bugün

burada benden bu söz konusu anneyi eleştirip, sahte çağdaşlık naraları atmamı beklemeyin dostlarım. ben ki, her türlü postmodern estetik anlayışını yüzeysel teorilerimle yerle bir ettim bugüne kadar. samimiyetime güvenin, en azından 'evraklarla meşgul olan veznedar onayı' gibi usulca gözlerinizi kırpıştırın. bu bana yeter.

şimdi herkes kuruyordur kendi düğünün hayalini, tamam genciz, asi ruhluyuz, nevizade'de 8-9 bira içiyoruz, evlenmek değil birlikte yaşamak, karı/koca değil çocuğumuza bir anne/baba olsun yeter diyoruz. ama geçeceğiz o işleri. bu diyarlar ki eltilerin, görümcelerin, eniştelerin, bacanakların harman olduğu diyarlardır, bu yastıklar ki burma bileziklere, çeyrek altınlara, beşi bir yerdelere ev sahipliği yapmış yastıklardır. biz beyoğlu'nda gezerken annelerimiz şoray uzun yolda'daki düğünleri izliyor, haberimiz yok. ha yavrum ha.

kadın veya erkek ol, farketmez, mutlaka kuracağız o hayali. "madem düğünüm olacak, alternatifliğime yakışır biçimde, akrabalarımın olmadığı, sadece yakın arkadaşlarımın olduğu, klasik olmayan, diğerlerinden çok farklı gelinlik/damatlık giydiğim, küçük bir mekanı kapatıp bryan adams'ın 'everthing i do' şarkısıyla açılışının yapıldığı, rock tarihinin unutulmaz slow şarkılarıya bezenen, içkilerin gırla içildiği bir düğün olsun" deriz.

bunu annenle paylaşma. yapma bunu kadıncağıza, 'geliveeen gomşulaaa, evladım alternatif olmuş, hippi olmuş. almaz olaydım o converse'leri, dar paçalı kotları...' diye ağıtlar yaktırtma çilekeş anana. zaten o seni çoktan ikna eder. 'ele güne karşı öyle düğün mü olur', 'amaaaan o ne o öyle sahipsiz gibi' hamleleriyle ve son olarak, power rangers'ların herkesi haklayabilen silahı en son çıkardığı gibi 'o kadar takı taktık konu komşuya, dosta akrabay, geri dönüşü nasıl olacak onların' saltosuyla seni mat eder.

ikna olduysanız şimdi reklamlar:
dostlar düğün salonu.
her türlü düğün, nişan, kına gecesi ve özel günleriniz için.
çok leziz pasta ve limonata servisi.
belediyenin önünden servis hizmeti.
irtibat: benjcev.

şiş ceketli ali dayi, düğün salonu işine girmese miyidik? valla batacaz gı.
Bu yaşına kadar düğün diyince aklına,

küçük gelinlik ve damatlık giymiş ortalarda ellerinde balon (balonu nerden buluyo lan bunlar? Sünnet düğünü mü bu?) balon falan bulamadılarsa çelenk yolmuş, yoldukları çiçekleri gelinle damat dans ederken başlarından aşaaa dökmeye çalışan, pistin kayganlaşmasına sebep olan, ortalarda deli dana gibi koşan, sanki dünyanın en ilginç şeyini yapıyormuş gibi (bence üstündeki minyatür smokinden öyle o çocuğun bilmiş de yutmuş tavrı anladım ben. yoksa niye tek el kola şişesinde bi el pipete tutmuş dans edenlerin ayaklarına bakarak transa geçsin ki yavru? Hayır asitten diyecem muhakkak anne o kolanın içine ne yapıp ne edip su katmıştır.) pipetle kola içerken gözleri fal taşı gibi açılmış, şokta olan piyanist şantörün "çocukları pistten çekin" dediği veletler,

üstlerinde gelin hanımın gelinligini aratmayacak dikkat çekicilikte frapan kostümüyle, kız kıza dans eden, giydiği 10 cm topuklu ayakkabı ayağını vurdu diye düğünün sonunda ayakkabılarını çıkartıp halay çeken, "düğünün en güzel en havalı benim kızım şu sıfatıma bak yeminle havamla döverim seni" surat ifadesiyle takılan,( hayal aleminin kadrajına girdi mi bu kızlar? Girmediyse hani şu sürekli kankana "bana bakıyo mu lan? Bakıyo hacı valla kesik bu kız sana" dedirten kızlar diyim anla. Yapıyosun bunu di mi? Aslansın yeminle) düğün salonunun en arka en ücra köşelerini bardak hesabı dağıtılan asidi kaçmış ve muhtemelen içine az sonra bahse-konu olacak delikanlılarımızın içine votka falan karıştırdığı, sandalyelerden yarı çapı bile baya büyük olan çemberlerden yapıp hükümeti kurtaran, düğün konvoyunda gelin arabasının bitabbı hemen arkasında ben olacam diye trafiği felç eden, "düğünde konkon kelebek tadında gerdan kıran genç kızlar bana, ben ise modifiyeli şahineme hasta" tandansında yaşayan delikanlılar ve bitabi, illaki evde kravat takmam ben diye inat eden, gitmesek olmaz mı ya? ( ha işte biz de onu istiyoruz bey amca gelme be.) diyen, romatizması illaki daha misket havası oynanmamış düğünde azdığı için, duman rengi ile gri renk arasında sıkışıp kalmış kalın naylon çorabının altından gözüken paçalı donuna aldırmadan ayakkabılarını çıkarıp, ayaklarını boş bulduğu sandalyeye uzatan, torunu için düğünde gözüne kestirdiği balıketli, güleryüzlü bekar kız bakan mahalle eşrafından demirbaş ilan edilen nineler gelir. işte yine klasik anne lafları burada devreye girer. "mahalleye kızına 150 kişilik düğün yaptırttı demem ben, bi soyadımız var rezil mi edicen beni elaleme? 150 kişilik kokteylmiş. Ha ha hayytttt babanının evinde de portakal soslu pekin ördeği yiyordun zaten, küçük altın takanlar olur kızım saçmalama" diyen annedir bu. Hayır haklı da kadın; yıllardır gittiği her düğünde bunları görmüş, yadırgar be.

Not: Dikkat ettiysen, düğünde masaya gelen kurabiyeleri ve meyve sularını zıyan olmasın diye çantasına atan, garsona "olummm bak bi, pasta kesilmeyecek mi? bize büyük bi dilim getir taam mı çocuğum" diye soran oturduğu dairenin camına 7/24 yapışık teyzelerden bahsetmedim bile. Sevmiyom ben bunları. çağırmıyacam. Madem kokteyl yapamıyorum, havai fişek atıp lazer gösterisi yapamıyacam düğünde salonun ortasında gösteri diye kız kaçıran atarım oh olur. Şaka lan şaka sen davetlisin.
umut sarıkaya'nın "yarramı kır düğünü olacak, yozgatlıyız biz" girişini hatırlayan, hatırlatan annedir..
öyle bir annedir ki, öyle bir inattır ki o annedeki, düğün iptal olur, nişan bozulur, küçük çaplı aile faciası yaşanır. hayatınız alt üst eder, kan kusturur.
bizim evde bunlardan birtane var, ordan biliyorum.

yine de çok seversiniz, yeterki o üzülmesin ben bir gece katlanırım dersiniz.
postmodern de neymiş? bi anlat hele sen bunu annene, bak bakayım sonra bulaşık yıkarken kafasını sana çevirme gereğini duyuyor mu? annenin dediği olur arkadaşım. test edilip onaylandığı yer bizzat burası. zaten annenin "hayır" dediği, seni kırmamak için "hayır" demediği ama yüzünü buruşturduğu şeyleri yapmak her vakit olumsuz sonuçlanmıştır. sinmez işte içe. o illa "evet" diyecek. o da yarım ağız olmayacak hani.

hayır hayır bahsetmeyeceğim kına gecelerinden, kına gecesi öncesi tam ele kına sürülecekken adettendir diye "elini sıkı sıkı kapa hemen açma" tembihlerinden, eve çeyiz almaya geldiğinde erkek tarafı, bohçaların üzerine kazık kadar olan kardeşi oturttuğundan, garibim damadın para vermesinden sonra bohça üstüne oturanın kalkmasından, onu bırak nişan kurdelesini minik minik kesip tüm bekar arkadaşlarınıza yutturduğundan... gel de anlat bu anneye hayalini kurduğun düğünü. çevirmez bile kafayı senin olduğun yöne. duymazdan gelme hususunda üstüne tanımam bu annelerin.

çimlerin üzerinde düğün yapacaksın, gecenin bir saati ayakkabıları çıkaracaksın, duvak rahatsız edecek onu da atacaksın bir tarafa, buna söyleyecek tek bir sözü olur bak: "sen benim yüreğime mi indireceksin"

hayır hayır bahsetmeyeceğim adet yerini bulsun diye hazırladığı nişan bohçalarından, o bohçaların üzerine akıttığı gözyaşlarından, yıllarca yapıp sakladığı sonra çeyizine kaldırdığı dantellerden, beraber çıktığınız düğün alışverişlerinde beğendiğiniz şeyin dış görünüşe değil kullanılabilir olup olmadığına bakmasından, istemediğiniz bir şeyi dahi çeyizinde olması lazım diyerek almasından...

gül gibi kızlarını veriyorlar. bak bu anneler gelin saçı açık olsun da istemez. topuz olacak bildiğin sibel can topuzu. boncuk sıkıştıracak sütyenine, dua okuyup üfleyecek suratına sonra.

postmodern de neymiş hele bi anlat istersen. duyacak mı dersin? aldırmaz derim.