bugün
- victor osimhen9
- jose mourinho21
- bik bik'in mutfağına konuk olmak15
- mert hakan yandaş12
- sari renkli seker13
- sudekiray14
- eve çağıran erko24
- bimde çalışanda akıl var mı17
- metin arolat46
- 21 eylül 2024 fenerbahçe galatasaray maçı109
- fenerbahçe taraftarı31
- anın görüntüsü28
- ismail kartal9
- the crying one9
- okan buruk19
- fenerbahçe nasıl kurtulur10
- sözlükte nefret ettiğiniz yazarlar ve sebepleri18
- gabriel sara'ya 19 milyon veren mallar9
- 21 eylül 2024 fenerbahçe'ye verilen penaltı12
- fenerbahçe9
- siber güvenlik başkanlığı10
- arkadaşlar sizce bu bana yakışır mı12
- sözlük erkeklerinin arabaları10
- seks kasedinizi yaymakla tehdit edilse naparsınız10
- herkes uyudu mu8
- aranızda medyum olan var mı13
- narin güran18
- fb gs'yi yensin götüme rakı şişesi sokarım8
- cumartesi gecesi fenerli yazarlar kucağa oturacak8
- b'u r c u24
- neden sürekli kabız oluyorum17
- ya tarkan da ölürse10
- fenerbahçe galatasaray derbi sonucu ne olur15
- amca diyen kasiyer kız8
- otobüste uyuyamamak8
- bugün bir değişiklik yapalım bilgi entrysi girelim25
- kocam ol diyen kadın9
- bel çevreniz kaç cm12
- hangi sözlük kızıyla ne yapmak isterdin22
- nickli başlık açanlar kucağa alınacak12
- sağ yan ağrıması8
- hasta olsam geçmiş olsun der misiniz9
- bursa da başı açık öğretmen istmeyen okul müdürü19
- geçmiş olsun menuet13
- arkadaşlar beni neden insta'dan takip etmiyorsunuz12
- arkadaşlar cumaya neden gelmediniz11
- notaların cinsel ilişkiye girmesi10
- derbi sonrası mourinho'nun istifaya davet edilmesi11
- zafer partisi8
- uludağ sözlük discord grubu12
Bir vapur gidiyordu okyanus gecesinde. Vapurun ışıkları suların karanlığını eritemeden sulara vuruyordu. Karanlıkların içinde kaybolan karanlıklar, gökle denizi aynı karanlıkların içinde birleştirerek, sonsuz karanlıklara doğru uzanıyordu.
Bir tek adam vardı vapurun içinde... Ne kaptan, ne çarkçı, ne doktor, ne aşçı, ne çımacı...
***
Vapur kendiliğinden gidiyordu. Adam bacanın dibine oturmuş; gemiden yansıyan ışıkların, okyanus gecesinden süzülen karanlıklarla oynaşan aydınlığında, maskeler yapıyordu.
***
Alnı bir düşünce çilesiyle azıcık kırışmış, bakışları derinlerde, solgun yüzlü bir bilge maskesi...
***
Kaşları kartal kanadı gibi, gözleri keskin, dudak çizgileri gerilmiş bir yiğit maskesi...
***
Uzun saçlı, evcil bir güvercin sevimliliğinde, çekici bir gülücükle bakan âşık kadın maskesi...
***
Geniş alnı, kemerli burnu, kemikleri belirgin çenesiyle her acıya ortak, her neşeye yandaş, iyi ve kötü gününde sımsıkı yanında bir dost maskesi...
***
Vapur hızla gidiyordu karanlıklar ortasında...
Adam sırtını dayamış bacaya, durmadan maskeler kesiyordu.
***
Masum çocuk maskeleri...
***
Yürekten gülüşlü kardeş maskeleri...
***
Yüzüne doğruluğun arılığı sinmiş, erdemli kişi maskeleri...
Dalgaların köpükleri, bin başlı ejderlerin açılmış dişleri gibi saldırıp sarılıyordu gemiye...
***
Gemide hiç kimse yoktu. Sadece bir tek o adam vardı... Maskeler yapan adam...
Ve bir de...
Bir de, salonlara oturmuş mangal maşaları, süpürge sopaları, elbise askıları, bostan kazıkları, dış kapı mandalları, davul kayışları, dümbelek derileri, ayı postları, öküz boynuzları vardı.
***
Adam bazen ayağa kalkıp aşağıya iniyor, bir bostan kazığıyla tekrar yukarı çıkıyordu...
Bir dostluk maskesi takıyordu kazığın üstüne...
Kazık, üstündeki maskeyle her acıya ortak, her neşeye yandaş bir dost oluyordu.
***
Sonra adam aşağıdan bir mangal maşası çıkarıyordu.
Onun da üstüne, seven kadın maskesini takıyordu. Ve konuşuyordu onunla:
- Seni ne kadar severim bilemezsin...
Karanlıkların içinde kaybolan karanlıklardan esen rüzgârla, kıpırdayıp duruyordu maske...
Bazen çenesi azıcık öne savruluyor, altındaki mangal maşası, bir görünüp bir kayboluyordu...
Adam eliyle düzeltiyordu maskeyi, altındaki mangal maşası görünmesin, diye...
***
Sonra yine salonlardan birine, yahut bir kamaraya iniyor; bir öküz boynuzu çıkartıyordu yukarı...
Onun da üstüne bir bilge maskesi takıyordu. Onunla da konuşuyordu:
- Yaşam sence nedir?
Öküz boynuzu, üstündeki maskeyle öyle düşünüyordu.
***
Dümbelek derilerinin üstüne yiğit maskelerini; dış kapı mandallarının üstüne kardeş maskelerini; süpürge sopalarının üstüne erdemli kişi maskelerini koyuyordu...
***
Ve karanlık okyanus gecesinin içinde, nereye gittiği bilinmeyen vapurda; adam, sırtını bacaya dayamış, karşısında kendi yapıp taktığı maskeleriyle, bir garip karnaval yaşıyordu.
Rüzgâr, maskeleri oynattıkça ve dümbelek derileri, öküz boynuzları, süpürge sopaları ortaya çıktıkça; adam eliyle hepsini tek tek düzeltiyordu.
içten içe, eliyle yapıp taktığı maskelere, azıcık da inanıyordu galiba...
Dost desen dost; aşk desen aşk; kardeş desen kardeş; hepsi sıralanmış duruyordu karşısında...
***
Dalgalar gitgide kabarıyordu. Rüzgâr sertleşiyordu.
Vapurun nereye gittiği belli değildi... Çünkü ne kalktığı bir limanı vardı vapurun, ne de varacağı bir limanı... Işıklarını yakmış öyle gidiyordu.
***
Bacanın dibindeki adam da, sertleşen rüzgârla uçuşarak oraya buraya dağılan maskelerini toplamaya uğraşıyordu.
Süpürge sopası, mangal maşası, dış kapı mandalı, öküz boynuzu, sağa sola yuvarlanıyorlardı.
Adam toplayabildiği maskeleri elinde; uçuşan saçlarıyla okyanus gecesinin ortasında, önünde birbirine çarparak yuvarlanan maşaya, mandala, boynuza bakıyordu.
cetin altan
Bir tek adam vardı vapurun içinde... Ne kaptan, ne çarkçı, ne doktor, ne aşçı, ne çımacı...
***
Vapur kendiliğinden gidiyordu. Adam bacanın dibine oturmuş; gemiden yansıyan ışıkların, okyanus gecesinden süzülen karanlıklarla oynaşan aydınlığında, maskeler yapıyordu.
***
Alnı bir düşünce çilesiyle azıcık kırışmış, bakışları derinlerde, solgun yüzlü bir bilge maskesi...
***
Kaşları kartal kanadı gibi, gözleri keskin, dudak çizgileri gerilmiş bir yiğit maskesi...
***
Uzun saçlı, evcil bir güvercin sevimliliğinde, çekici bir gülücükle bakan âşık kadın maskesi...
***
Geniş alnı, kemerli burnu, kemikleri belirgin çenesiyle her acıya ortak, her neşeye yandaş, iyi ve kötü gününde sımsıkı yanında bir dost maskesi...
***
Vapur hızla gidiyordu karanlıklar ortasında...
Adam sırtını dayamış bacaya, durmadan maskeler kesiyordu.
***
Masum çocuk maskeleri...
***
Yürekten gülüşlü kardeş maskeleri...
***
Yüzüne doğruluğun arılığı sinmiş, erdemli kişi maskeleri...
Dalgaların köpükleri, bin başlı ejderlerin açılmış dişleri gibi saldırıp sarılıyordu gemiye...
***
Gemide hiç kimse yoktu. Sadece bir tek o adam vardı... Maskeler yapan adam...
Ve bir de...
Bir de, salonlara oturmuş mangal maşaları, süpürge sopaları, elbise askıları, bostan kazıkları, dış kapı mandalları, davul kayışları, dümbelek derileri, ayı postları, öküz boynuzları vardı.
***
Adam bazen ayağa kalkıp aşağıya iniyor, bir bostan kazığıyla tekrar yukarı çıkıyordu...
Bir dostluk maskesi takıyordu kazığın üstüne...
Kazık, üstündeki maskeyle her acıya ortak, her neşeye yandaş bir dost oluyordu.
***
Sonra adam aşağıdan bir mangal maşası çıkarıyordu.
Onun da üstüne, seven kadın maskesini takıyordu. Ve konuşuyordu onunla:
- Seni ne kadar severim bilemezsin...
Karanlıkların içinde kaybolan karanlıklardan esen rüzgârla, kıpırdayıp duruyordu maske...
Bazen çenesi azıcık öne savruluyor, altındaki mangal maşası, bir görünüp bir kayboluyordu...
Adam eliyle düzeltiyordu maskeyi, altındaki mangal maşası görünmesin, diye...
***
Sonra yine salonlardan birine, yahut bir kamaraya iniyor; bir öküz boynuzu çıkartıyordu yukarı...
Onun da üstüne bir bilge maskesi takıyordu. Onunla da konuşuyordu:
- Yaşam sence nedir?
Öküz boynuzu, üstündeki maskeyle öyle düşünüyordu.
***
Dümbelek derilerinin üstüne yiğit maskelerini; dış kapı mandallarının üstüne kardeş maskelerini; süpürge sopalarının üstüne erdemli kişi maskelerini koyuyordu...
***
Ve karanlık okyanus gecesinin içinde, nereye gittiği bilinmeyen vapurda; adam, sırtını bacaya dayamış, karşısında kendi yapıp taktığı maskeleriyle, bir garip karnaval yaşıyordu.
Rüzgâr, maskeleri oynattıkça ve dümbelek derileri, öküz boynuzları, süpürge sopaları ortaya çıktıkça; adam eliyle hepsini tek tek düzeltiyordu.
içten içe, eliyle yapıp taktığı maskelere, azıcık da inanıyordu galiba...
Dost desen dost; aşk desen aşk; kardeş desen kardeş; hepsi sıralanmış duruyordu karşısında...
***
Dalgalar gitgide kabarıyordu. Rüzgâr sertleşiyordu.
Vapurun nereye gittiği belli değildi... Çünkü ne kalktığı bir limanı vardı vapurun, ne de varacağı bir limanı... Işıklarını yakmış öyle gidiyordu.
***
Bacanın dibindeki adam da, sertleşen rüzgârla uçuşarak oraya buraya dağılan maskelerini toplamaya uğraşıyordu.
Süpürge sopası, mangal maşası, dış kapı mandalı, öküz boynuzu, sağa sola yuvarlanıyorlardı.
Adam toplayabildiği maskeleri elinde; uçuşan saçlarıyla okyanus gecesinin ortasında, önünde birbirine çarparak yuvarlanan maşaya, mandala, boynuza bakıyordu.
cetin altan
yaklaşık 5 sene kadar önce okuduğumda yazının sonuna 26 yıl önce yazılmış bir yazı diye eklimişti altan dede. her zamanki gibi kesip saklarken bu yazıyı keşke 26 yıl önce okuma şansım olsaydıda bugüne kadar yürüdüğüm yollarda sağlam bir el fenerim olurdu diye düşünmüştüm ve fotokopisini bastırıp bu yazının bir kaç sevdiğimede vermiştim...
herkese renkli günler
herkese renkli günler
Gündemdeki Haberler
güncel Önemli Başlıklar