bugün

10 senedir aynı arabayı kullanmışsınızdır. bütün üniversite hayatınız, sonrası, tüm dostlarınız, tüm sevgilileriniz, tüm akrabalarınız o arabaya en az bir kere binmiştir. binlerce anı, binlerce yaşanmışlık vardır her yanında, ama artık eskimiştir, yeni bir araba almış eskisini evin önünde ihmal etmişsinizdir. sonunda bir alıcı çıkar, arabayı almaya gelir, kişisel eşyalarınızı boşaltmak için bagajı açarsınız, yıllardır temizlenmeyen bagajdan çıkan her eşya zaman yolculuğuna sürükler sizi, bir kahve fincanı, bir güneş yağı, çadır, konser afişleri, zamanında özene bezene yaptığınız karışık cd'ler, içindekiler yenildikten sonra buruşturulup atılmış yemek poşetleri, ajandalar, notlar, hatta torpidonun derinliklerinde 5-6 senelik bir kaç yıkıcı anı. her yeri güzelce temizler, son bir şöför koltuğuna oturursunuz, sağınıza baktığınızda film şeridi gibi şu ana kadar orada oturmuş herkez tek tek akıp geçer gözünüzün önünden, hepsinin kendine has bir oturuş şekli, orada otururken aklınızda kalan bir fotoğrafı vardır. kişiler değişse de arka plan hep aynı olmuştur o fotoğrafta. aklınıza komik anılar da gelir, üzücü olanlar da. serde entellik vardır, bir nesne bu kadar önemli olmamalı der, çıkarsınız arabadan, yeni sahibi biner, helalleşirsiniz, basar gider. "olm napıyorsun o benim arabam dur" demek istemeniz reflekstir sadece. gider arabanız, ufalır uzaklaştıkça. döner, yenisine eskisinden bir kaç eşyayı bırakır, bir kaç eşyayı çöpe atar, bazılarını da eve götürürsünüz. bir kahve koyarsınız, hüzünlenmek hoşunuza gitmiştir. iş güç yoğundur, ama arada 5 dakika da insani duygular yaşamanız gereklidir. kahveyi hüzünle içer, aşağıya iner yeni arabanıza biner, gaza basar, işe gidersiniz. arkadan bakan bu sefer üniversite yıllarında ki sizdir. binip gidenin ise ne idüğü belirsizdir.

(bkz: sözlük ile dertleşmek)