bugün

aslında trafik sorunun hafifletmek, bir nebze de olsa trafik akışını hızlandırmak, çalışanların, öğrencilerin işe ya da okula zamanında varabilmesi için kendi şeridinde ilerleyen ulaşım aracı olan metrobüsün aslında bir de görünmeyen(aslında görünen ama o hengamede kimsenin farketmediği) tarafı vardır.

dün arkadaşımın yanına ziyarete gitmek için istanbul'a yolum düştü. arkadaşım anadolu yakasında kadıköy'de oturuyor. daha istanbul'a doğru yola çıktığımda hemen aklıma "acaba anadolu yakasına en çabuk nasıl giderim? vapurla mı geçsem yoksa metrobüsle mi geçsem" diye düşünme telaşı sardı. istanbul'a yaklaşırken daha selimpaşa'da trafiğin yoğun olacağını sinyalleri verilmeye başlandı. ben bu trafikte otogardan iskeleye oradan da vapurla karşıya geçene kadar baya vakit kaybederim düşüncesiyle bir gafletle metrobüsü kullanmaya karar verdim.

otogardan inip metroyla metrobüs duraklarına kadar gidip metrobüsü beklemeye başladım. gelip geçen metrobüslerden binmemin aslında hiç de kolay olmayacağını tahmin ettim. bunun böyle olmayacağını bir sonraki metrobüse ne olursa olsun binmeye karar verdim. metrobüs geldi içi iğne atsan yere düşmeyecek kadar adeta insanlar balık istifi gibi içine binmiş (buna binmek denmez) sanki insanlar zorla içeri sokulmuş gibi duruyorlar. o kadar bir yoğunluk ki bazı yolcular havada gidiyordu. ben gözüm kara bir şekilde bir hışımla içeri daldım aralardan sıyrılmak için adeta bir dansöz edasıyla, futbol sahalarında izlediğiniz messi edasıyla kıvrak hareketlerle ilerlemeye çalıştım ama ne mümkün. durup rahat nefes alacağım yere geldiğimde ise 30 kişiden dayak yemiş bir haldeydim.

ama olayın asıl kısmı zincirli kuyu durağında yaşandı... bu yüzden direk yazımı oraya ışınlıyorum...

kullananlar bilir, anadolu yakasına geçmek için zincirlikuyu durağından aktarma yapmak gerekir. zincirlikuyu durağında indikten sonra gördüğüme inanamadım... inanılmaz bir kalabalık metrobüsün gelmesini bekliyor. sanırsın bedava metrobüs dağıtıyorlar. ama durakta bekleyen yolcular o kadar sessiz ve sakin ki ortam adeta ölüler şehri, zombi istilasına uğramış bir şehir gibi. herkes birbirinin kokusunu biliyor edasında kimse kimseden yabancılık çekmiyor gibi. ben de onlardan biriymişim gibi davranıp öne doğru sokulmaya çalıştım ilk gelen araça binmek için ama ne mümkün hemen omuz omuza geçip adeta bir barikat kurup bana engel oldular.

ve ufuklarda 34z belirdi. o az önceki sessiz ve sakin insan topluluğu adeta zombi filmlerindeki gibi, zombi olmayıp, insan olarak kalmayı başarmış bir insanı bulmuşlar gibi metrobüse saldırmaya başladılar. yabancı biri olsa o anı metrobüs şöforünü linç eden kalabalık olarak algılayabilir. insanlar metrobüse binmek için adeta çığlık çığlığa içeri girmeye, bir birlerinin omuzundan tutup binmeye çalışıyorlar. insanların adeta birer canavara dönüştüğü bir yer halini alıyor. o sürekli benden, senden yer isteyen yaşlı teyzelerin adeta birer çita haline bürünmesini 20'lik kızlar gibi diri ve dinç hallerini hiç saymıyorum(tabi metrobüse binince yine eski ve yaşlı teyze hallerine devam.) metrobüsn o halini görünce korktum resmen.

bu da bana umarım ders olmuştur diye düşünüyorum bir daha geç olsun ama güç olmasın mantığıyla metrobüs yerine başka bir ulaşım aracı kullanmayı deneyeceğim. başka bir anımı anlatıncaya kadar esen kalın, kalın giyinin havalar soğuk. uludağ sözlük haber ajansı.

(bkz: bu da böyle bir anımdır)