bugün

(Fıkra bu ya...)

Ben diyeyim 92, sen de doksan iki sene önce bir ingiliz, bir Fransız, bir italyan, bir Japon, bir Yunan, bir Romanyalı, bir Bulgar, bir Portekizli, bir Belçikalı, bir S.S.C.B'li, bir Yugoslav ve bir de bizim Türk ismet isviçre'nin Lozan üniversitesinde karşılaşmışlar.

ingilizdi, Fransızdı tutturmuş "bana ne pay da pay, oranı da isterim buranı da isterim" diye, S.S.C.B.'nin "sıcak deniz" arzusu, kim bilir tüm sene memleketinde g*tü donduğundan olacak engel olunamaz boyuttaymış. "Sıcak deniz de sıcak deniz, sıcak deniz de sıcak deniz" (kaplıcalardan haberleri olsa demek ki iyice s*çmıştık) diyerekten devrimci marşları Hitler'in Alamanya'sı gevrekliğinde çığırırken bizim Türk ismet ne dese beğenirsiniz? "Bağımsızlık da tam bağımsızlık"... Bak hele... Kalıbına bakmaz, haline, durumuna bakmaz densize sen!

Hal, durumu da laf olsun diye demedik yani...

Bu "pastadan pay isteriz, oranı da isteriz, buranı da isteriz" diye çemkiren Avrupa'nın güzideleri ile "ıscak deniz de ıscak deniz" diye titreşen komünizmden devşirme faşist S.S.C.B reformlarını tamamlamış, matbaasını çoooooktan getirmiş, kitaplarını basmış, memleketinde okuma yazma oranını şimdiki Türkiye seviyelerine çekmiş "hammadde de hammadde" diye ham yapacak yer arayan koca koca devletler...

Bizim ismet'in devleti anlat desen, yok vallahi anlatamam. Utanırım. Yüzüm kızarır. Ama madem aramızda "Yeni Osmanlıcı" aydınlarımız! var onlara selam etmek adına değinelim:

Bizim ismet'in memlekette ahval şu:

Nüfusun yoğunluğu köyde yaşayan, köylü. 40 bin köy var, 38 bininde mektep yok. Bu köylerin 5 bininde sığır vebası hakim, 2 milyon kişi sıtma, bir milyon kişi cinsel ilişki yoluyla bulaşagelen frengi, verem, tifüs, tifo salgını ülkeyi sarmış, doğan her iki bebekten birisi ölüyor, tüm bu çaresizliğe karşın koca memlekette 337 adet doktor mevcut, diş hekimi yok, zaten memlekette sıka sıka ağzında diş kalmış adam da yok, ortalama insan ömrü 40 (düşün bak, 44 yaşında olan adama "ooooo dede maşallah sen 50'ini de görürsün" diye takılınıyor), Limanlar, madenler, demir yolları ecnebilere ait (dejavu dedikleri bu olsa gerek, ne romantik değil mi? Tıpkı bugün gibi * ) Ölçü biriminde, tartı biriminde, saatte bir standart yok. Kimi miladi takvimi, kimi rumi takvimi kullanıyor. Yani kimine göre tarih 1910'ken, berikine göre tarih 2494'idi. Geleceği yakalamak da bu olsa gerekti! Kadınların sadece binde dördü okuma biliyor. Sadece 23 lise ve memlekette tek bir tane üniversite mevcut. Liselere kayıtlı kız öğrenci sayısı 230! ibrahim Müteferrika’dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı 417 adet! Evet, 150 yılda 417 kitap! Hoş, okuma yazma bilen yok ki kime ne kitabı basılacak? Basılan bu kitaplarında tamamına yakını dini kitaplar, bilim yok, sanat yok, felsefe yok... Padişah sarayında 22 adet karısıyla turnikede! Halk aç, açıkta, yoksul, perişan...

işte bu haline, durumuna bakmadan, ülkenin ismet'i kalkmış koca koca devletlere "oramı da vermem, buramı da vermem, sıcak deniz istiyorsan ilerde ketıl diye bir şey icat olunur orada ısıtır girersin içine efendi" diyor ve tutturuyor da tutturuyordu "tam bağımsızlık, tam bağımsızlık!"

'92 yıl önceydi. isviçre'nin Lozan şehrinde, şehrin üniversitesi Lozan Üniversitesi'nde 8 ay boyunca kısacık boyuyla diretiyordu. Sonunda dediğini de aldı. Tam bağımsızlığı tanınan bitap düşmüş, cahil, Arap Emperyalizmi'nin kasıp kavurduğu bedbaht toprakların ülkesi artık tam bağımsızdı. Sonra kollar sıvandı. Dışarıdan 1 TL borç alınmadan fabrikalar kuruldu, ülke işler ve üretir hale getirildi...

"Eeeee hani neresi fıkra bunun? Neresi komik bunun?" diyebilirsin. Ama başlığında da söyledim. Bu fıkra komik değil. Acı... Can alıcı kısmı da şurada; meğer herşey bir rüyaymış. Bugün dönüp baktığında yine limanlar, adalar, madenler, bankalar yabancıların, yine ülkede cehalet diz boyu, yine ülke Arap Emperyalizmine diz çökmüş ve kör, üstelik buna sonradan peydah olan vahşi kapitalizmin kraliçesi Amerikan Emperyalizmi de eklenmiş, bu kez kitap var ama ülke insanı okumaktan aciz, yine devleti yönetenler saraylarındaki ihtişama kapılmış ve saldırgan, komşularıyla düşman ve yine o Osmanlı gibi devlet toprak kaybediyor (Süleyman Şah'ın kaydırılması ve toprağın terk edilmesi, Yunanistan'ın bu aç, sefil haliyle bile Eşek Adası gibi bize ait olan adalara konması, işgal etmesi gibi)... Yani Kurtuluş Savaşı, Cumhuriyet Devrimleri, Lozan, Köy Enstitüleri, Çağdaş Eğitim atılımları hiç yaşanmamış gibi...

işte traji komik ve acı olan kısmı budur...

24 Temmuz 2015, Lozan'ın imzalanışının 92. yılı kutlu olsun!
güncel Önemli Başlıklar