bugün

istanbul anarşi insiyatifinin, medya çalışanlarına yaptığı duyurudur.

--spoiler--
MEDYANIN MÜLKSÜZLERiNE ÇAĞRIMIZDIR: BIRAK GEL, EKMEĞiMiZi PAYLAŞALIM
Hasan Ferit öldü duydun mu? On sekiz yaşındaydı, haberin var mı? Yoksa Ethem gibi, Abdullah gibi onun da mı haberi gelmedi oralara? Ama sen biliyorsun aslında hepsini. Ali ismail’in nasıl vurulduğunu, arkasından anasının göz pınarlarının nasıl kuruduğunu, Medeni’yi sırtından vuranı ve anasının aslında bin karakolun bastıramayacağı öfkesi, bin oğlun ve kızın dindiremeyeceği sızısıyla nasıl yaşamaya çalıştığını… Sen biliyorsun, Hasan Ferit’in bedeninin hâlâ zorbalığın hedefi olduğunu. Evet; yaşam alanını devletin çetelerine karşı savunurken düşen Hasan Ferit.

Biliyorsun; çünkü Hasan Ferit’te senin kadar, bizim kadar, Mehmet kadar, Ahmet kadar hepimiz kadar gençti, hepimiz kadar mülksüzdü ve hepimiz kadar yaşama hakkı vardı bu zorbalığın değirmenine dönen yeryüzünde. Sen biliyorsun… Sen; Ethem can çekişirken yayınlanan belgeseller esnasında kurgu odasında oturan… Sen; “Ethem’i eylemcilerin attığı taş öldürdü.” diyen yüzsüzlerin haberini hazırlayan… Sen; Ali ismail arkasında acılı bir tebessüm bırakıp giderken ilk mikrofonu valiye uzatan… Sen; hayata dair gerçek olanı yalana çıkarma egzersizlerinin yapıldığı o gazete ve televizyon binalarının katlarında fotokopi çeken… Sen; tüm mülksüzlüğün ve tüm yalnızlığınla yalanın aracısı olan sen ilk günden beri her şeyi biliyorsun.

Peki neden? Hasan Ferit’in cansız bedeni bile tutsak edilmişken neden bu kadar görmezden gelmen? Hiç uzaklara gitme, kendini koy o tabutun içine ve anneni düşün. Sevgilini, çocuğunu, arkadaşlarını düşün. Ve birilerinin senin en savunmasız hâlini bile toprağından ayrı düşürdüklerini düşün. Ne denir mesela şimdi Hasan’ın annesine? “Bizi de oğlun bil, kızın bil” desek -ki bilir, oğlu kadar oğul, kızı kadar kızı bilir- bilir de soğumaz yüreği sen de bunu bil. Bir de şunu söyle: Sen bunca görmezlikle, sana zulmün bayrağına yükseğe çıkarmanı emredenlerin önünde el pençe durmakla ve hayatını “özgürlük” diyenlerin acıları üzerine kurduktan sonra nasıl dokunabiliyorsun sevdiğine? Nasıl okşayabiliyorsun çocuğunun saçlarını? Nasıl yatabiliyorsun annenin dizine? Yoksa onlara da mı yalan söylüyorsun?

Zannetme ki düşman ilan ettik biz seni. Etmedik! Sen sorduğumuz sorulara kendince türlü cevaplar üretip kendine bile yalan söylemeye kalkıyorsan başka… Yok, eğer zor geliyorsa sana da bununla yaşamak kurtul o zordan. Varsın bir gün ünlü bir haberci olma…

Varsın o plazalarda afili bir odan olmasın… Varsın bir gazetede gülen bir fotoğrafının altında yazıların çıkmasın. Varsın her ay para yüklü bir banka hesabın olmasın… Diyorsan ki bunlar değil benim derdim, “ben sokakta kalırım çalışmazsam” korkma; emin ol Abdullah’ın anası belki de oğlunun kokusu çekip gitmesin diye tozuna dokunmadığı oğlunun odasında yatırır seni. Emin ol Hasan’ın korurken vurulduğu mahallede bir göz ayrılır sana… Emin ol hepimizin sığıştığı evlerde bir döşek düşer sana… Diyorsan ki “çoluğum çocuğum var” korkma; her çocuk herkesindir buralarda, her göz her çocuğu sakınır rüzgârdan bile… Yani ki diyorsan “aç kalırım”, korkma; ekmek dediğin paylaşılmak içindir bizde. Şimdi halaylar çekiliyor Hasan Ferit için bir ateşin başında. Şimdi bir türkü büyüyor dilden dile…

Sen de gel… şu an, şu dakika görmezden gelmeyi bırak. insanları ve hayvanları yarışma programlarında tutsak eden, mülksüzleri dizilerdeki zengin hayatlarla kandıran, haber diye devletin emirlerini yağdıran, sayfa sayfa yalan düzen bu hiyerarşinin efendilerinin gözü kulağı olmaktan vazgeç. Salyaları aka aka iktidarın peşinde koşanlardan ve onların yalanlarından kurtul… Şu üç günlük dünyada hayatını bir yalanın üzerine kurma. Emin ol; hep birlikte özgürleşeceğiz.
Sen de korkma gel; ekmeğimizi paylaşalım.

iSTANBUL ANARŞi iNiSiYATiFi
--spoiler--

http://anarsistplatform.o.../04/anarsistlerden-cagri/
güncel Önemli Başlıklar