bugün

"kovayla mi tasidilar acaba..?" diye merak edilen olaydir...

edit: yahu, sahiden merak ediyorum. eksi basacaginiza anlatsaniza guzel guzel... aydinlatin beni, sevaptir.
kurtlar vadisi'nin son bölümünde anlatılan hikayedir.yanılmıyorsam mesnevide geçmektedir.

tasavvuf edebiyatındaki hikayeler için genel geçer bir kural vardır: gerçekliğine bakılmaz, verilen öğüde dikkat edilir, hisse çıkarılır.

düzeltme: hikayede dini motiflerin geçmesi, onu islami bir nass haline getirmez. satıhta kalmayın ey sözlük muharrirleri, anlatılmak istenene dikkat edin.
ibrahim a.s.'ın nemrut tarafından ateşe atılması neticesinde vuku bulduğu söylenen olay. "sen ateşi söndüremezsin, neden su taşıyorsun?" diye soran diğer mahlukatlara "kimin tarafında olduğumuz belli olsun" ya da "elimden geldiğince" tarzı bir cevap verdiği rivayet edilir. hakkında ayet ya da hadis görmediğim için doğruluğu tartışılan hadise. bu olayın vuku olmadığını söylemek ya da sorgulamak insanı dinden çıkartmaz.
Nemrud, ibrahim peygamber'in ateşte yakılması emrini verdikten sonra meydan yere odunlardan büyük bir yığın yapılmış.

Odunları tutuşturmuşlar sonra. Alevler o kadar yükselmiş ki bulutların tutuşacağını sanmış çocuklar. Korkmuş kaçmış bütün hayvanlar.

ibrahim peygamber'i mancınıkla ateşin tam orta yerine atacaklarmış askerler. Atacaklarmış ki Nemrud'un ne güçlü bir kral olduğunu anlasın, görsün; bir daha ona karşı gelmesin ibrahim peygamber.

Bu sırada bir karınca ağzında küçücük bir damla su ile koşa koşa gidiyormuş. Hem de boyu göklere varan cehennemi ateşe doğru.

Başka bir karınca onun bu telaşını görüp sormuş hemen yanına yanaşıp: "Bu acelen niye? Nereye böyle?"

Ağzında bir damla su taşıyan karınca o bir damlayı ellerinin arasına alıp, "Duymadın mı" demiş, "Nemrud, ibrahim peygamber'i ateşte yakacakmış. işte ateşin olduğu yere su götürüyorum."

Bu sözleri duyan karınca kendini tutamayarak uluorta kahkahalarla gülmeye başlamış. "Sen şu ateşe dönüp yüzünü hiç bakmadın mı?" diye sormuş. "Ne kadar büyük. Senin bir damla suyun ona ne yapabilir ki?"

Su taşıyan karınca, "olsun" demiş. "Hiç olmazsa hangi taraftan olduğum anlaşılır."

alıntıdır. hikaye boş boş yaşamamak. en azından bir fikre, bir görüşe sahip olmak ile ilgilidir. kırmızı ise kırmızı diyebilme cesaretini göstermeyi öğütler. bir insanın hayatında doğruları olması ve en kritik anda bile doğrularından vazgeçmemesini öğütler.

karınca ile ilgili olarak da:
(#2032938)
(#2032947)
hikaye deli yürek'de anlatılmıştır.

düzeltme: üstte daha güzel anlatılmış.
"iyi de o kuş değilmiydi hani gagasında bir damla su taşıyan" diye hikayeye eklentide bulunabileceğimi düşünerekten. rivayetler bu gemi yürütmez, "ilim çinde bile olsa bulun ona göre konuşun" gibisinden bir söz de hemen akabinden geliyor, geldi. karıncanın veya kuşun konuştuğu hikayeler çizgifilmlerde, masallarda kaldı. gerçek dünyayla ilgili düşünmek lazım gerek.

(bkz: hz deve)

çok önemli bakınız: türkiye gençliğinin durumu
karınca ile yılan arasında geçtiği versiyonu da bulunan hikayedir.
tüm canlılara olduğu gibi islam inancı yılanlara da aynı şefkatle yaklaşmaktadır.
kıssadan hisse hikayelerde geçen hayvanların çoğu temsilidir.
(nasıl ki emperyalizmin mickey mouse'u ve vefakar köpek pluto'su olduğu gibi)

önemli olan bu hikayelerden gereken dersi alabilmektir. bu hikaye "dosdoğru olun ve fikrinizi savunmanız gerektiğinde geri kaçmayın. hangi safta olduğunuzu belli edin" fikrini vermeye çalışır.

bir de bir sorun var. nedense batı emperyalizmine ait hikayeler peynir ekmek gibi bünye tarafından kabul edilirken islam kökenli hikayeler içeri alınmaz. neden ağustos böceği ve karınca kolayca hazmedilirken yılan ve karınca ya da karıncanın su taşıması kıssadan hisseleri tepki çeker?

biz bin yıl bu kültürle yaşadık arkadaşlar.

ek: yılan da kıssadan hisselerde lanetli bir hayvan değildir. örneğin hz muhammed, hz ebubekir ile hicret esnasında sevr mağarasında iken istirahata çekilir. hz ebubekirin dizine yaslanarak uyur. hz ebubekir, mağarada yılan olabilir diye delikleri kumaş parçaları ile kapatır. son kalan deliğe ise bir şey bulamadığı için ayağını sokar. derken ayağını yılan ısırır. acıdan dişlerini sıkar çünkü peygamberi uyandırmak istememektedir ama gözyaşlarına hakim olamaz ve gözünden damlayan bir damla peygamberi uyandırır. peygamber efendimiz uyanıp durumu anlayınca tükürüğünü hz ebubekirin ayağına sürer ve ayağı iyileşir. bu sırada delikteki yılan dile gelir ve "ben yıllardır bu mağarada alemlere rahmet için gönderilen peygamberi bekliyorum. fakat sıddık (güvenilir lakabıdır. hz ebubekir için kullanılır) sizi görmemi engelledi" diyerek özür diler.