en az kuran kursundan kacip top oynamak kadar masum bir fiil. mithat diye bir arkadaşım vardı. duymasın ama çok piç arkadaşdı. mahallede yazın tüm millet istisnasız kuran kursuna gidiyordu. yani camide şöyle bir 20-30 çocuk olurdu. nedendir bilinmez ama tahminimce hocaların itici eğitim anlayışı yüzünden hep kaçmanın yollarını arardık biz. ilk kaçışımızda arkadaşım mithat'la beraber bakkala gitmiş ve sarı leblebi almıştık. kursun penceri kenarına oturduk ve hocanın karşısında tir tir titreyen çocuklara baka baka yemiştik.
*
hayır efendim leblebi değildi o, peksimetti. ayrıca çocuğun ikinci ismi mithat'tı, büyüdüğü muhitte ona mithat derlerdi asıl ismi niyazi idi. nerden mi biliyorum, isterseniz en başa dönelim. parliamant sinema klübünün en kral dönemini yaşadığı yıllar, envai çeşit gişe filmi verdiği dönemler. işte o zamanlar olacak o kadar furyası da var, cuma günleri en sevdiğimiz gün. eve gider, plastip show'dan sonra başlayan olacak o kadar ın seyrine kurulurduk, işte orada kameraman mithat kelle diye bir karakter vardı, işte niyazi mithat'ın mithat isminden hazzetmemesi bu yüzdendir. mithat kelle diye koşturan mı ararsınız, kemal sunal'ın filmindeki o kadarrrr sözünü dillere pelesenk yapan kara mithat diyenler mi... mithat'la oluşturulabilecek tüm isim kombinasyonlarını denerlerdi, buna, mithat'ın bir güz dönemi babasını kaybetmesinden sonra çevresindeki arsız ve acımasız arkadaşlarınn taktığı "piç" sıfatı eklendi. annesi mithat'ı kuran kursuna yazdırmak istedi, bunun için mahalleden büyüklerin çok sevdiği, çocuklarına hep örnek gösterdiği bir arkadaşını yanına yaren yaptı. fakat bu kişi, büyüklerin gözüne girmek adına en yakın arkadaşını satmaktan da geri durmazdı. yine bir gün, bu çocuk sırf büyüklerine "mithat kuran kursu'ndan kaçıyor, kaç kere dediysem de dinletemedim" diyerek "aferin almak" adına "olm hadi gidelim lan, ben süphaneke'yi ezberlemedim" deyip, cebinden dedesinin verdiği 50.000 liralık harçlığı çıkarır. mithat, garip mithat, yetim mithat sırf arkadaşını kırmamak adına peki der. yolda hurdacıdan peksimet ve keçi boynuzu alırlar ellerindeki parayla. ondan sonra o istif kokulu camiinin, boyası dökülmüş pencerelerinden seyre dalarlar. diğer çocuk camı tıklayıp diğer kursiyerlere tüm ganimetlerinin seceresini çıkarır, bir güzel afiyetle yerler. ertesi gün mithat sabah erkenden kalkmış amerikan güleşlerini izlerken, mithat'ın annesi gelir. bir güzel döver mithat'ı, mithat arkadaşını ihbar etmemek adına suçu üstlenir. aslında yediği dayağın sebebini bilmiyordur. fakat başka bir evde, her zaman yükselmek için diğerlerini basamak olarak kullanacağının sinyallerini veren küçük velet, plastik tabureye oturmuş, annesinin göz yakmayan şampuanla yıkadığı için gözünü açabiliyor olmanın sevinciyle suyla oynamaktadır...

(bkz: uludağ roman)
(bkz: birilerinin eğlencesi birilerinin işkencesidir)

not: tamamen kurmacadır. böyle bir ilhama neden olduğu için uvjb yazarına teşekkürü borç bilirim.

edit: artı veren arkadaş, bu paralel kurguyu çözdüğün varsayımıyla artı verdiğini düşünüyorum. sırf senin için bile şu sözlükte yazarım, mesaj atarsan da sevindirirsin şu garibi.