bugün

40 sene evvel kuyruklar vardı bu memlekette, bilenler bilir. 12 eylül'ün öncesi, kendisi ve sonrası. sabancı'nın sana yağı kuyrukları, tüp kuyrukları, falan filan işte, farketmez, eylem aynı, saatlerce bekle, üç parça nevale için ruhunu sokakta bırakma etkinlikleri. günleri vardı, beklenirdi. açın videolarını seyredin diyeceğim ama; bence siz daha ziyade şöyle düşünün: bir hadiseyi yaşamakla filmini seyretmek hiç aynı şey olur mu? olmaz elbette.

arada başka bir hadise o halde: ikinci dünya savaşından çıkan avrupa dedi ki: "ne yapacağız edeceğiz, bir daha böyle bir felaketi yaşamayacağız". ortak politikalar, sıkı bir denetim ve yönetim falan derken yaşamadılar da o felaketleri bir daha. "ders aldılar" yani. "biz ders almayız, ders veririz" kibrinde olmadılar. ders alabilmek, ve aldığı derse göre tedbir alabilmek iyidir.

peki ama, o 12 eylül öncesi, kendisi ve sonrasını yaşayanların ülkesi ders alabildi mi 40 sene önce yaşadıklarından? asla! şımardılar, başkalarının ülkelerini ipoteklerken önlerine attığı birkaç elektronik eşyaya tav oldular, başkalarının markaları ile birbirlerine hava attılar. "bolluk var artık" diye körlenip delirdikçe hem geçmişlerini hem de benliklerini unuttular, kibirlendiler, kendilerinden geçtiler. belki de hiç sahip değildiler o benliğe, kim bilir. belki tam da bu yüzden 40 sene önce yaşadıklarını bir daha yaşamak zorunda kaldılar, bugün hem de.

40 sene öncesinin dünyasında olmayıp bugün olan imkanları, teknolojiyi, bilgiyi, iletişimi düşünün, 40 sene öncesinin iki kutuplu dünya rejimini, kasveti ve yokluğu hayal edin. zaten birebir yaşamadıysanız ancak hayal edebilirsiniz, başka yolu yok. 40 sene önce çocuklar bile vardı o kuyrukta, ilkokul çocukları: "hayat demek ki böyle birşey" diye öğreniyorlardı, başka birşey görmedikleri için. neyse ki savaş görmemişlerdi en azından, demek ki şikayet yok. savaşı tek hayat olasılığı sanan çocuklar da var çünkü bu dünyada.

bir de domates kuyruğunda beklenilen bu günleri düşünün. şu talihsizlikle birlikte: 40 sene önce tüm kavga, hır gür içinde bile, herkese değil belki, ama genel nüfusa hakim olan "yine de hepimiz bir aradayız" saflığı ile bugünün derin toplumsal nefretini yanyana koyun. yapın bu hesapları.

yapın bu hesapları, çünkü atmosfer diyor ki, "patlıcanı tutmaya az kaldı"...