunamamakta karar...

ve yine acılar içinde kalarak anlıyorumki;

taze haykırışımı, soğuktan kaskatı kesilmiş toprağa bıraktığım o ilk günkü gibiyim...

ben, ben bir çocuk gibi bile değilim... ben, bedeni mutasyona uğramış bir bebeğim sadece...

ben, o ilk gündeki gibi yabancıyım bu dünyaya, insanlara, envai mahlukata... hatta bedenime...

neye bel bağladımsa, neye el attımsa, neye yön verdimse, yüz üstü kapaklandım... epey hastalandım...

kafi bu kadarı, kafi kardeşim...

hem birşey istediğim falan da yok artık...

ben sadece;
bir ağaç gibi, bir bozkır kurdu gibi, bir börtü böcek gibi, haykırışımın döküldüğü o çorak toprakların keskin yelinde üşüyerek ölmek istiyorum...
ince bir fark var; çok ince...
Hayal meyal ayrılıyor birbirinden bazı şeyler. Farkına varmak, derin bir tefekkür gerektiriyor ve bu ince farkın varlığına inanacak delişmen bir yürek gerekiyor.

Sigara kağıdı inceliğinde bir sınırı var bazı şeylerin. Çarpıp yırtmak kadar kolay olanı yok. Hüner, hassas bir zanaatkâr gibi yaşamakta...

Ve sözlük kardeş, dalıp gidiyorum bu günlerde.. Umut da var içimde, korku da.. Güvercin ürkekliği derler ya, aynı öyle bir hal, bu bendeki... Dolup dolup taşıyor gönlüm, gözlerim.

Yırtıp da parçaladığım sınırın yanıbaşında çömelmiş bir haldeyim. Titrek ellerle onarmak istiyorum bazı şeyleri. Olmuyor, yapamıyorum çoğu zaman. Hoyrat alıştırdığım ellerimle, yeteri kadar hassas olamıyorum. Fakat sınır boyundan ayrılmak da istemiyorum. Önümde meydan, önümde evren... Ben ise, sınır boyunda...

Tutunamadığım hayatta, beni bu sınırda sabit kılacak bir tutkal arıyorum. Yüreğimden damıtsam gamları, kederleri... Acep Tutunabilir miyim bu sınır boyunda sözlük kardeş?