bugün

götverenlik ve conconluktan mada birşey değildir.

evet evet...aynen öyle.

şimdi dinleyin piçler bir hikaye anlatacağım.

beni tanıyanlar bilir, 36 yaşımdan gün almış, orta yaşlı biriyim. hayatım boyunca doktora hastaneye gitmedim. bir defa gittim onda da ameliyat ettiler. apandistim patlıyormuş, hastaneye girer girmez aldılar ameliyata.

koyayım götlerine, herneyse. bağkur sağlık karnem var bomboş sayfaları, zaten şimdi o da kalkmış. tc kimlik no'sunu veriyorsun sana randevu veriyorlar. yani o sağlık karnesini imzalama, reçete yazma, kaşe basma sıcaklığı yok artık.

neyse konumuza dönelim.

sanırım cuma gecesiydi, sol kolum fevkalade ağrıyordu.
hanıma biraz masaj yapmasını söyledim, sol kolum olduğunu öğrenince telaşa kapıldı.
tutturdu doktora gidelim diye.

kıramadım, randevu alma isteğini kabul ettim. o da hastaneyi arayarak bugüne(pazartesi) randevu aldığını söyledi.

geçen 3 gün boyunca evde sürekli hasta muamelesi gördüm.

doktora gitmeden teşhis konulmuştu. bende kolestrol mu ne sikimse o var, kalp var, damar tıkanıklığı var falan.

tabi ben bunların hiçbirini siklemiyorum. ama bu benim siklememem evde sürekli sebze yemeği, ot yemeği yapılmasına mani olmuyor. hastaneye gitmeden evde diyete başladık iyi mi. haşlanmış patates bile koydular önüme. çok ileri gittiklerini söyleyerek vurdum kapıyı çıktım pazar gecesi. soluğu inan kardeşlerde aldım. bundan sonrasını anlatmayayım, malum sözlük fakir dolu, kimsenin çükü şişsin istemem.

derken pazartesiyi gördük.
evden çıkarken hanım tembihledi. saat tam 5'te evde olacak, onu da alıp birlikte hastaneye gidecektik. gün boyu da tam 4 defa aradı beni. güvenmiyor tabi kadıncağız, işini sağlama alsın istiyor.

hastaneye girdik, kardiyoloji midir ne karın ağrısıdır o polikliniğin önünde doktor muayenehanesine girdik. tonton mu tonton, beyaz saçlı, yaşlı başlı bir doktor amca ve güzeller güzeli hemşiresi karşıladı bizi, birtakım kırtasiye işlemlerden sonra doktor bana "sırtını aç derin nefes al" dedi, dediğini yaptım, daha sonra tansiyonum ölçüldü, ben ölçmeden evvel doktora dönerek;
"abi ölçmene gerek yok, 12-8'dir benim tansiyonum" dedim. doktor, benim hanım ve hemşire bana "ukalalığı kes" bakışı attılar, hissettim bunu, lakin doktor tansiyonu ölçmeye devam etti. sonuç: 12-8. her üçünün de suratlarını görmek paha biçilemez...

daha sonra tonton doktor benden ekg istedi, akciğer filmi istedi, kan tahlili istedi.
önce ekg'ye gittik. oradaki hemşire ekg sonuçlarımın muhteşem olduğunu söyledi. hanım inanmıyor bense kendisini kızdırmaktan geri kalmıyordum. bu arada rontgen de çektirdik, sıra kan vermeye geldi. koca bir tüp kan aldı benden orospu çocuğunun biri. hala canım yanıyor, anasını siktiğim evladı dışarıda denk gelirsin sen bana illaki.

uzatmayayım hacılar hanımla birlikte ekg, rontgen, kan tahlili sonuçlarını alarak doktorun yanına tekrar vardık.
ben hepsini aşağılar şekilde "selamın aleyküm" diyerek odaya girdim. sonuçlara bakan doktor, sonuçların hepsinin iyi olduğunu söyledi. hiç olmazsa kan tahlilinden kolestrol ve biraz olsun şeker bekleyen bizim hanım bende hastalık neyin bulamayan doktorun üzerine yürüyecekti ki, hemşire beni keko odasına davet etti.

"keko odası ney layn" diye düşünürken, eko odası olduğunu anladım kapıdaki yazıdan. beni yine yatırdılar, böyle memelerime falan jel sürüp bir alet gezdirerek bilgisayarda içime baktılar. kendimi çıplak ve mahremiyetim gitmiş gibi hissettim, daha sonra efora geçtik. orada biraz yoruldum tabi. ama alnımın akıyla oradan da çıkmayı bildim.

böylece, 12-8'lik tansiyonla, muhteşem kan şekeri ve kolestrol oranımla, günde 2 paket sigara içmeme rağmen bir amazon yerlisi akciğerleri ile, mozartın 9. senfonisini andıran muazzamlıkta kalp ritimi ile kayadan set çelikten dirayetli bir insan olduğumu bir kez daha tababet camiasına ispatlamış oldum.

hastane kapısından çıkıp otoparka doğru seyirtirken bir an durdum ve hastaneye doğru geri dönerek;
"ey tıp dünyası, sen mi büyüksün yoksa ben mi" dedim, bunu duyan hanım kafama bir sümsük geçirdi, arabaya bindik, sırıtmaya başladım.

-gülme, kötü mü oldu geldik emin olduk içim rahatladı.
+hayatım benim zaten rahattı gelmemize gerek yoktu.
-olsun, ama sol kolun ağrıyordu ya ondan korkmuştum neyse ki...
+ya sol kolum yine ağrıyor.
-neden ki?
+cuma günü halısaha maçında üzerine düştüm sanırım ondan olsa gerek.!!!

işte böyle.
yani demem o ki her ağrıyan sol kolda, en ufak bir ağrı-sızıda doktora falan gidip bu götleklerin götünü kaldırmaya gerek yok.
bakınız ben yüzyıllardır doktora gitmiyorum, yeni gittim herkesten sağlam çıktım. (maşallah deyin sikerin)

tabi bu arada hanıma söz verdik.
bundan sonra senede bir kez bu şekilde çekap mıdır, mekap mıdır ne sikimse hastaneye gidip tepeden tırnağa muayene olacağız.

zevkli oluyor aslında.
insanın kendine güveni geliyor. ama böyle durumlarda fazla yüz vermeyin. yoksa iş ultrasona, tomografiye, mazallah kolonoskopiye kadar uzayabilir. çekapı da kısa kesin yani...