Dna'larının sarmallarında yapıtaşlarının duvarlarına belleksel hafızadan daha ince bir şekilde kazılmış ve kodlanmış, ikinci sınıf insan olan kadınların öğrenilmiş çaresizlik durumunu anlatmak istiyorum.

Eski çağlarda doğurgan olması sebebiyle bir nevi tanrıça muamelesi gören kadın insan olma mertebesine orta çağda da atlayamamış, ruhu olmayan bir varlık olarak betimlenmiş. Zeka belirtisi gösterenler içine şeytan girdi sanılıp afaroz edilmiş, yakılmış. Her çağda ayrı bir dışlanış ve eziklik yaşamış. Günümüzde de bir magazin malzemesi, alay konusu, eksik etektir. Her ne olursa olsun, bu ikinci sınıf yaratık ancak bir erkek tarafından sevilirse kıymetli bir varlığa dönüşür. Onaylanmadan bir hiçtir. Bu durumun farkında olan ve yapıtaşları zarar görmüş kadın, bir sığınak olarak yine bir erkeğe muhtaç olduğunu düşünür. Kendisini koruyup gözetecek, dış dünyanın tehlikelerinden koruyacak tek varlık bir erkektir, sosyal statüsü bir erkekle sağlamlaşır ve belirginleşir. Erkeğin adını alarak kendi varlığını garantiye alır. Bu kadının sığınağı , paradokstan öte bir kavram değildir. Bu davranış güçlü olmak için düşmanının etini yiyen eski çağ inanışına benzer.

Paradoks sığınaklar kadının en büyük hayal gücüdür, bir matrix'dir.
(bkz: Sheltered)