bugün

kahveye gidiyorum bakıyorum elemanlar okeye dönerken aynı muhabbet; bakkala giriyorum ayağımda 39 numara tuvalet terliği, bakıyorum yine varoluştan laf açılmış, "ooof" diyorum içimden, "bu sıkıcı tekdüzelikten sıkılmadınız mı bayım?". Bakkaldan çıkarken bi de fotomaç aliyim diyorum dönüp bikaç penny bırakıyorum satıcıya, otelime doğru giderken bundan vazgeçip bi cafede oturup kahvemi içmek istiyorum. Derken salim abinin kahvede buluyorum kendimi, köşede cam kenarında bir masada oturuyorum. "salim abi bi çay ver" diyorum. bu anda: "salim? Bu ne lan, başka isim bulamadın mı, nesi komik ki bunun? Lan komik bi isim bile bulamıyon, nereye komik yazı yazacan sen." diye kızıyorum kendime; "ama salime ayıb olur olm, o kadar cigara otlandık, taşak oğlanına çevirdik her muhabbette, maymuna döndü herif sayende, sesini çıkardı mı? Nankör!" diyor bu sefer de, o alicenap, necip yanım. "Tamam o kadar da şey yapmayın abi adamı" diyo bu sefer, nerden çıktığını bilemediğim yanım. ilk yanım da cevaben "lan sikicem şeyini. Ney amına koyim, ney. Ne bu samimi ağızlar mına koduum? iki beğenilince, gülününce yazına, hemen şımarıklık he mi. şeymiş? Siktir lan. Sonra da her yanından zeka fışkıran gençler "iki kelimesinden biri şey olan insan" diye başlık açar, ayar manyağı yapar seni. Sana söyliyim hiiiç de sevimli gelmiyon lan bana öyle şey yaptıkça. (Hay sokucam şeyinize, lan bi susun! O ayar peşinde, bu sevimli yazı peşinde; ömrümü yediniz, tiksindirdiniz lan kendinizden.). Neyse ki bu kişilik bunalımıma son verip "salim"de karar kıldıktan sonra kapının önündeki simitçiden de bi simit istiyorum bu arada, "haydiii gievreeek simiiiit" telkinlerine güvenerek bir an.. biraz sonra önümde fener sayfası açılmış bi fotomaç, yanda bi ağız ısırığıyla gievrek simit, tavşan kanı çayla, salim abinin kahvesinde oturduğumu farkederek, "lan napıyorum ben mınıskiyim? Gidiyim eve bi porno izliyim, hazır annemler de günde. Akşama da yaprak dökümü var. ooh." diyip topuk.. (tutarsız cibiliyetini ziktiğim)

Bu batailleden, dalinin çizgisinden daha sürreel kısa öyküden kasten, ortalama bi türk gencinin hayattan alabileceği haz üzerinde yumuşak dokunuşlarla test etme çabasıyla vardığım sonuca götürmek istedim genç dimağları: yaşamda bulmak üzere bi haz için yola çıktığında, gittiğinin hiçbir yola çıkmayacağı aşikar. Belki erasmus gibi işi deliliğe, ibneliğie vurup, gırgırına yaşamak gerenk mayk dediğim sonucu da çıkabilir; aman çıkmasın, bu en çarpık yoldur kanatimce(bunun ayrıca bi yazı olabilecek mevzu olmasının yanında, şu naçiz parantezimin arasında acuk değineyim: burda dikkate alınması gereken nokta, geçmişe dönüp hayat üzerine yaşadığın hazlara bi göz gezdirmek olur. Bilinçli bi yaşam dahilinde aldığın keyfin, bilinçli olarak yaşıyor oluşun bir kıymeti harbiyesi olacağını garanti ederim. Kim hayata hep çocuk habersizliğiyle bakmak ister?). Hayata elbette bi bilinçle bakman gerektiğini belirterek, haz elde etmek üzere koşul yaratma amacının pek boş olacağını söylüyorum. Biraz kaderciliğe kaçmış olabilir diskurum, fekat alınacak hazzın nerden geleceğeni bilmeyeceğin gerçeğiyle yüzleştiğinde, arayışın boşuna olduğunu sen de anlayaksın. Benim demem o ki, hayatı, mutluluğu aramadan geçirmek, amma velakin sefil ömrüne bi aralık dönüp bakarak değer biçmek dahlinde yaşamayı düstur edinmeli. Ama yanlış da olabileceğeni bilmeli bunun.(o apayrı bi başlık mevzuu)