bugün

01:59

elindeki colt m4a1 carbine türü silahla çok tehlikeli görünen maskeli bir adam usulca yaklaştı jane'in yanına. jane bunu fark ettiğinde çok geçti. adam silahını baseball sopası gibi kullanarak boynuna vurup, jane'i etkisiz hale getirdi. jane önce palmiye ağaçlarından yapılmış masaya sertçe çarptı, ardından narin bedeni yere kapaklandı. "küt" sesiyle yankılandı bar.

01:12

"bitti" dedi jane, rupert'ın sakallarından görünmeyen yüzüne bakarak.

"nava bütün delilleri yok etti, artık özgürüm, özgürüz."

"nava'nın bir hain olduğunu düşünüyordun. şimdi nasıl güvenebiliyorsun?"

"nava benim yüzümü defalarca kez kızarttı. şu an yaşamamı ona borçluyum. bunu sen de biliyorsun."

"emin olma" dedi rupert gözlerinden yaş gelerek. masada hayatının aşkını öylece bırakıp ayrıldı.

aynı anda;

alexander hedefine bir az daha yaklaşıp glock marka kara silahını nava'ya doğrulttu. istediği bilgilere ulaşmıştı.

"son sözlerin ne nava vickoff!"

"seni yaşatmayacaklar orosbu çocuğu."

alexander böyle bir cümle duymak istemezdi. silah tutmasını dahi bilmiyordu. ama ne yapması gerektiğini gayet iyi biliyordu. silahın kilidini açıp, korkarak da olsa tetiği çekti.

02:19

mermer zeminde öylece yatıyordu jane, gözlerini yavaşca açtı . tamamını açmayı denedi, acıyı duyduğunda bu eşikte bıraktı. rus mafyalarını düşündü, oysa ki kontrolü elden hiç brakmamıştı. peki kim kaçırmıştı onu. nava gerçekten bir hain miydi? rupert aklına geldi, biraz daha üzüldü. tam o sırada bir ses duydu jane. ses yabancı değildi. sesin kaynağını bulmak için hafifçe kafasını kaldırdı. kafasını darp eden köpekler için küfürler etmek istedi, mecali yoktu. direnerek kafasını biraz daha kaldırıp sesin kaynağını bulabildi. gördüğü yüz de yabancı değildi. fbı'ın araştırma departmanında çalışan alexander'dı bu. alexander rus ajanı olmasına rağmen amerika için çalışıyordu.

jane alexander'ı gördüğü an ayağa kalkmak istedi, ellerinin ve ayaklarının kalın bir halatla bağlı olduğunu henüz farkedebildi. vücudu adeta felç halindeydi.

alexander boğazını temizledi ve başladı.

"sende olan bizde olmayan bir şey var jane, onu bize vermek zorundasın."

"ne diyorsun alex? hiçbir şey yok bende"

"fotoğrafları ve haritayı diyorum jane"

"bende değil bu dediklerin" dedi tavanı gözleyerek.

alexander bir kaç adım atarak jane'e ulaştı. sol cebinden çıkardığı silahını jane'in şakaklarına dayadı.

"bir kez daha sormayacağım jane. fotoğraflar ve harita?"

ikisi de haritanın çok önemli olduğunu biliyordu. alexander kendisi bile inanmıyordu haritanın jane'de olduğuna. zira 3. dünya savaş'ını başlatabilirdi bu harita. jane sıradan bir ajandı ona göre. ancak yine de emin olmalıydı.

"anlaşılan sadece amerikalılar için çalışmıyorsun alex?"

bu soruya verecek cevabı yoktu alexander'ın. vicdanlı biriydi.

açık kapıya tıklatarak biri geldi. alexander yıllarca sigara içmesinden kaynaklı hırıltılı sesiyle "gir" dedi.

jane gücünü toplayarak sırt üstü yattığı yerden, yerle 60 derece açı yapacak şekilde doğruldu, gelene baktı.

"rupert!"

alexander tetiği çekti ve jane...

bazen hiçbir şey düşünülmez...
(bkz: artan muhafazakarlık ve kadına şiddet)
http://inciswf.com/1296317785.swf
o'nu ne kadar sevdiğindir heralde.