bugün

dakikalarca uğraşıp yapıldıktan sonra dışarı çıkar çıkmaz bozulan saça, insan zekasının kıvrak yaratıcılığıyla karşılık vermesi bir nevi. ayna yoksa güneş ışığının senin arkana düşememesi gerçeği var di mi? kullanasana bunu etrafta ayna yoksa...
insanı strese sürükleyecek eylemdir. alışkanlık olur, takıntı olur. en ufak bir telin kalkması dikkat çeker. yolda yürüyemez olursun...
unutanlar için lise bilgilerimizi şöyle bir hatırlayalım, hem 10 gün sonra öss'ye girecek arkadaşlar için de güzel bir tekrar olur.

fizik dersinin optik konusunda, gölgeler alt başlığında noktasal ışık kaynağı ile noktasal olmayan ışık kaynağının dostça mücadelesinin; yarı gölgenin kolpalığı ile tam gölgenin babacanlığı arasında gidip gelişlerimizin anlatıldığı; "bu ağacı nereye koyarsak boyu ne kadar olur" gibi soruların sorulduğu, "aha burdan sana kadar, bilemedin şu kapıya kadar" gibi cevapaların verildiği dersti.

ben de şimdi tam şey ettiremedim. dersi derste dinleseydiniz olm. ben size oyun oynamayın demiyorum. babamın derin anlamlar, metaforlar, aforizmalar içeren bir sözünu hatırladım şimdi: "ders zamanı ders, oyun zamanı oyun".

bir gıdım aynaya muhtaç olduğum, ortamda vitrine bakar gibi yapıp saçımı kontol edeceğim bir dükkan bile olmadığı durumlarda (ulan ne manyak adamım, çöle, bozkıra düşmüşüm evliya misali, hala saçıma bakıyorum) gölgemden saçımı kontrol ederim. en güzel sonucu da, dermataloglarca da tavsiye edilen periyot olan, saat 3 ila 5 arası alırım. gölgem öğlenleri tıknaz ve şişman, akşama doğru direk ve avarel gibidir. ne acaip di mi?

gölgeleriiiin gücü adınaaaa. bu nasıl saç böyle? kediye dönmüşüz mınaki. pardon atılgan, öyle demek istemedim.
(bkz: otobus duragi tarifelerine bakarak sac duzeltmek)