bugün

Kur'ani tabirlere hakim olmayanların yanlış anlayacağı bir konu.

Kuran'a göre üstünlük Allah'a iman ettikten sonra dosdoğru olup, güzel işler yapabilmek için çabalamaktadır.

ihsan Eliaçık'ın israil-Hamas savaşı sürerken kaleme aldığı yazı meseleyi güzel izah ediyor.

israil, ah israil!
Yazının başlığındaki birinci israil'i, şu anki israil devleti anlamında, ikinci israil'i de Hz. Yakup'un "Tanrı ile yürüyen" anlamındaki lakabı manasında kullandım.

Bu anlamda insanlara (insanlığa) karşı hiçbir ahlaki kaygı taşımadan, geçmişteki bir durum üzerinden Tanrı ile yürüme iddiası yani "isra-El olma iddiası", Kuran'ın baştan sonra deşifre ettiği büyük bir yalandır.

Hatta yeryüzünde Tanrı adına uydurulmuş en büyük yalandır.

Kuran, bunun için olsa gerek bu ismi (israiloğulları) bizzat kullanarak eleştiriler yapar.

Asıl amaç bu sahtekarlığı deşifre etmektir.

Nedir sahtekarlık?

Bu havzada (Ortadoğu) ortaya çıkmış bütün eski çağ peygamberlerini sanki kendilerindenmiş gibi sahiplenip onlar üzerinden Tanrı ve din bezirganlığı yapmak!

Bütün tarihi varoluşunu bunun üzerine bina etmek!

Kendilerini insanlık ailesinden ayırarak seçilmiş bir ırk saymak!

Tanrı'nın seçilmiş (şımarık) milleti edasıyla sağa sola saldırmak, kendini la yüs'el (sorumsuz, sorgusuz) sanmak!

Bunu yapan daha işin başında kaybetmiştir.

Kendine takdığı isimde (israil) kaybetmiştir. Bu bir seraba gidiştir, sonu hüsran üstüne hüsrandır. Kuran'da geçtiği gibi (3/112) kendilerini insanlık ailesinin eşit fertleri olarak görüp, insanlığın temel değerlerine (hablun minennas) dönmedikçe zillet ve alçaklık damgası yemeye mahkumdurlar…
"Allah'ın ve insanlığın yoluna dönmedikleri sürece nerede olurlarsa olsunlar alçaklık damgası yemeğe mahkûmdurlar. Allah'ın çok kızdırdılar; onlara aşağılık damgası vuruldu. Çünkü Allah'ın ayetlerine karşı geliyorlar ve peygamberleri insafsızca öldürüyorlardı. iyice azmış, çok aşırı gitmişlerdi. (Al-i imran; 3/112
Yani: insanlığın Rabbi tek Allah'ın "ipine" sarılmadıkça, onun yarattığı fıtrî gerçeğe dönmedikçe, kendilerini normal insanlardan üstün ve seçilmiş ırk olarak görmeyip, insanlık ailesinin eşit fertleri olduklarını kabul etmedikçe… Keza insanlığın "ipine"; ana yoluna, temel değerlerine, sağduyusuna ve vicdanına dönmedikçe alçaklık damgası yemeye mahkûmdurlar. Böyle kendilerini üstün ırk veya seçilmiş millet sayarak kendilerini insanlığın gidişatından büyük taslayarak ayırdıkları, kendileri dışındaki milletlere üstten bakıp kendilerini onlarla eşit görmedikleri ve böylece insanlığın ortak yürüyüşüne katılmadıkları sürece Allah'ın gazabına uğrayacaklar ve "insanlık vicdanı" onları daima dışına atacaktır…
Ayette geçen "habl" (ip) kelimesinin "Bir şeyin içinde olan şey" manasına gelmesi -hablu'l-verid (şahdamar) gibi- "hablun mine'n-nâs" tabirine "insanlığın içinde olan şey; insanlık vicdanı" manası verir. Aynı şey "basairu li'n-nâs" ve "ahd-i misak" tabirleri için de geçerlidir. Bunlar Kuran'ın çok önemli tabirleridir, hatta şifresi (!) dense bile yeridir….

***

Her şeyden önce bu teoloji insanlık düşmanıdır.

Bu teoloji üzerine ne millet kurulur ne devlet. Olmuyor, olamıyor, olamayacak da…

"Beni israil" sözlük olarak israil oğulları demek.

Yani tanrı ile yürüyenin (Hz. Yakup) torunları, ahfadı anlamında…

Fakat doğru olan bu değil.

Doğru olan şu: Kendilerini Tanrı ile yürüyene nispet edenler…

Kendileri ile onun arasına silsile ve soy "bina" edenler (Benu), bunu oluşturanlar, düzenler, uyduranlar…

Çünkü en erken MÖ. 500'lerde "bina edilen" yani uydurulup düzülen kitapta nüfus kütüğü gibi dizilen soy silsilesinin aslı astarı yoktur. Çünkü o ana kadar elde yazılı bir Tevrat yoktu. Fakat onlar Musa'ya inen Tevrat'ın o olduğunu iddia ederler.

Belki içinde tevhid, adalet, iyilik, güzellik, doğruluk, dürüstlük, mertlik, mazlumu koruma, mahruma yardım etme, mağdura sahip çıkma vs. adına emredilen ahlaki değerlerin ve bunların bir toplumda ete kemiğe bürünmesi için önerilen bir takım hukuki müeyyidelerin Musa'ya inen Tevrat'tan olduğuna hükmedilebilir. Kuran'ın "Ellerindekini tasdik eden Kuran" derken kastettiği işte bu değerlerdir, yoksa haham sokuşturmaları değil. Bu anlamda musaddık demek, sadece önceki kitaplarda değil, insanlık tarihinde doğru namına ne kalmışsa hepsini sürdüren, devam ettiren demektir.

Bu tür konular ise şu anki Tevrat'ın üçte birini bile oluşturmaz. Gerisi "bina"dır; yani bina edilmiş, düzülmüş, uydurulmuştur. Bir tarihsel Yahudi mitosu derlemesidir.

Kendilerine israiloğulları denilen topluluk MÖ. 500'lerde Babil sürgünü dönüşü Pers imparatorunun verdiği imtiyazlarla, Kudüs'e getirilen 1500 haham tarafından, Pers imparatorluğuna sadık bir halk ve din yaratmak için güdümlenmiştir.

Hristıyanlık dediğimiz şey ise buna Roma'nın cevabıdır. O da Roma güdümlenmesiyle oluşmuştur. Musa ve isa peygamberler bu iki mitos arasında kaybolup gitmiştir.

Yahudilik Musa peygambere, Hrıstıyanlık da isa peygambere rağmen kurulmuştur. Her ikisi de Kuran ve Muhammed peygamber (s.a.v) ile gerçek kimliğine kavuşmuşlar ve insanlığa buradan asli halleriyle tanıtılmışlardır. Aksi halde tarihin tozlu sayfalarında kaybolup gideceklerdi.

Bölgenin kadim iki büyük jeopolitiği (Pers-Roma) kendine uygun iki teoloji (Yahudilik-Hristıyanlık) yaratmıştır. Bu ancak özgürlükçü tevhid teolojisinin (islam) yükselişi ile aşılabilmiştir.

Nil'den Fırat'a kadar vaat edilmiş topraklar da, aslında Pers impatorluğunun bunu yapmaları karşılığında hahamlara vaat ettiği ulufelerdir. Tanrı'nın vaadi ile alakası yoktur. Bunu da uydurup kitaba Tanrı'nın vaadi gibi yazmışlardır. Bölge halklarının muhayyilesinde yaşayan ve bu havzadan çıkmış tüm peygamber kıssalarını da kendilerine uygun hale getirip yazdıkları gibi…

***
Peki Kuran'da israiloğulları ile ilgili olarak, "onların alemlere üstün kılındığı" veya "Allah'ın onlarla sözleşme yaptığı" vs. şeklindeki ayetleri nasıl anlayacağız?

Buna örnek olsun diye Kuran'dan konuyla ilgili bir ayetin tefsirini yapalım. Bakalım durum hahamların (ve onlardan etkilenen kimi Müslüman din adamlarının) anladığı gibi mi?

"Ey israil Oğulları! Size verdiğim nimetlerimi hatırlayın. Bana verdiğiniz sözün arkasında durun ki Ben de sözümü tutayım. Yalnızca Benim öfkemi çekmekten sakının." (Bakara; 2/40)
Kuran'da bu ayetten itibaren, Bakara suresinin neredeyse üçte birlik bölümünü kapsayan, hepsi de birbirini açar mahiyette tek bir bölüm olarak okunması gereken genişçe bir bölüm var. Surenin 40-152 ayetlerini kapsayan bu bölüm bütünüyle Kitab-ı Mukaddes (Yahudi-Hıristiyan) geleneğinin eleştirisine ayrılmıştır.
Bölümün başında yer alan "Ey israil oğulları" hitabının eleştirinin mihenk taşı olduğunu görüyoruz. Söylenen bütün sözler en baştaki bu kelimenin eleştirel açılımı mahiyetindedir. Yani sözlük anlamı "Tanrı ile yürüyenin torunları" demek olan "israil oğulları" tarihsel örneği üzerinden, Tanrı ile yürümenin nasıl ve neden terk edildiğinin ve yeniden "Allah ile yürümeye" nasıl ve nereden başlanacağının ibretamiz ve çarpıcı sahneleri…
Ayette denmek isteniyor ki: Ey "Tanrı ile yürüdüğünü" (isra-el) iddia edenler! Hangi çağda olursa olsun "Allah ile beraber olduğunu" iddia eden bütün herkes! israil ismini görünce "Nasıl olsa bizden bahsetmiyor" diye arkanıza bakmayın. "Tanrı ile yürüyenin" torunları olduklarını iddia edenlere söylüyorum siz anlayın. Allah ile yürüdüğünü, O'nun yolundan gittiğini iddia eden herkese bu sözler…

Dinleyin: Sizler Ortadoğunun çöllerinde (Ortaasyanın bozkırlarında) dolanıp duran, oradan oraya göçen küçücük birer kabilelerdiniz. Doğru dürüst yeriniz yurdunuz bile yoktu. Tarihinize bir bakın. Allah doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüyenleri hangi kabileden, hangi milletten olursa olsun destekler. Başka milletlerin tarihinde de böyle desteklemeler hep olmuştur. Sizi de bir zamanlar böylece destekledi. iman ve salih amel üzerine olan herkes Allah ile yürüyor demektir. Diğer milletlerden ayrıca size tanınmış bir ayrıcalık yoktur. Hiçbir millete de olmamıştır. Allah, şu veya bu kavimle, o veya bu milletle değil, vicdan ve merhamet sahipleriyle yürür. Allah soy olarak sizi desteklemedi. Sizin aranızdan çıkan akıl ve vicdan sahiplerini; iman, iyilik, hak ve adalet sahiplerini destekledi. Her yerde ve herkese yaptığını size de yaptı…

Fakat siz ne yaptınız? "Allah ile yürümeye" söz verdiğiniz halde sözünüzün eri olmadınız. Örneğin şu israiloğulları tarihte tutunabilmek için civarlarından çıkmış tüm peygamberleri sahiplendiler. "Hepsi bizdendi" dediler. Böylece onların saygınlığından yararlanarak hep kendilerine yonttular. Doğruluk ve dürüstlük yolunda yürüyen peygamberlerin çağrısına işlerine gelmeyince uymadılar. Çıkarları ve ihtirasları galebe çalınca yoldan çıkıverdiler…

ibrahim'in ve Musa'nın onlardan olduğunu nereden çıkarılıyor? ibrahim ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Aynı şekilde Musa ne Yahudi idi ne de Hıristiyan. Babil çağı zirvedeyken ibrahim, Mısır çağı zirvedeyken de Musa tevhit ve adaletin sesi olarak ortaya çıktılar. ibrahim Babilli, Musa da Mısırlı idi. Etnik kökenleri deşelenerek ne yapılmaya çalışılıyor? Eğer bu çok önemli bir şey olsaydı, merak etmeyin Allah tek tek nüfus kütüklerini açıklardı!

***

"iyi dinleyin! Musa'ya söze dayalı apaçık dokuz ayet indirdik. israil oğullarına sor, Musa onlara geldiği zaman Firavun ona: 'Ey Musa, ben senin kesin büyülendiğini düşünüyorum.' dedi." (isra; 17/21).

Bu ayeti şu hadis çok açık bir şekilde tefsir ediyor:

"Saffan bin Assal'dan, o şöyle demiştir; "Bir Yahudi arkadaşına Bizi şu peygambere götür de "apaçık dokuz ayet" hakkında soralım dedi. Bunun üzerine biz hep beraber Hz. Peygamber (s.a.v) 'in yanına gittik. O ikisi soruyu sordular. Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Bu dokuz ayet; 1- Allah'a hiçbir şeyi ortak koşmamanız 2- Hırsızlık etmemeniz 3- Zina yapmamanız 4- Adam öldürmemeniz 5- Sihir yapmamanız 6- Faiz yememeniz 7- Evli kadına zina iftirasında bulunmamanız 8- Savaşta kaçmamanız 9-Cumartesi yasağına riayet etmenizdir". dedi. Bunun üzerine o iki Yahudi ayağa kalktı ve Hz. Peygamber (s.a.v)'in ellerini ayaklarını öperek şöyle dediler; "Şahadet ederiz ki sen peygambersin. Eğer kavmimiz tarafından öldürülmekten korkmasıydık, hiç şüphesiz sana tabi olurduk." (Razi, Kurtubi, ibn Kesir).

Görülüyor ki verilen dokuz ayetin -cumartesi yasağı hariç- hepsi evrensel ahlaki değerlerdir. Cumartesi yasağı dahi onları adam etmek için; kendilerini tutmasını, hak hukuk tanır hale gelmelerini sağlamak için dönemin şartlarına göre konulmuş eğitim amaçlı bir emirdir.

Demek ki bunlara uyan insanlıkta (alemlere) üstün kılınmıştır, uymayan aşağıların aşağına yuvarlanmıştır. Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla der gibi israil oğulları üzerinden söylüyor biz anlayacağız. Kuran'ın tüm ayetlerini böyle algılamamız icabeder.

Üstünlük ancak Allah bilinci ile yaşama (takva) iledir. Bu bilinç ise yukarıda dokuz örnekte görüldüğü gibi insanlara, çevreye, doğaya ve Allah'a karşı sorumluluk taşımayı, sakınma duygusu içinde olmayı gerektirir. insanlara karşı ahlaki lakaytlık içinde olanın Tanrı'ya bağlılık iddiası laf-ı güzaftır. Yeryüzünde "el-emin" olmayana göklerin kapısı açılmaz. Mücizeyle, kehanetle, sırla, büyüyle, tılsımla üstün olunmaz, doğruluk ve dürüstlük yolunda (sırat-ı müstakım) yürümekle üstün olunur.

islam, Yahudilik gibi mucize, Hristıyanlık gibi de kehanet değil, söz dinidir. Çünkü insana yakışan sözdür. Sözü namus bilerek yaşamak (sıdk) onun için en yüce insani değerdir. Bütün toplumsal ilişkiler bu değer üzerine kurulur. Sözün kalktığı yerde namus (nomos, kural, ilke) yoktur. Kuran'da ısrarla vurgulanan "ayatun beyyinat" (söze, beyana dayalı apaçık deliller) peygamberlerin insanlığa getirdiği yegane şeydir.

Bu sözün özü ise tevhid ve adalet ilkelerinde temerküz eder. Yani Allah birdir (tevhid) ve bölünmez bir bütündür (samed). O'ndan başta tanrı yoktur. Kimse tanrı olmaya, tanrılık taslamaya kalkışmamalıdır. Bütün insanlık eşittir. Yerler ve gökler adalet ile ayakta durur, bunun için insanlığı yaşatacak olan da adalettir. Kim bu söze hizmet ediyorsa üstün olan odur. Allah'ın sözünü yükseltme ve yüceltme davası "i'lay-ı kelimutullah" bu demektir. Gerçek anlamda Tanrı ile yürüme (isra-il) bu demektir. Geçmiş çağlarda bunu yapmış birisine üstelik yalan yere kendini nispet edip onun bezirganlığını yapıp durmak değil.

***

Gece yürüyüşü anlamına gelen ve israil kelimesi ile aynı kökten gelen "isra" suresinin sonundaki bölümden örnek verdik madem, yazıyı son derece çarpıcı olan bu son bölümün mealini vermeden bitiremeyeceğim;

"BiZ bu Kuran'ı gerçeğin ta kendisi olarak indirdik; gerçeğin ta kendisidir inen! Seni de ancak müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

Kuran'ı hayatın içinden seslenerek, insanlar sorun yaşadıkça cevaplar vererek, bölüm bölüm indirdik.

Onlara söyle: "ister ona inanın, ister inanmayın." Bakın, önceki çağlarda kendilerine bilgi verilenler içinde Kur'an okununca yüzüstü secdelere kapananlar vardı. Onlar derlerdi ki: "Rabbimiz sen her tür eksiklikten uzaksın. Gerçekten Rabbimizin sözü kesinlikle gerçektir." işte onlar böyle ağlayarak yüzüstü kapanırlar; içleri korku ve titreme ile dolup taşar…

Söyle yine: "ister "Allah" diye dua edin, ister "Rahman" diye. Hangisi ile dua ederseniz edin bütün güzel isimler O'nundur. Dua ederken sesinizi çok yükseltmeyin, çok da gizlemeyin; ikisi arası bir yol tutun.

Deyin ki: "Övgü, çocuk edinmeyen, acizliğinden dolayı yardıma ihtiyacı olmayan, egemenliğinde ortağı bulunmayan Allah'adır." Haydi, yüceltin onu; Allahuekber!" (isra; 17/102-111)
israiloğulları kuran'a göre üstün ırk değildir.yahudilere göre bu durum böyledir.
(bkz: kuran okumadan sallama yapmak)
bakara suresi 47. ayet:

ey israiloğulları! size verdiğim nimeti ve vaktiyle sizi âlemlere üstün kıldığımı hatırlayın.
ateist zırvası. islam katilleri savunmaz.
din adamları bu yüzden bas bas bağırıyor yalnızca meale bağlı kalmayın diye. kuranın asıl açıklayıcısı tefsirlerdir. meal sadece kelime anlamlarıdır. bakara suresi 47. ayetin tefsiri şöyledir:

--spoiler--
Allah'ın israiloğulları üzerindeki ni'meti Hz. Musa; Arap kavmi üzerindeki ni'meti Hz. Muhammed (S.A.V) dir. Firavun, ordusuyla Hz. Musa'yı ve onunla beraber olanları yok edeceği sırada Allahû Tealâ, firavun ve ordusunu denizde boğmuştur. Allah karşısına çıkıp gücünü ispat edene kadar kuvvetli, kendisini hep kuvvetli zanneder. Kim Allah'a karşı savaş vermişse kendisini mağlup olmaya mahkûm etmiştir.

Allahû Tealâ, israil kavmini Hz. Musa döneminde âlemlere üstün kılmıştır. Güçlü olan ve ordusuyla israil kavmini kesinlikle yok edecek olan firavuna Allah bu müsaadeyi vermemiştir. israil kavminin, firavundan ve onun kuvvetli zannettiği ordusundan, daha güçlü olduğunu Allah kesin şekilde ispat etmiştir.

Kim Allah'a tâbî olmuşsa Allah'ın emirlerini yerine getiriyorsa, Allah'a teslim olmuşsa o kavim mutlaka yücelmiş, yükselmiş, başka kavimlerden üstün olmuştur. Allah'ın katında inananlar her zaman inanmayanlardan üstün olmuşlardır.
--spoiler--
alemlere üstün kıldık derken tüm insanlardan bahsetmektedir. lafı çevirip insanların kafasını karıştırmanın lüzumu yoktur.
israiloğulları derken bütün insanlar kastedilmiştir.
kardeşim araştırmadan aldanma böyle şeylere. Tefsir oku bol bol. tefsiri incele derim çıkarım içinden. Budur.
belki de islamın haklı çıktığı tek konu. bugünkü israil, müslümanları parmağında oynatıyor.