bugün

https://www.youtube.com/watch?v=SEbsNaWA7-I
kaldı işte; çayımız bardakta..
çocukluğumuz sokaklarda..
mutluluğumuz kursağımızda..
sevdiklerimiz uzaklarda..
gülüşlerimiz fotoğraflarda...

Nazım Hikmet Ran
Abdullah Palaz hayat hikayesini şöyle özetliyordu: '4 kez idam yedim, 740 yıl hapis kestiler. 48 yıl 38 ayrı cezaevinde hapis yattım. Ben Abdullah Dayıyım, baba değilim.'

'Antep Canavarı' olan meşhur lakabını 15 kişinin katili olarak Konya Cezaevi'ne girdiğinde aldı. Yeni gelen mahkumların sevilmediğini ve onlara bir göz dağı verilmesi gerektiğini düşünerek kendi gibi Antepli 7 yoldaşıyla bir plan kurup, gardiyanlardan temin ettikleri bıçaklarla bir gece diğer efelerin koğuşunu basıp öldürmeyecek darbelerle yaralayıp Konya'daki ilk vukuatına imza attı.

Ardından gelsin Afyon Cezaevi'ne sürgün.. Orada da aynı şekilde 'parmak hesabı' ile gözdağı vermek için koğuş bastılar ama bu defa bir fark vardı. Parmak hesabını biraz kaçırıp birinin ölümüne neden olmuşlardı. Bir gece zincirde tutulduktan sonra oradan da Bursa'ya sürgündeydi sıra.

Bursa aralarında en zoruydu. Gittikleri gün boğazlarına kadar gelen dışkı dolu bir kanalizasyona kapatıldılar arkadaşlarıyla. Bu da onlara gözdağıydı. Abdullah Palaz 1.90 boyunda olduğu için pislik en fazla koltuk altına kadar geliyordu fakat boyu daha kısa arkadaşlarından pisliği yutmak zorunda kalanlar bile vardı. Burada 8 saat tutulduktan sonra çıktıklarında üstlerine tutulan azıcık suyla koğuşlarına gönderildiler. 3 arkadaşı hayatını kaybetti. Burada onlara yardım eden tek kişi vardı; Nazım Hikmet. Getirdiği suyla temizlenmelerine biraz da olsa yardımcı oldu, sigarasını paylaştı. Daha sonra Abdullah Palaz Nazım Hikmetle aynı koğuşta kalırsa olay çıkarmayacağına dair söz verdi ve istediği oldu.

Nazım Hikmetin yanından alınmasıyla tutacak bir söz kalmadı ve olaylar yeniden başladı. Feriköylü ibrahim isimli cezaevi kabadayısını vurunca, Sinop Cezaevi'ne gönderildiler. 1991 yılında Şartlı Salıverme Yasası'yla tahliye olan Abdullah Palaz dokuz ay sonra hayatını kaybettiğinde bildiği, ezberlediği tek şiir Nazım Hikmet'in şiiriydi.
Yumdum gözlerimi
Karanlıkta sen varsın
Karanlıkta sırtüstü yatıyorsun
Karanlıkta bir altın üçgendir alnın ve bileklerin

Yumulu göz kapaklarımın içindesin sevdiceğim
Yumulu göz kapaklarımın içinde şarkılar
Şimdi orda herşey seninle başlıyor
Şimdi orda hiçbir şey yok senden önceme ait
Ve sana ait olmayan.
(bkz: vatan haini) damgasını yemişti bir ara halende belki öyledir kendisimi öyle diyordu bilmedim .
beni o limana çıkaramazsın...

https://www.youtube.com/w...3XVH3AM2_TITDtPaoU-80Ob66
O şimdi ne yapıyor
şu anda şimdi, şimdi?
Evde mi, sokakta mı,
çalışıyor mu, uzanmış mı, ayakta mı?
Kolunu kaldırmış olabilir,
- hey gülüm,
beyaz, kalın bileğini nasıl da çırçıplak eder bu hareketi!...-

O şimdi ne yapıyor,
şu anda, şimdi, şimdi?
Belki dizinde bir kedi yavrusu var,
okşuyor.
Belki de yürüyordur, adımını atmak üzredir,
- her kara günümde onu bana tıpış tıpış getiren
sevgili, canımın içi ayaklar!...-
Ve ne düşünüyor
beni mi?
Yoksa
ne bileyim
fasulyanın neden bir türlü pişmediğini mi?
Yahut, insanların çoğunun
neden böyle bedbaht olduğunu mu?

O şimdi ne düşünüyor,
şu anda, şimdi, şimdi?...
hürriyet gazetesi internet haberinde sunay akın ın çok güzel bir paylaşımı var :

kız kulesi olmasaydı, nazım hikmet de olmayacaktı diye .

şöyle bir anlatımı mevcuttur:

1827 yılında almanya'nın brandenburg kentinde karl adında bir çocuk dünyaya gelir. babası müzik öğretmeni olan karl, aile içinde baş gösteren huzursuzluklardan dolayı bir fransız yetimhanesine gönderilir. daha sonra gemilerde miço olarak çalışır. hamburg'tan kalkan bir gemiyle istanbul'a giderken henüz 12 yaşındadır.

gemi istanbul'a geldiğinde denize atlayan karl, kız kulesi'ne yüzerek kaçar.

kendisini kurtaran kız kulesi'nin bekçisine gemiye geri dönmek istemediğini söyler. iki ülke arasında küçük bir politik sorun yaşanır. ama osmanlı sadrazamı ali paşa sorunu çözer ve karl'ı korumasına alır. karl, mehmet ali adını alır. mehmet ali, kırım, bosna ve karadağ savaşlarından sonra 2. abdülhamit döneminde paşa unvanını alır. mehmet ali paşa, 1878 yılında imzalanan berlin antlaşması'nda osmanlı'yı temsil eden üç kişiden biri olur.

almanca, fransızca, yunanca, farsça ve arapça dillerinde şiirler yazan mehmet ali paşa'nın dört kızı olur. paşa'nın leyla adındaki kızının da bir kızı olur; celile.

celile bir erkek çocuk doğurur: şair nâzım hikmet!

görüldüğü gibi karl'dan nazım'a uzanan hikâyenin gösterdiği gibi, kız kulesi'nin her zaman hikâyeleri vardır. eğer kız kulesi karl'ı kurtarmasaydı, nazım olmayacaktı. (sunay akın)

http://www.hurriyet.com.t...idget_id=5580713639501482
senin adını
kol saatimin kayışına
tırnağımla kazıdım.
malum ya, bulunduğum yerde
ne sapı sedefli bir çakı var,
(bizlere alat-ı katia
verilmez),
ne de başı bulutlarda bir çınar.
belki avluda bir ağaç bulunur
ama
gökyüzünü başımın üstünde
görmek
bana yasak…
Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey…
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum…
zamanin en vatanseverlerinden olmasina ragmen, hain damgasi yiyip surgun edilen degerini bilemediklerimizin arasina ismini yazdirmis kisidir.

Soyleyin bana bu siiri yazan nasil "vatan haini" olur?

Memleketim, memleketim, memleketim,
ne kasketim kaldı senin ora işi
ne yollarını taşımış ayakkabım,
son mintanım da sırtımda paralandı çoktan,
şile bezindendi.
Sen şimdi yalnız saçımın akında,
enfarktinda yüreğimin,
alnımın çizgilerindesin memleketim,
memleketim,
memleketim..
"yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür, ve bir orman gibi kardeşçesine..." demiş insan.
saman sarısı

ve işte Kırakof şehrinde Kapris Barı
vakıt hızla ilerliyor gece yarılarına yaklaşıyoruz
ayrılık masanın üstündeydi kahve bardağınla limonatamın arasında
onu oraya sen koydun
bir taş kuyunun dibindeki suydu
bakıyorum eğilip
bir koca kişi gülümsüyor bir buluta belli belirsiz
sesleniyorum
seni yitirmiş geri dönüyor sesimin yankıları
ayrılık masanın üstündeydi cıgara paketinde
gözlüklü garson getirdi onu ama sen ısmarladın
kıvrılan bir dumandı gözlerinin içinde senin
cıgaranın ucunda senin
ve hoşça kal demeğe hazır olan avucunda
ayrılık masanın üstünde dirseğini dayadığın yerdeydi
aklından geçenlerdeydi ayrılık
benden gizlediklerinde gizlemediklerinde
ayrılık rahatlığındaydı senin
senin güvenindeydi bana
büyük korkundaydı ayrılık
birdenbire kapın açılır gibi sevdalanmak birilerine ansızın
oysa beni seviyorsun ama bunun farkında değilsin
ayrılık bunu farketmeyişindeydi senin
Hani aşk bir kez yaşanırdı.
Şairin yaşadığı aşklar dillere destan ve her biri için yazılan şiirler o kadar aşk ki.
Kime neye inanalım şimdi biz*
http://hayalkahvem.blogsp...k-oldugu-kadnlar.html?m=1
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.
Ceylanı kurtardım avcının elinden
ama daha baygın yatar ayılamadı.
Kopardım portakalı dalından
ama kabuğu soyulamadı.
Oldum yıldızlarla haşır neşir
ama sayısı bir tamam sayılamadı.
Kuyudan çektim suyu
ama bardaklara konulamadı.
Güller dizildi tepsiye
ama taştan fincan oyulamadı.
Sevdalara doyulamadı.
Giderayak işlerim var bitirilecek,
giderayak.

şiirin ve alttaki sözün sahibi üstad;

Aşk, bazen gitmekle kalmak arasında verdiğin en büyük savaştır. Sevmeyenin aklı, gerçekten sevenin kalbi kazanır bu savaşı.
Üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan
onlar olan değil olmasını istediklerimdi aramızda
onlar ulaşılmaz dallarında duran hasretimdi
onlar susuzluğumdu düşlerimin kuyusundan çekilmiş
ışığa çizdiğim resimlerdi onlar.

Üstümüze yazdıklarımın doğru hepsi
güzelliğin
yani bir yemiş sepeti yahut kır sofrası
sensizliğim
yani şehrin son köşesinde son sokak feneri oluşum
kıskanışım seni
yani gözü bağlı koşuşum geceleyin trenlerin arasında
bahtiyarlığım
yani bentlerini yıkıp akan güneşli ırmak.
Üstümüze yazdıklarımın hepsi yalan
üstümüze yazdıklarımın doğru hepsi.”
SEViYORUM SENi

Seviyorum seni
ekmeği tuza banıp yer gibi
Geceleyin ateşler içinde uyanarak
ağzımı dayayıp musluğa su içer gibi
Ağır posta paketini
neyin nesi belirsiz
telaşlı, sevinçli, kuşkulu açar gibi
Seviyorum seni
denizi ilk defa uçakla geçer gibi
istanbul'da yumuşacık kararırken ortalık
içimde kımıldayan birşeyler gibi
Seviyorum seni
Yaşıyoruz çok şükür der gibi..
Sana gelince...
Ne ben Sezarım,
Ne de sen Brütüssün...
Ne ben sana kızarım
ne de zatın zahmet edip bana küssün..
Artık seninle biz,
düşman bile değiliz..
N.Hikmet - 1933
Anladım ki sende herkes gibisin.
türkiye'yi satıp stalin'e tapan atatürk'ün ülkeden kovduğu bir vatan haini. bugün belli çevrelerce çok sevilmetedir sebebi vatanı satmasından kaynaklanır. chp'lilerde çok sever ama mezarını türkiye'ye ak parti getirmiştir.
"Arkadaşlık ağaca benzer. Kurudu mu bir daha yeşermez..!"

-Nazım Hikmet.
hoş geldin!
kesilmiş bir kol gibi
omuz basımızdaydı boşluğun...

hoş geldin!
ayrılık uzun surdu.
özledik.
gözledik...

hoş geldin!
biz
bıraktığın gibiyiz.
ustalaştık biraz daha
tası kırmakta
dostu düşmandan ayırmakta...

hoş geldin.
yerin hazır.

hoş geldin.
dinleyip diyecek çok
fakat uzun söze vaktimiz yok.
yürüyelim...
"içimde kıyametler kopsa da, ben baharıyım yarınlarımın. Çiçek açarım her kışın ardından."
Mutlu olmak için büyük nedenlere gerek yok.
Cebimde 75 kuruşum var
Hava da bahar...
Soyadı Borzecki'dir.