bugün

metroda karşılaşılan, kiminde vakadan genellemeye gidebileceğimiz kiminde ise sadece o vaka kahramanı muhteremin sahnelediği manzaralardır. ankarayda ve ankara metrosunda da bu tip manzaralar vardır elbbette:

-metroyu defalarca kullandığı her halinden belli olan nitelikli vatandaşın, bu tecrübesine rağmen metronun her kalkışında sabit duramayıp sağına soluna çarması, akabinde hemen toparlanıp hiçbir şey olmamış gibi bi tavır takınması, bir dahaki durakta macerasına kaldığı yerden devam etmesi ve 3-4 kişinin ayağını haşat ederek gelişimini tamamlaması,

-metro sürücüsünün veya istasyon amirinin, imam aksanıyla konuşarak hayat verdikleri anonslar, çoğu zaman dediklerinin anlaşılmaması ve 'kadrolaşmanın daha ötesi yok' diye düşündürmesi,

-orta yaşın hemen üzerindeki amcanın kapı kapanma sinyalini duymasına rağmen; kanımca, incecik-tığ gibi olduğu gençlik dönemlerini hatırlayarak, anlayamadığım bir özgüvenle kendini içeri atması; ancak geçen yılların yılların pis pis sırıtıp kendidi göstermek istercesine montunu iki kapının arasına sıkıştırması ve kapıların tekrar açılması; sürecin devamında (eğer amcam şanslı günündeyse) tüm yolcuları zan altında bırakan ve alelacele konuşan ses kaydının verildiği anonsun duyulması..
yok eğer şanssızsa,zaten öncesinde başka birseye sinirlenmiş metro sürücüsünün o hacı şivesiyle dillendirdiği 'sinyal sesini duyuyorsun niye binmeye çalışıyosun arkadaşım' fırçasına maruz kalması..
öğrencilerin dışında herkesin acelesinin olması herkesin alışık olduğu manzaralardandır.

bi de yürüyen merdivende yürüyenlerle yürümeyenler arasındaki dinmek bilmeyen sürtüşme var;

-ya kardeşim madem yürümeyeceksin sağa çekilsene..

+ne sağı yaa, otoban mı burası? hem ben senin kardeşin değilim, benzettin galiba.

-otoban değilse, çınar altı da değil. bişeye benzetememiştim ama şimdi benzeticem seni.
tehlikeli olmasına rağmen, sarı çizginin üstünde duran bir kaç insan görürsünüz mutlaka.