bugün

Büyük besteci Ahmet Adnan Saygun," Türkiye'de müzik üzerine yıllardır kavga yapıldığını " belirterek özet olarak şunları söyler :Öyleki Kültür Bakanlığı,Milli Eğitim Bakanlığı,Devlet Planlama Teşkilatı ve hatta komik ama Türk Standartlar Enstütüsü bile devreye girmiş,çağdaş Türk müziğinin nasıl olması gerektiğini tartışmışlar.

Hakikaten Türk Stardartları Enstüsüsü bu tartışmada devreye girmişse burası zurnanın zırt dediği alandır.

Devletin Türk müziği üzerine kafa yormasını anlarım.Çünkü müzik bir milletin kültürünün en zinde,en canlı alanıdır.Müzik, kültürü hem inşa eder,hem de yaşatır.Hatta bazen olumsuz tesirler de yapar.

Müziğin kavga alanı olması da normaldir.

Çünkü müzik aynı zamanda siyasidir.

insanlık alemiyle yaşıt olan müzikal çalışmalar sadece oyun ya da eğlendirme amacıyla değil siyasi otoriteyi pekiştirme gayesiyle de varlığını sürdürür.Dede Korkut'un Oğuzlar üzerinde ki tesiri," Oğuzun tamam bilicisi " olma keyfiyeti bizi düşündürmeli.

Son zamanlarda müzik üzerine kavga dendi mi akla hemencecik Fazıl Say gelmektedir.

Piyanoda harikalar yaratan Fazıl Say'ın sanat sosyolojisi çerçevesindeki sözleri kabul edilebilir değildir.Hatta sözleriyle sevmediği ve sürekli eleştirdiği AKP'nin değirmenine su taşımaktadır.Fazıl Say'ın temsil ettiği müzikal kültür ümanist- tefekkürden çıkan,Milli şef zamanının müzik-kültür anlayışını temsil eden bir atmosfere yaslanmaktadır.Bu sebeple " Nazım Hikmet Oratoryosu " yapmakta,zamanımızın ' Nurullah Ataç'ı gibi hareket etmektedir.Nurullah Ataç, ismet inönü'lü yılların en önemli kültür simalarındandır.Cumhuriyetin milli-Türkçü aksını Latin-Grek coğrafyasına çekmeye çalışan Ataç milli olan herşeyi eleştirmekte,miliyetçilere sataşıp durmaktadır.Bu isimlerden biri de merhum Yahya Kemal'dir.Bir gün büyük şaire kendisini Ataç'ın eleştirdiğini söylerler.O da sorar " Bu Nurullah Ataç kaç yaşındadır ? "," 44 yaşında " derler." Bu yaşa gelmiş bir eseri yok,otursun eser üretsin,boş konuşmasın " diye cevap verir.

Müzik sosyal bir vakıadır.Hayatımızın içindedir,milleti millet yapan değer yargılarından ilham alır,insandan topluma yayılan bir duygusal etki alanı vardır.Kendisini seçkin makamında görenler,okumuş,yazmış insanlar müzik hakkında kestirme ifadelerde bulunamazlar.Yani Fazıl Say'ın yaptığı gibi " arabesk dinlemek vatan hainliğidir " demezler.Bu tip sözler ne gerçeği yansıtır ne de ilmi.Çünkü müzik toplumsal bir meşgale,saha,unsur olduğu için aynı zamanda sosyolojik temelde incelenmelidir.Fazıl Say'ın müziğe ılımlı bir psikolojiyle bakma altsyapısı vardır.Ünlü müzikolog Ahmet Say'ın oğludur ve temsil ettiği sol değerler az çok kavramlara aşinadır.CHP'sinin müzikal temsilcisi gibi AKP'ye eleştri getirmesi ne CHP'ye yaramakta,ne de AKP hakkında toplumu bilgilendirme görevi ifa etmektedir.Aksine kullandığı her söz,sarfettiği her lafız hem AKP'nin ekmeğine yağ sürmekte,hem de Nihat Doğan gibi filozoflara (!) mikrofon uzatılmasına sebep olmaktadır.

Fazıl Say,vatan kelimesini ağzına almaktadır ama vatanın bölünmez bütünlüğü hassasiyetini taşıyan bir eseri yoktur.Otuz yılda bir tümen şehit veren Mehmetçik için bir senfoni yazmayan ama " Nazım Hikmet Oratoryosu " besteleyen Fazıl Say,hakikaten kıvanç duyulası yeteneğini biraz da " vatan " mefhumuna yöneltmelidir. Önünde örnek çoktur.Yazımızın başında andığımız Adnan Saygun,Atatürk'ün isteği ile " Kurt ile Aslan"ın hikayesini içeren " Özsoy " operasını yazdığında henüz 27 yaşındadır.Milli kültür ile müzik arasındaki ilişkiyi anlatan " Türk Pentatonizmi " araştırması bugün bile hiç bir müzisyenin hafsalasının alacağı bir çalışma değildir.Atatürk'ün tavsiyesi ile Türk müziğinin temellerini anlattığı bu rapor CHP 'li Fazıl Say'ın da AKP'nin kültür bakanı Ertuğrul Günay'ın da kabul etmekte zorlanacağı Türkçü karaktere sahiptir.Adnan Saygun'da CHP'lidir.Milli Şef'in halkevinin sanat direktörüdür.iktidara yakındır yani..Ama halkının değerleri ile iç içedir.Fakat " Yunus Emre Oratoryosu " mistik düşüncelere hizmet etmektedir diye Hasan Ali Yücel tarafından üç yıl cezalandırılır.Behçet Kemal Çağlar'ın mecliste yaptığı bir konuşma üzerine inönü'nün haberi olur ve sahnelenir.

Sanat adamının halkın duygusal talepleriyle kavgası olmaz.Aydınlar süreci eleştirebilirler ama üslupları keskin değil tesir edici olmalıdır.Sanatçılar hayata dokunmayı severler.

Sanat artık sadece sanat değildir.Sanat adamları en az siyasiler kadar halkın görüş alanındadırlar.Yani post-modern süreç sanatçıyı yeniden " oğuzun tamam bilicisi " noktasına getirmiştir.Bugün beklenen ,sanatçıların o keyfiyete,o yeterliliğe,o mesuliyete sahip olmasıdır.Ayrıca siyasilerinde sanatı,sadece sanatçıların meşgale alanı olarak görmemeleri, " eserlerini icra etsinler biz de sempatimizi esirgemeyelim ama işimize karışmasınlar "şeklinde düşünmemeleri gerekmektedir.

Madem ki müzik sosyolojik bir vakıadır,siyaseti de olacaktır.Her siyasetçinin bu gerçeği göz önünde bulundurması politik bir zarurettir.

işe,yetkin bir sanat danışmanı edinerek başlamaları gerekir.Zira Konfiçyüs,bir milleti değiştirmek istiyorsanız müzikten başlayın ,dese de kaç liderin siyasi danışmanı olduğu kadar sanat danışmanı vardır ,merak etmekteyim.

Müzik kültürdür.
Kitabını yazdım.
Bu böyledir.

ahmet şafak

kaynak: http://www.ortadogugazetesi.net/makale.php?id=12030
güncel Önemli Başlıklar