bugün

büyük uluslararası şirketlerin uluslararası politika üzerindeki güçlerinin artması ve iç siyasete daha çok ve etkin karışmaları neticesinde, devletlerin karar mekanizmalarındaki güçlerinin artması durumudur. ütopik olsa da görülebilir bir gelecekte şirketlerin devlet, devletlerin şirket olabileceğini savlayan düşünce akımları bulunmaktadır.
devletlerin şirketler üzerindeki denetiminiçekmesi, şirketlerin dünya ekonomisini kendi oyun alanları olarak görüp

diledikleri gibi özgürce at koşturmalarının sonucu ortaya çıkan durumdur.

para hırsıyla gözü dönmüş dev şirketler ki bunun başka bir açıklaması yoktur, sonuçta batmaya mahkul olmuşlardır.

dev şirketlerin batışı liberal ekonomide devletlerin batışı anlamına geldiğinden

çözüm serbest ekonomiden, devletçi politikaya kayar.

aslında işlemeyen sistem ya da ideoloji değildir.

devletin ticaret yapmaması, işlerin özel sektör eliyle yürütülmesi mantıkldıır

fakat devlet bu şartlarda denetleyici rolü üstlenmeli

ve gerektiğinde fazlasıyla katı olabilmelidir.

tabi yine bu koşulların da devlet organlarını seçen, o güce muktedir olan dev şirketlerde olması

durumun kendi içinde tezatını oluşturur.

(bkz: bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete)
piyasa mekanizmasi bu duruma kendi cozumunu de gostermistir aslinda. devletin gorevi de zaten bu dogrultudadir; tekellesmeyi engellemek ve serbest ticaret arasindaki tum engellerin kaldirilmasi.

dunya ticaret orgutu(wto) de bu baglamda ortaya cikti zaten. amac uluslararasi ticaretin onundeki gumruk, kota gibi engellerin kaldirilmasi ve uluslararasi ekonomi arenasinda tekellesmeyi engellemekti.

fakat gelin gorun ki isler pek de istenildigi gibi gitmiyor. sermaye sahiplerinin ic ve dis politikaya yon verme cabalari oldugu kadar devletler de sermayedarlara karsi bir tur yonlendirme girisimleri icinde bulunuyorlar.

ornegin odalar ve borsalar birliginin kamuoyunu mesgul eden politik ve hukuksal konulara iliskin fikir beyan etmesi sermayedarlarin ulke icinde ne gibi durumda olduklarini gosteriyor.

gectigimiz gunlerde fransiz bir otomotiv sirketinin yeni donemde belirli bir modelin tum uretimini yalnizca turkiyede gerceklestirecegini aciklamasi uzerine fransiz hukumetinin tepkisini dusunurseniz, aslinda kuresel sermayenin tam anlamiyla devletlesmediginin bir gostergesidir. aksi durumu gosteren bircok ornek de sozkonusu tabii ki.

ozellikle son donemde, soguk savas sonrasi donemde, uluslararasi ve ulusustu sirketlerin faaliyet alanlarinin oldukca genisledigini ve etki guclerinin de bu dogrultuda paralellik gostererek guc kazandigini goruyoruz. fakat tum bu gelismelere ragmen devletler hala en buyuk ozellikleri olan egemenlik anlayisindan vazgecmek istemiyorlar. kuresellesmenin ve kuresel sermayenin en buyuk destekcisi ve takipcisi olan abd bile, avrupa ve cin karsisinda, gumruk engeli ve kota koyarak kimi mallarin ulkelerine girisini kisitlamak istemistir yakin donemde, bircok kere. aslinda tamamen abd gudumunde oldugu dusunulen wto, onune gelen bu uyusmazliklarin bircogunda abd aleyhinde, avrupa ve cin leyhinde kararlar cikararak abd nin bu tutumunu durdurma yoluna gitmistir.

ozet olarak, kuresel sermayenin devletlesmesi ne kadar on plana cikiyorsa, durumun aksi de bircok kereler su yuzeyine cikmistir. soz konusu sey, devletlerin egemenligi ve kendi ekonomilerinin onceligi oldugunda, abd ve fransa orneginde oldugu gibi, sermayenin tam da devletlesemedigini goruyoruz.

bu arada belirtmekte fayda goruyorum, zeitgeist movement diye bir hareket var, konuyla ilgilenenler bilir. bu harekette te soylendigi ve daha bircok farkli kaynakta da ifade edildigine gore, ekonomik tetikciler gibi bircok ajanla, devletler farkli ulkelerin ekonomilerine yon verebiliyorlar. ve devletleri yonetecek olan hukumetlerin de dunyanin onde gelen buyuk kuruluslarinca belirlendigi ifade ediliyor. hani su dort buyuk aile varmis hikayesi.