bugün

bu isimlerden bazılarını tek tek bir yerde görünce, duyunca bir hoş olurum, hatta coctail party effect'ini yasarım, ki millet ismiyle falan dahil olur efekte, ulan derim bizden de hikayeci degil hikaye diyenler cıkar mı, ulan derim bizden de bach italyan koncertoyu, mozart b-dur sonatı ( köchel nolarını aklımda sey edemem hic usta, affet) böyle yorumlayabilenler cıkar mı, ulan derim ne ses be bülent hanım için de ama pek fazla da bir şey demem - kendisi hakkında pek bir şey bilemedigimden-. bu yüzden bu isimleri yanyana yazmak benim için zor oldu, halbuki artık 'sıradaki öldürülecekler listeleri'nden "alışıgız"; kimi yazar, şair, müzisyen vs. isimlerinin böyle yanyana dizilmesine, elbet aptalca yazım yanlıslarıyla beraber, tabela gibi yanyana dizilmesine...

bu isimleri birleştiren ortak nokta, elinde; kukla ettigi, canı isteyince vurdugu, dövdüğü, isteyince sevdigi, samaroglanına cevirdigi sanatcısı olmadan rahat yüzü görmeyen, kendini "ay bugün bi deisigim yaa" hisseden türk halkı, politikacısı, cakma yazarı, sairi, kösekadısı, profesör lakaplı şaklabanları, bugün de doyduk diyen aile babaları, bugün kimi temizlesem deyip dişlerini karıştıran mafya babaları, bugün yine cok salagım ama yine de her konuda birseyler söylemeliyim diyen gönül babalarıdır.

maşugu unutmanın tek yolu, tekrar baskasına aşık olmaktır, derler ya, ona benzer, bu topraklarda; kimsenin görmedigi, önemsemedigi ama siddetle rahatsız oldugu orana korum burana korum forumlarda küfredip, içindekileri ortalık yere bosaltıp, yahu bilgi sahibi fikir sahibi olmayı da gecelim, bilgi, fikir ne menem seylermiş, bunlara nasıl ulasılır, nasıl edinilirmiş haberi olmayan, bunlardan haberi olmadıgından da haberleri olmayan mahallenin genclerinin ve işte fırsat bu fırsat ellerini sıvazlayıp, tamam bu ayın/ yılın da konusu cıktı, deyip saldıracakları, işte sonunda bir kez daha taraf olup karşı taraflar yaratabilecekleri, işin aslı kendilerine taraftar yaratabilecekleri birinin, hele de bir sanatcının -öff be, kıyak iş- cıkmasına sevinen, cürük dişlerini göstermemek için yarım agızla da gülmeyi düşünmeyen, bizleri o tarifsiz gülüşlerinle basbasa bırakan gazetecileri, gazete yazı patronları, köşe yazarlarının hedefi sanatcıyı unutabilip önlerindeki tertemiz sayfaya yeniden baslayabilmelerinin tek koşulu sahneye 'kimse söyleyemiyor ama aslında'larla dolu şarkıların sarkıcıları, müzisyenleri, yazarlarının cıkmasıdır. yani, yaratıcılıgın doruklarına ulasmış bu "en türküz, biz daha türküz" zibidilerinin cok tuttukları 'ermeni dölü' yakıstırmasının etrafa sacılan tükürüklerle beraber yüzlerine haykırılabilecekleri baska birinin daha cıkmasıdır. zaten komik mi acı mı anlayamadık ama işin komik taraflarından biri konu her ne olursa olsun, alanı, cıkısı hangi yönde olursa olsun bu secilmiş hedeflere saldırılar, su yukarıda andıgım kutsal söz gibi ezberlenmiş laflarla, sloganlarla yapılır. yani, konu hayvan hakları da olsa hayvansevere "ermeni dölü" diye saldıracaktır bu elinde bir davulları eksik stadyum magandaları.*
sanatta, alanım oldugu için kendimi konusmaya yetkili görebildigim müzikte elbet ulusal akımlar olmuştur, olacaktır. akımların dısında da yer alıp ulusal kaynaklara basvurmus, basvuracak besteciler vardır, olacaktır. ama, bilindigi gibi, sanat folklor oyunu, yöresel kıyafetlerimiz, dügündeki tamburcu, türkülerimiz olmadıgından, sadece bunlar olmadıgından, sanatcı zaten yerel, ulusal tarzda düşünmek, eylemek zorunda degildir. mozart almandır, avusturyalıdır ama italyan tarzını daha cok benimsemiştir falan filan. tamam fatih akın'ın filmlerine hastayız, türkiye'li hikayelerle ilgileniyor ama bir sanatcı olarak fatih akın gider bu sefer etiyopya kültürünü alır, oradan, oralı hikayeler anlatmaya baslar. yani fatih akın'ı fatih akın yapan bir türk olarak, 'büyük türk kültürü'(!)yle ilgileniyor olması degil, sadece, sinema cevrelerinde kabul gören bir sanatcı olmasıdır. ferzan özpetek elbette daha cok bilinir akın'dan, daha cok önemsenir belki ama ferzan bey işte ya çok da ilgilenmez türkiyeli hikayelerle. tarzı da elbet farklıdır ama o daha cok nerede cekildigi, gectigi önemsiz, olayların, senaryonun önemli oldugu filmler yapar. ama sorsanız, türk'tür o. işte baslıgı olusturan isimleri hedef olarak secenlerin yasadıgı akıl tutulmasının gülünç yanlarından biri de buradadır:

besteci olarak fazıl say, evrensel düzeyde, ulusları asan evrensel tekniklerle eserler vermesine karşın, - fikrim sorulsaydı, bu tarzda kalmasını ögütlerdim- asıl türki seslerle, ezgilerle, deyişlerle, sözlerle ilgilenir. o bunu yapmak zorunda oldugu için degil yapmak istedigi için yapar. orhan pamuk'a gelirsek, dublin'in joyce'la anılıyor olması gibi istanbul'da orhan pamuk'la anılacaktır artık, tarzı sözler söylenmedi mi daha nobel törenlerinde? orhan pamuk, istanbul cok ilgi ceken, üstüne kim birşeyler yazsa iyi ya da meshur olacagı bir şehir oldugu için degil, iyi bir yazar oldugu için dünyada anılan, üstüne tartısılan, dersler okutulan bir yazar olmustur, e bu arada da istanbul'u tanımayan, nasıldır nedir bilmeyen kalmamıstır, kalmayacaktır sayesinde bu gidişle, bu kadar okunmaya devam ederse. ama şundan süphe yoktur; orhan bey dubai'de gecen hikayeler de yazsa ya da lars von trier gibi yersiz yurtsuz, bir tiyatro sahnesi gibi mekanlarda unutulmayan filmler ceken trier gibi romanlar yazsa, yine orhan pamuk olur. e bu adamların, nereli oldukları sorulunca, türkiye dogumluyum dediklerinde de, bizler gurur duyabiliriz ancak.

lafın kısası, bu isimler, hiç zorunda olmamalarına ragmen herkesin cok sahiplendigi bu topraklardan söylüyorlar, kalkıyor beyefendi, hic okumamıs, dinlemememiş, ( hrant dink'i öldüren katil hic dink okumus muydu sizce?) "ermeni dölü" diyor sanatcılara hitaben. sanattan haberi olmayana, sanatcıyı küstürmemek gerek, falan zaten demeyecegim ama olmuyor usta olmuyor!

bülent hanım cıktı da, sükür orhan pamuk da say da bir nefes aldılar, kaldı ki, hiç umurlarında da olmaz aslında. "kars'ta kitapları yakılıyorsa yakılır, onlar zaten kore'de okunmuyorlar mıdır?"

bir ülkenin, hele de sanattan ciddi anlamda habersiz ya da uzak kalmıs ya da -herkes diyor biz de diyelim- sanata uzak bırakılmış bir ülkenin, milletin bu kadar sanatcıyla, sanatcısıyla ugrasması cok ama cok garip.

bir saplantı mı bu ne psikolog arkadaslarım? yoksa kompleks mi ya da sadece tesadüf mü?

herkese benden cay!
axes of evil derler adına, türkçesi şer üçgenidir. bunları da öyle görürler.