bugün

maaş almayan, mesleği aslen pazarlmacılık olmayan, duyarlı bir vatandaş olmanın gereğini yerine getiren adamdır.

geçen gün iş yerindeki nescafe kavanozu "s.o.s." verdi. yeni açılacak mağazanın koşturmacası, basıma gönderilmesi gerekenler, grafikerlere tekrar tekrar nasıl bir tasarım istediğinizi anlatmanıza rağmen yapamamaları... ve çağımızın şaşkın alışkanlıklarından olan kafein bağımlılığı.

kavanoza farklı perspektiflerden bakıp da survivor adasındaki nihat doğan deyimi ile nescafenin, zerresini göremeyince, yenisini almak farz oldu. yürümeye mecalim olmadığındandır belki hemen karşıdaki kendisini süper market sanan yere gittim(marketleri pek sevmiyorum, içeriye "selamun aleyküm" diye dalabileceğim yerler tercihimdir). nescafelerin olduğu yeri bulmakta pek zorlanmadım bu iki yüz metrekarelik alanda ve plastik poşet içinde "kanser etme potansiyeli had safhada olan" karışımlardan 4 tane alıp da kasaya yöneldim. tanesi 23 kuruştan, 1 lira kurtarıyordu hesabımı. bir de kırmızı pall mall almak niyetindeydim.

derken önümdeki iki kişinin, kasa ile ilişiğini kesmesini bekliyor, bir yandan da hafif öne eğilerek sigara panosunu yokluyordum gereksiz bir şekilde. derken sağ omuz başıma bir çift parmak tıklattı; dönüp baktım. kırca saçlı, saçlarına nazaran daha bir renkli bıyıkları ile bir abi "ülkerinkini al, onlar 20 kuruş" diyordu. oysa aynı yerde koduğumun jackobs'u da 20 kuruştu... "sağol abi, içemiyorum onu" diyerek nezaketimi, istifimi bozmadan cevapladım abiyi ve bu sefer ısrara kalktı "kahve işte, ne farkı var ki?" bunun üzerine ek bir şey söylemektense attığım yan bakışları, ağırca üzerinden çekmeyi denedim. normalde pek işe yarar bu mimiksel tersleme. onu da yemedi adam "iyilik yaramaz size" diye çıkışacak oldu "yapacağın iyiliği" derken kasiyer "hoşgeldiniz" dedi ve gerisini getirmedim.

sonra düşündüm adamı, tekrar arada geçen diyaloğu düşündüm, en sonunda geldiğim yer aynıydı ve bu sefer cümleyi tamamladım "yapacağın iyiliği sikeyim" keyfime, damak tadıma dayatmayın lan bari.

hayır, kanaat getirdim nerede bir antika varsa gelip de buluyor. iki gündür yolda yürürken arkama dönüp de bakıyorum sürekli. ne olur birisi çıkıp da "kamera şakasıydı o, temponuza yetişemedik de iki gün sarktı haber vermemiz" desin diye ama nafile...