bugün

inanamıyorum bu romantikliğinize, her andan gözyaşı çıkarma merakınıza, kendinize acı çektirmek için bitmek tükenmek bilmeyen bir enerjiyle ağlak vecizeler yaratmanıza.
duygu selinde boğulmaya meyilli depresif bünyeler olduğunuz aşikar. yine de bu ortamdan beslenecek kadar sevgiye muhtaç yaratıklar olmanız ister istemez duruma müdahale etme ihtiyacı duymama neden oluyor.

"burası eskiden çok güzel bir yerdi. sonra kötü adamlar geldi. her şeyi yakıp yıktılar. buğday tarlalarındaki başaklar bu sefer üzüntüden eğdiler başlarını. sonra ağıtlar eşliğinde sardık yaralarımızı... mutlu olmamıza izin yoktu sanki. savaşlar, kasırgalar, depremler...bu kadar acı çekmemiz gerekir miydi bilmiyorum ama bir gün tekrar güzel kasabamıza kavuşmanın hayalini kuruyorum. güneşin bizim için doğduğunu, tüm karanlıkları aydınlatıp bizleri eski günlere götüreceğini hayal ediyorum..."

çok fazla film izliyorsunuz siz bence. bazı şeylere gereğinden fazla anlam yüklemeniz bundan. oysa eviniz olarak görmeniz zorunluluktan. okul için de aynı şeyi dememişler miydi zamanında? okul sizin evinizdi çünkü başka şansınız yoktu. gidemezsen orası evin olur işte. mesela banliyödeki evlerinizin yerine size havuzlu bir villa verseler , havuzlu villayı yeni eviniz ilan edersiniz. işte sözlüğü de eviniz ilan ediyorsanız başka seçeneğiniz yok diyedir. buraya bir şekilde bağlısınız işte.

sözlüğü ikinci bir olarak görmesi normal kişiler de var sayıca çok azlar. diğer sıradan yazarlar içinse bu çok melankolik bir yaklaşım olur.