bugün

şehrin, hemen her noktasında dikkatimizi çekmiştir. elinde bira şişesi ile bir duvar dibine çöküp de içkilerini yudumlayan tipler, etraftaki muhafazakâr çoğunluğun(o veya bu şekilde) tepkisini çekiyor.

2004 yılındaydı yanılmıyorsam akşam, iş çıkış saatlerinde sistemli olarak beyoğlu'nun(kötülüğün, serseriliğin falan mekânı) elektriklerinde yaklaşık bir saatlik kesinti yaşanıyordu. yaz geldiğinde yalan oldu tabi bu sözümona "kötülüğü" engelleme girişimi. ve hatta bilakis yaz aylarında elektrik kesintisi serseri ruhların işine bile gelir. zira bu tip kötülükler, karanlığı daha çok sever...

derken gel zaman-git zaman sene oldu 2010... ve bugün dahi sokakta, açık havada bira içiyorsan, öpüşüyorsan polisler yanaşıp da türlü ve çeşitli ithamlarda bulunma çabası içerisine giriyorlar. aynı şekilde karşılık verecek olursan muhtemelen sorguda ayağın kayıp da emniyetin camından, merdiveninden, anasının gözünden düşüyorsun.

şimdi gelelim asıl mes'elemize. hesaplayacak olursak ilçe başına bilmemkaç okul, bilmemkaç cami, kısmen(ilçesine göre) kilise,... düşüyorsa bir de kötülük duvarımız olsun lan bizim. dibinde oturup da içkimizi içebileceğimiz, sevgililerimize sarılıp da öpebileceğimiz bir kara duvar. hadi her ilçede de olmasın amınakoyim. belli-başlı(en azından ismi bu türden kötülüklerle anılan) ilçelerde bu uygulama yapılsın. hem böylece şakirt oldukları üç kilometre öteden belli olan göt kısmı havada dolaşan sözümona benim verdiğim vergiler karşılığında ve gene benim can güvenliğimi garanti eden polis memurları da sokakta bira içenlerden, sokakta öpüşenlerden ziyade taksim meydanı'nda ve bir pazar sabahı bombalı eylemde bulunanlara daha rahat odaklanır.

buradan, kültür bakanlığına sesleniyorum. bize bir kötülük duvarı olsun verin. çok değil lan yeminle 8-10 metre uzunluğunda ve etki alanı olarak da 10 metre yarıçaplı bir kötülük duvarı. alkollü içeceklere zam yapıp da haşa ki zekât almak hoş da yerine göre senin ekonominin götünü kurtaran bu adamları bu kadar dışlamak hiç hoş değil.
Pandora'nın kutusu açıldığından beri yapılması mümkün olmamış, hayali duvardır.,
kötülükleri meşrulaştırma istemi.

diğer garip bir husus ise , sevgilim denilen bir kişiyi, kötülük duvarında öpme arzusu...
kötülük duvarı ve sevgili kavramları iki zıt kutup; sevgide kötülük olmamalı, kötülük varsa zaten sevgi olmamalı...

sevgili kelimesinin basitleştirildiği ve tiksindirildiği entry...
kötülük dediğimiz şeyin, kişinin düşüncelerine, inançlarına, hayatı yaşayış tarzına göre dahi değişkenlik göstereceğini gözönünde bulundurursak daha anlaşılır olacak duvardır.

yani bir kişi ile sevgili olmak durumu, şahsım için "kötü" olarak ele alınmasa dahi kendi öz kızına tecavüz etme potansiyeli olan nâmus erbablarınca dillerini, ön dişlerine yapıştırıp çekmek sureti ile seri cıklama sebebi olmaktadır. hani otobüsten "burası sekis otobüsü değel" denilerek atılma sebebidir. bu noktada "genel" kabul gören değerlere baktığımızda bugün ben, şehrin veya ülkenin herhangi bir noktasında sırf o an içimden öpmek geldiği için yanımdaki kadını(ve rızası dahilinde) öpüyor(burada bir öpüşmek dahi değil kastımız) ve karşılığında en iyi ihtimâlle yadırgayan dingozları görüyorsam burada "sevgili olmak" dediğimiz hadise "kötü" algılanıyor demektir. dudaklarımın, duygularıma eşlik edip de üzerine düşeni yapmaması da kabilinden olmadığına göre bu yadırgama potansiyeline sahip insanların adına "kötülük" diyeceği bir şeyi, onların perspektifinden "kötülük" ile özdeşleşmiş bir yerde yapmak ruhum için değeri ölçülemez bir hazdır.

sonuç olarak kültür bakanının, sol kulağını hala çınlatıyorum: ör lan şu kötülük duvarını ve o duvar dibinde oluşacak en ufak bir husumette de beni yargılayın, o çok gelişmiş yargı sisteminizle...
son alkol yasakları ile beraber tekrar akla gelmiş ve "yapın ulan şu işi" diyerek mütteahit aramaya sebep olmuştur.

çok bişey değil arkadaş her şehirde 1 tane "kötülük duvarı" olsun ona bile razıyım...