bugün

allah hazretlerinin, kuran'ı kerim'de kendisi hakkındaki ayetleri aracılığı ile zihnimizde oluşan tasavvurdur. insan beyni, sıralama melaikesiyle çalıştığından dolayı varlıkları hiyerarşik düzene göre anlamlandırmaya çalışmaktadır. tıpkı hareketten kaynaklanan zamanı geçmişten geleceğe bir ilerleyen bir çizgi zannettiği gibi. hal böyle olunca giderek yükselen varlık hiyerarşisinde tanrıyı da en üst makama oturmaktadır. en uzağı gören en küçük sesi duyan, en güçlü en büyük vs...oysa ki başta islam olmak üzere semavi dinlerde durum daha farklı görünmekte ve mutlaklık devreye girmektedir. mutlak gören mutlak duyan mutlak gücün kaynağı ('es-semi el-basir el-kayyum el-azim).

kuran da bize açıklanan allah lafzı karıncadan galaksilere kadar bütün varlığın tabii olduğu hareket, değişim, tekamül-evrim ve sonsuz enerjiyi ifade eder. bir hiyerarşideki en üst yeri değil bütün varlığın tabii olduğu yasaların tekil ifadesi. gerçeğin idealist veya materyalist iki yüzü olmadığına göre kendisi şey veya varlık olmayan fakat bütün varlığı kuşatan bu tekillik, bu mutlaklık din dilinde, bilim dilinde veya felsefi olarak farklı ifade edilir. kime ve neye inanırlarsa inanırsın aklı başında herkesin gördüğü gerçek kainatın, insanın, doğanın kendisinden aşkın bir denge, düzen, ölçü, hareket ve değişim içinde olduğu gerçeğidir. diyalektik materyalistlerin maddenin hareket ve değişim yasaları, doğanın diyalektiği dediği şey aslında kuranda tabir edilen allah kavramının suskun, bilinci olmayan halinden başka bir şey değildir. örneğin bütün varlık için değişmek, dönüşmek, hareket etmek, oluş bozuluş diyalektiği içinde olmak, doğumlu ve ölümlü olmak, kendisi başka varlıklardan oluşan bir bütün olarak kendisi de yine bir bütünün içinde yer almak, mutlak bütünden her varlık için farklı farklı olmak üzere parça parça izler taşımak vs. işte bu en ufak zerreye kadar bütün maddeye hakim olan ama hiç bir varlığın kendisine hakim olmadığı, olamayacağı tekillik. bütün varlığın değişimini enerjisini varoluşunu kapsayan fakat kendisinin hiç bir varlığa bağlı ve muhtaç olmadığı sınırsız ihtiyacın sonsuz kaynağı. din dilinde bunun ifadesi ihlas suresi.

''de ki: o, allah'tır; ahad'dır, tektir! allah'tır; samed'dir/tüm ihtiyaçların, niyetlerin, övgülerin, yakarışların yöneldiği tek kuvvettir! ne doğurmuştur o, ne doğurulmuştur! hiç kimse o'nun dengi ve benzeri olmamıştır, olamaz!

aynı hakikatın farklı dillerde ifadesi.. fark bu mutlaklığın ve tekilliğin insanal ifadelerindeki farklılıklardır. bu mutlaklığın yanlız akıl-ruhtan ibaret olduğunu söylemek ne kadar idealistlikse, bilinçle, bilgiyle, yazıyla kalemle ilişkisi olmayan yanlız bir soğuk donuk yasa olduğunu söylemek o kadar materyalistlik oluyor. şu nedenle ki bilinci metafizik bir yere koymuyorsak eğer yani onu da diğer varlıklar ve şeyler gibi bir tepkime elektriksel bir hareket kabul ediyorsak onunda aynı yasalara zamansallığa değişime ve harekete tabii olması gerekir ki bu taktirde de bu tekillik ve mutlaklığın insan bilinçli bir varlık olduktan sonra bilince, yazıyı bulunca yazıya tecelli etmesini, gerekirse insanlar içinden bir elçi seçmesini veya bir kitap indirmesini tuhaf görmememiz gerekir. bu manada bilinç ve akıl varlıktan istifade ve tasarruf imkanının artmasıdır. yani varlık içi tekamülde daha üste tırmanmak. tüm varlığı tanımak anlamlandırmak ve ondan yararlanmak. kuasar yıldızlara veya mm nin binde biri zerreye hakim olan bir mutlak irade var ama bilince hakim değil!! şaşılacak şey!

insanın kendi yaradılışını kendisi dışında ama kendisinin anlamlandırdığı bir ''varlığa'' borçlu olduğu zannı bütün sosyolojik dinlerde vardır. insanın kendi yabancılaşması sonucu yarattığı bu sahte ilahlar ve din olgusunun kuran'daki iadesi 'la ilahe illallah' dır. yani tam tercüme olarak 'ilah yok, yanlız allah var.'yani sizin zannettiğiniz tanrı-krallar, imparator ilahlar yok, yanlız allah var allahta sizin zannettiğiniz bir ilah değildir.

'de ki: "eğer onların iddia ettiği gibi, allah'la beraber ilahlar olsaydı, o zaman o ilahlar da arşın sahibine ulaşmak için elbette bir yol ararlardı. allah, her türlü eksiklikten uzaktır, onların söylediklerinin ötesindedir, yücedir (isra 42)
yine 'böylece biz ibrahim'e göklerin ve yerin melekûtunu gösteriyorduk ki, gerçeği görüp bilerek inananlardan olsun. gece onun üstünü örtünce bir yıldız gördü de "işte rabbim bu!" dedi. yıldız battığında ise "batıp gidenleri sevmem!" diye konuştu. ay'ı doğar halde görünce, "rabbim bu!" dedi. o batınca da şöyle konuştu: "eğer rabbim bana kılavuzluk etmeseydi sapıtan topluluktan olurdum." nihayet güneş'in doğmakta olduğunu gördüğünde, "benim rabbim bu, bu daha büyük!" dedi. o da batıp gidince şöyle seslendi: "ortak koştuğunuz şeylerden uzağım ben." "ben bir samimi olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana döndürdüm. ortak koşanlardan değilim ben " (enam suresi 75 - 79)

yaratma ve yaratılma meselesi de yine kendi varoluşunu bile beşeri, çıkarcı anlamlandıran insanoğlunun zannettiğinden farklı olarak mutlak yaratım yani herhangi bir menfaate ihtirasa veya duyguya dayanmayan aşkın bir yaratım...yani her an, hep ve sonsuz yaratım.

'o, her an yeni bir iş ve oluştadır' .(rahman 29)
'biz gökleri, yeri ve bunlar arasındakileri eğlenmek için yaratmadık. ikisini de, ancak hak ve hikmetle yarattık. fakat pek çokları bilmezler.'(duhan 38-39)
'allah'tır o! haalik, bâri', musavvir'dir o! en güzel isimler/esmâül hüsna o'nundur.'(haşr 24)
haalik: benzeri, ornegi olmayan seyi meydana getiren, takdir eden
bâri: 'eşyayı muhtelif şekiller ve suretlerle birbirinden mümtaz surette yaratan.
musavvir: tasvir eden, herşeye şekil ve suret veren.. bais: sürekli yeni yaşam boyutlarına dönüştüren

bu tasavvur bizi sığ bir dualizmden kurtamakta ve her şeyin birbiriyle bağlantılı olduğu ve her şeyin birbirine izafi olduğu bir kainat ve her an onun içinde olan mutlak yaratıcı düşüncesine götürmektedir. eğer bilim görünüşle gerçeğin arasındaki ilişkiler ve varlığı tanıma macerası ise bilim ve semavi din aynı kaynaktan gelen ve aynı hakikatin farklı manalarda ifadesi olmaktadır. entellektüel bilgi - vahyi bilgi, gündelik akıl- üstün akıl. sorunlar bozuluş ve çelişkiler yalnızca ve yalnızca insandan kaynaklı.