bugün

görsel
tim roth oyunculuğu ile tanıştığım ve kendisine olan hayranlığımın başladığı filmdir.
1998 yılında, internetin ilk zamanları... daha internetten film indirmek gibi bir durum yokken, izmir kemeraltında bir korsan vcd'cide rezervuar köpekleri var dediler. Sabah 10'da gittim. "akşam 5 gibi gel al" dediler. O zaman için bile çok uzun gelmişti "5 saat nedir lan?" diye geçirdim içimden ama alsancağa gidip arkadaşlarla takıldım. Merakımdan deliriyorum ama. Akşam party var resmen herşey ayarlandı reservoir dogs izliycez diye. Filmi duyan çok ama izleyen pek yok o zaman.

Akşam gittim bir de ne göreyim. Ufuk adlı abi cd'yi hazırlamış ve inanılmaz bir şekilde aşağıdaki sahneyi karakalemle resmedip cd kapağı yapmış. Şok olduk :

görsel

Film de, o günün sabahı da akşamı da ayrı özeldir.

Başka anıları da var filmin belki yazarım sonra.
Pek de bi olayı olmayan film.
iyi filmdi. Tarantino'yu sevdiğimden mi bilmiyorum ama her filmi de başarılı.

Michael madsen'ı izlerken elimin ayağımın titrediği film. Adamın yaşlı halini karizmatik bulurdum gençliği tam bir afet.

Tabii benim favorim (bkz: the hateful eight)
eddie: pekala, herkes küçük hanım için biraz para çıksın. haydi, bir dolar at.

mr.pink: hayır, ben bahşiş vermem.

eddie: bahşiş vermez misin?

mr.pink: hayır, ben bahşişe inanmam.

eddie: bahşiş vermeye inanmaz mısın?

mr.blue: bu piliçlerin ne yaptığını biliyorsun. burada pislik içinde çalışıyorlar.

mr.pink: bana maval okuma. yeterince kazanmıyor olsa işi bırakabilir.

eddie: bunu söyleyecek cesareti olan lanet bir yahudi bile tanımıyorum. şu konuyu açıklığa kavuşturalım. hiç bahşiş vermezsin, ha?

mr.pink: bahşiş vermem çünkü toplum vermem gerektiğini söylüyor. bahşişi hak edene bahşiş veririm. eğer gerçek bir çaba sarf etmişlerse bir şeyler veririm ama otomatik olarak bahşiş vermek kuşlar içindir. onlar sadece işlerini yapıyorlar.

mr.blue: bu kız güzeldi.

mr.pink: iyiydi. özel bir yanı yoktu.

mr.blue: nasıl bir özel yanı olmalı? seni arkaya götürüp …

eddie: bunun için % 12 bahse girerim.

mr.pink: ben kahve ısmarladım, tamam mı? uzun zamandır buradayız ve bardağımı sadece üç kez doldurdu. ben kahve ısmarladığım zaman altı kez doldurulmasını isterim.

mr.blonde: altı kez? güzel, ya çok meşgulse?

mr.pink: “çok meşgul” kelimeleri bir garsonun sözlüğünde yoktur.

eddie: affedersiniz bay pink ama ihtiyacınız olan son şey bir bardak kahve daha.

mr.pink: aman tanrım! bu kadınlar açlıktan ölmüyorlar. asgari ücret alıyorlar. ben de bir zamanlar asgari ücretle çalıştım ve toplum işimin bahşişe değer olduğunu düşünmüyordu.

mr.blue: onların yaşamının senin bahşişlerine bağlı olduğunu umursamıyor musun?.

mr.pink: bunun ne olduğunu biliyor musun? dünyanın en küçük kemanı sadece garson kızlar için çalıyor.

mr.white: neden bahsetteğin hakkında hiçbir fikrin yok. bu insanlar rşrk gibi çalışıyorlar. bu zor bir iş.

mr.pink: mcdonald’s da çalışmak da zor ama onların bahşişe ihtiyacı olduğunu düşünmüyorsunuz, değil mi? neden? onlar da yemek servis ediyorlar ama toplum der ki “buradaki adamlara değil, buradaki adamlara bahşiş verin.” bu saçmalık!

mr.white: garsonluk, bu ülkede kolej mezunu olmayan kadınların yapabileceği bir numaralı iştir. her kadının yapabileceği ve geçinebileceği tek iştir. sebebi ise bahşişler.

mr.pink: bu saçmalık. hükümet bahşişlerinden vergi aldığı için üzgünüm. bu çok b.ktan ama benim hatam değil. görünüşe bakılırsa garsonlar hükümetin düzenli olarak yağmaladığı gruplardan biri. bana hükümetin bunu yapmaması gerektiğini gösteren bir yazı göster, onu imzalarım. lehinde oy bile veririm ama bunu yapmayacağım. “kolej mezunu olmayanlar” saçmalığı için de iki çift sözüm var: lanet daktiloyu öğrensinler. çünkü, eğer kiralarını ödemeleri için onlara yardım etmemi bekliyorsanız size bir sürprizim var.

mr.orange: beni ikna etti. bir dolarımı geri ver.

eddie: dolarlar burada kalsın.

joe: pekâlâ gezginler, haydi gezintiye çıkalım. bir dakika bekleyin. kim bahşiş vermedi?

mr.orange: mr.pink.

joe: mr.pink? neden?

mr.orange: bahşiş vermezmiş.

joe: bahşiş vermezmiş? bahşiş vermezsin?

mr.orange: bahşişe inanmıyormuş.

joe: kapa çeneni. “bahşişe inanmıyorum” da ne demek? haydi, bir dolar at seni pislik. lanet olası kahvaltının parasını ben ödedim.

mr.pink: pekala, kahvaltıyı ödediğin için veriyorum ama normalde bunu asla yapmam.

joe: normalde ne yaptığın umurumda değil. sadece herkes gibi bir dolar bahşişi ver.

görsel
görsel
--spoiler--
mr pink in parsayı götürmesi
--spoiler--
filmdeki en mantıklı karakter de gene mr. pink'tir. duygusal ilişki kurmaz, bir makina gibi en mantıklı kararı vermek üzere düşünür, polemiğe girmez.