bugün

hissedemediklerini hissetmek, tatmadıklarını tatmak, yaşayamadıklarını yaşamak için çıkılan yollar her zaman kısa soluklu, yorucu ve yıpratıcı yollar olmuştur. hayat boyu seni en fazla zarara uğratan ise içinde kalan heveslerin artık içerde kalmama arzusuyla dışa taşımıdır. yeter artık(!) denen o ince çizgi, farketmeden senin hayatının da ince çizgisi haline gelir. öyle incedir ki o çizgi, geri mi dönsem yoksa tam gaz devam mı etsem tüm tutkularıma diye arada bırakır seni. sen neyi seçersin bu değişir elbet, ama değişmeyen tek gerçek gaza basma isteğinin her zaman gözle görülür şekilde ağır basmasıdır. neden? çekicidir çünkü. bunca zaman zaten geri mi dönsem acaba diye düşündüğün seçeneğin sonucu olarak yaşamışsındır. sakin, sıradan, tehlikesiz, durağan... tam gaz devam etmek tehlikelidir belki ama farklıdır, yenidir, heycanlıdır, risklidir. onca durağanlıkta bile kazandığın elle tutulur tek bir şey yokken geri dönmek ne kadar yatabilir ki kafana? gaza basıp arkana bile bakmadan koşmak varken... risk varken...

tökezleyeceğini, yorulacağını hatta düşüp dizlerini kanatacağını bildiği halde riski seçer insanoğlu. çünkü yapmadığını yapmak, hissetmediğini hissetmek ister. bu his acı da olsa, can çekişmek de olsa hayatın tüm boşluğuna, yetmez gibi bir de kendisine kafa tutuşuna karşı koymak ister belki de... nafile çabaların elle tutulur olmayan, soyut sonuçlarını sever, tatmin eder kendini. mutlu olur o an, daha büyük mutsuzluklara neden olacağını bilse de. somut sonuç değildir elde edecekleri, düzeni değiştiremez, hayatı alt edemez, çevresini kendine benzetemez, beğenmediği şeyleri silip atamaz, hoşuna gidenleri kendine alamaz belki, ancak tatmin olur, mücadele etmiştir çünkü...

insan olmak da bu değil midir zaten? arzularını elde etmektense onlara doğru koşmak, bu yolda üzerine düşeni her zaman yapmaktır... bir şeylere kafa tutmaktır.
Bir kadından daha fazla haz verir.