bugün

kalabalık ve gürültülü bir şehirden geliyordum
gömlek cebimde umutlarım
cevaplarını bulamadığım sorularım
büyük bir şehirden geliyordum
ne isteyeceğimi bilmiyordum
ne vereceğimi ne alacağımı
ya da nasıl alınacağını
hiç bilmiyordum...

boğazda çay içebilmek olmayacaktı
ya da eş dostla öyle havadan muhabbet
ne yapacaktı ki bana bu karadenizdeki küçük kent
nasıl geçecekti ki zaman?

her şeye alışılıyor nasılsa zamanla
yavaş yavaş uyum sağlanıyor sonunda
aslında büyük şehirde de doğup büyümemiştim ya
ama alışmıştım büyük şehrin büyük ve doyumsuz doğasına

derken ahbaplar edindim
benim gibi sağdan soldan gelenlerden
sigara uğruna 2-3 km yürüyebilenlerden
ahbaplar edindim
bütün gönlümü açabileceklerimden
geceleri sırlarımı paylaşabileceklerimden
uyum sağlıyordum nihayetinde
halı saha maçları bile yapıyorduk beraberce
piknikler yapıyor geziyor dolaşıyorduk
kurslara katılıyor
sunumlar yapıyorduk
bolca sigara içiyorduk zula tütünlerde
küçük kente göre kalabalık bir yerde
zaman öldürüyorduk hayat küllüklerinde
kendimizce eğleniyor
ufak heyecanlar yaratıyorduk kendimize...

işte böyle bir kalabalıkta rastlamıştım sana
bir kitap fuarının hoşbeş bir standında
şimdi nedense hep sen olmuştun sohbetlerim
aşk mı buydu sanmıyorum
ama neydi bilmiyorum
neden ellerim titriyordu
neden az konuşuyordum
neden yükseliyordu kalbimin çarpıntı ibresi
aşka mı geliyordum bu muydu gönlümün ibaresi...

küskündüm halbuki aşka
bir şey vermemişti ki bana
kalbindeki yaralardan başka
bir de gecelerin ayazı
ve de nedensiz gözyaşları...

belki itiraf etmeye korkuyorum
söylemeye kendime dahi
ne bu hiçbir fikir yürütemiyorum
anlamsız belki haykırmak

her şey böyle sürmeli
böyle devam edip gitmeli

küçük kentin büyük hediyesi...

kasım 2007 - bartın