bugün

Yazılası hayallerin buğusunda inanırken kendimizi hayallerimizin sığınaklarında bulmak hayal kırıklığı.
Peri tozlu hayaller ve yaşamın idealleri alabora etmesi.
Üzerlerine peri tozu serpiştirilenlerin masal ve hikayelerini okuyup yönümüzü ışığa doğru çevirmiştik.
Gözlerimiz kamaşa kamaşa adım adım yürüyorduk.
Yazarken beslendiğimiz karamsarlıklar aslını inkar etmeden ruhumuzun yapı taşlarına hakim olduğunu alenen belli ediyordu.
Ne zaman bahar gelse sürgün veren dallar özgür kelebekleri seyredip bir gün yeniden denize yakın banklara oturup yanaşan gemilerin gelip gitmelerini seyretmek için dinlenecektim.
Kafamın içerisinde taşıdıklarımı kağıda kaleme dökme çalışmalarına iştirak etmiş,teknolojinin ilerleyişine şahit olmuştum.
Kıymetini bimemezlikle suçladığımız geçen yılların hesabını kendi hesabımıza yıkarken hesap yapamaz duruma geldik.
Hesap yapmayı hala öğrenememişken hesap yapma zorunluluklarında hesap yapmadan yaşamaya çalıyorken;
Yeteneksizliklerimize yüklediğimiz sorumluluklar bize ağır yükler yüklerken bu arada dünya kendi ekseni ve güneş etrafında dönmeye devam ediyordu.
Yerin dibine soktuğumuz varlığımız yok olan varlıkların arasında hiç bir anlam ifade etmiyordu.
Ölen milyonlarca hücrenin içersin de hala yaşama inanıyorduk ya o da bizim ahmaklığımız.
Yazılası hayallerin buğusunda inanırken kendimizi hayallerimizin sığınaklarında bulmak hayal kırıklığı.
Peri tozlu hayaller ve yaşamın idealleri alabora etmesi.
Pervasızca akustik gitarın tellerine vurmaktı özgürlük.
Gözlerinde gördüğün senin yüzyıllar öncesinde dilediklerindi.
Hikayesi olan yaşamının aklından hiç çıkmayan kendine sayıkladıklarındı.
Sandalye masa taşıyordun,beyaz gömlek siyah kumaş pantalon giyiyordun.
Yemeklerini bekleyen masada oturan müşterilere tabaklarını taşıyıp kendin için bir gün her şeyin güzel olacağını söylüyordun.
Amaçların ve hayallerin vardı.
Bir zamanlar sende gençtin.
Bir zamanlar kendine bile inanıyordun.
Yazdıklarını kimse okumuyordu.
Okuduklarında kimse hiç bir şey anlamıyordu.
Pervasızca akustik gitarın tellerine vuran masal kahramanı geldi .
Seni ve anlattığın hikayeleri gerçek yaptı.
Para dedikleri şeyin anlamı bazen çok hafif bazen ağır çoğu zaman kutsal.
Eve ekmek götürmek mevzu bahis ise amaç olmaktan çıkıp araç suretine bürünür.
Satın almak deyimi takas alışverişi zihniyetini andırıyorsa eğer içimize siniyor.
Satın alma cümle içinde kullanıldığında başka anlamlar barındırıyorsa insanlık onuru sarsıldığı için kanımızı da dokunuyor zihnimize de takılıyor.
Paranın tarihini biliyoruz insanlık için önemini hafife almıyoruz.
Resmi anlamı taşıyan kağıdın ekmek ettiği aşikar.
Fazlasına karşıyız desek ya bizi çok zengin zannederler yada deli diye içeriye tıkmak isterler.
Para fazlası hükmetme gerekçesi sayılmamalı.
Para ara sıra uğrar bize.
ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra elde avuçta pek bir şey kalmaz.
Oda tiyatroya,sinemaya ve kitaba gider.
Kalan ömrümde çalışmayacak kadar param olsun isterdim aslında.
Ekmek satın alma kaygısı olmadan kendi alanlarımıza eğilsek kendimizi daha güzel ifade edebilirdik.
Para dedikleri şeyin anlamı bazen çok hafif bazen ağır çoğu zaman kutsal.
Eve ekmek götürmek mevzu bahis ise amaç olmaktan çıkıp araç suretine bürünür.
Satın almak deyimi takas alışverişi zihniyetini andırıyorsa eğer içimize siniyor.
Satın alma cümle içinde kullanıldığında başka anlamlar barındırıyorsa insanlık onuru sarsıldığı için kanımızı da dokunuyor zihnimize de takılıyor.
Paranın tarihini biliyoruz insanlık için önemini hafife almıyoruz.
Resmi anlamı taşıyan kağıdın ekmek ettiği aşikar.
Fazlasına karşıyız desek ya bizi çok zengin zannederler yada deli diye içeriye tıkmak isterler.
Para fazlası hükmetme gerekçesi sayılmamalı.
Para ara sıra uğrar bize.
ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra elde avuçta pek bir şey kalmaz.
Oda tiyatroya,sinemaya ve kitaba gider.
Kalan ömrümde çalışmayacak kadar param olsun isterdim aslında.
Ekmek satın alma kaygısı olmadan kendi alanlarımıza eğilsek kendimizi daha güzel ifade edebilirdik.
Yağmurların yağdığı ıslak kaldırımlı terk edilişi bol yufka yürekli hikayeler anlatılabilir aslında.
Siyahlara bürünmüş gençliğinin serin üzerine yağan yalnızlığın buğusunda daha yalnız kalmak için kendini sanatsal uçurumlara itmek mesela.
Uçurum kenarlarında korkmadan ve pişman olmadan ben bu kareyi çekebilirim olmadı resmedebilirim demen aslında.
Terk eden sevgilimize kızmazdık aslında.
Yaşattıklarından çaresiz hoşlanıp acı çekerek bir şeylerin altına görünmez imzalarımızı atardık.
Sanatsal kafiyelerle kendi tarzımızı oluşturmaya çalışırken hedefe ulaşamasak ta mutluyduk.
Fark edilmek için yaşamıyorduk.
Fark etmediklerini umursamadan kendi çapımızda takılıyorduk.
Sevgili tarafından terk edilmiş bir sürü ağlamaklı ama bir o kadar dik durduğu yerde kendini baştan yazmış hikayelerimiz var elbet.
Ama yazmak gelmiyor içimden işte.
Yağmurların yağdığı ıslak kaldırımlı terk edilişi bol yufka yürekli hikayeler anlatılabilir aslında.
Siyahlara bürünmüş gençliğinin serin üzerine yağan yalnızlığın buğusunda daha yalnız kalmak için kendini sanatsal uçurumlara itmek mesela.
Uçurum kenarlarında korkmadan ve pişman olmadan ben bu kareyi çekebilirim olmadı resmedebilirim demen aslında.
Terk eden sevgilimize kızmazdık aslında.
Yaşattıklarından çaresiz hoşlanıp acı çekerek bir şeylerin altına görünmez imzalarımızı atardık.
Sanatsal kafiyelerle kendi tarzımızı oluşturmaya çalışırken hedefe ulaşamasak ta mutluyduk.
Fark edilmek için yaşamıyorduk.
Fark etmediklerini umursamadan kendi çapımızda takılıyorduk.
Sevgili tarafından terk edilmiş bir sürü ağlamaklı ama bir o kadar dik durduğu yerde kendini baştan yazmış hikayelerimiz var elbet.
Ama yazmak gelmiyor içimden işte.
Gerçekten oluyorlar mı diye kendime soruyorum.
Arada bir büyümelerini takip etmek için fotoğraflarını çekiyorum.
Bakımlarını yapmaya çalışıyorum.
Su veriyorum,üşümesinler diye battaniye ile ısınıp soğuk gecelerde onlarla oturuyorum.
Onlarla çok fazla konuşmuyorum ama sanırım onlar beynimi okuyor.
Ben onları seyrederken kendimi yaşadığım zannettiğim büyülü ormanlarda zannediyorum.
Yapraklarının genleşme hareketlerini izlemek o kadar eğlenceli ki bu yarı anlamsız yaşantımda.
Büyük yeşil yapraklar kendini daha iyi ifade ettikçe ben yaşam alanımda dostlarımla beraber daha mutlu daha kaygılı muhabbetler kuruyorum şarabı bol zihinsel anlarda.
işte sayın seyirciler gecenin bu vakti her gece içmek zorundaymışım gibi bir şeyler yazmak zorunda hissediyorum kendimi.
Sizi sevmiyorum.
Size katlanmak istemiyorum ama belki size karşı içimde bir kaç sevgi duygusu vardır.
Ama ben en çok kendimi seviyorum.
Biliyorum tek başıma yaşayamam.
Size ihtiyacım olabilir ama ben ıssız bir adada tek başıma yaşayabilirim.
Sanki eğitimini almış gibiyim tekdüzeliğin.
Telefon açayım size mesela bildiğim bir konuyu sırf siz mutlu olun diye size sorayım.
Siz konu hakkında methiyeler düzün ve ben vicdan azabıyla kendim arasında kalayım.
Sayın seyirciler size ve sizlerin bana katlanma gerçekliğinde canımın sıkıldığını ve artık yorulduğumu söylemek istiyorum.
Bazen yaşamak istemiyorum,içmek istemiyorum,yazmak istemiyorum.
istediklerim zaten olmuyor onlara olabilme ihtimalleri sunmak gerçeğe aykırı davranışlar.
Çok param olsaydı terk ederdim hepinizi.
Tek başıma hayallerini kurduğum kendi dünyamın üzerinde kafamı karıştıran düşüncelerimle beraber kendimi iyi zannetmek için yine sabaha kadar içerdim.
Bir işe yaramadığımı ve bir işe yaramayan işlere kafa yorduğumu söylüyorlardı.
Hayatın su götürmez geçekliğinde durmaya çalışmak güneşe karşı dondurma olmaktı.
Külahın senaryoda yeri garanti olsa da pek bir değeri yoktu.
Üzerinde taşıdığı dondurmayı taşımak bir yana erisin de başrol bana kalsın derdindeydi.
Kamera etki alanı dağıldığında paydos etmişti ve külah piç gibi ortada kalmıştı.
Ne pişmanlık ne vicdan azabı bir işe yaramıyordu.
Heyecan ve para getirmeyen yavaş işleyişler kimsenin işine yaramıyordu kısa vadede.
Sonuna baktıkları gibi film boyunca ne olduklarına değer veriyorlardı.
Değer yargıları ve kıstaslar arasında sana sıkışman için bombardımanlar yapıyorlardı.
Değersiz ve anlamsız hisset kendini.
Karanlığa mahkum yaşamında azıcık ışığı görüp öne fırlayıp kendini açık et diye oynanıyordu oyunlar.
Ağır aksakta olsan kısa yolu değil güvenli uzun yolları tepip bir gün yeniden güneş açacağına inanman beyhude hayaller sayılsa da;
Hayat bir oyun olsa da bir ağırlığı var.
Rol aldığımız film drama gibi gözüküp,gülmeniz için komedi olarak tasarlanmadı.
Anlattıklarımdan bir şey anlamadığınızın farkındayım.
Sanat filmi tadında.
Ne bir çıkarım nede size anlama anlamında faydam dokunabilir.
Her şeye kötü tarafından bakma,hayatı negatif yönlerinden algılama yeteneği vardı bende.
Bir şeyin renkli reklamları dönüyordu siyah beyaz televizyon yıllarında.
Ben ta o zaman söylemiştim bir bok olmak için başka bir hayata sahip olup başka şeyler yapmalıydın.
Şanslı bir kaderin içerisinde doğum öncesi uykuya yatıp senaryosu belli ezberi bol bilindik hikayelerden birine sahip olmak.
Hikayelerimiz tek düze.
Yaşam hikayelerimizi anlatsak millet ezbere biliyor.
Heyecanlarımızı yitirdiğimizden beri anlattıklarımıza kulaklarımız bile inanmıyor.
Yaşlı statüsüne giren yaş aralığımız üzmüyor da bizi yarı yolda bırakan bel kaslarımız yıkıyor hayal ettiğimiz kalelerimizi.
Sabahları yataktan kalkarken aklımıza ilk gelen sevgilimiz değilde bel kaslarımız gelirse buna algıda seçicilik denir.
Bunca yıl çalış ama emekli olma ihtimalin bastonlu zamanlarına kalsın.
Genetik ve sonradan olma hastalıkların kapını çalıp seni rahatsız etsin.
Baston taşıma ihtimalin senin saçlarını kesme ihtimalin kadar.
Düşünsene saçlarını kestiğini.
Yok değil mi?
Bu kadar zaman alanı kapsıyor.
ister tersinden ister düzünden bak.
Aşık olma özgürlüğün var ama mutlu olma şansın kendin kadar.
Kendi kendimle kavga edip kendi kafamın içerisinde uydurduğum düşmanlarla uğraşırken gönül gözümün kapandığını ve görme yeteneğimin önüne perdeler indiğini söylüyorlardı.
Bana hiç bir şeyin yaramadığını giriştiğim işleri kuruttuğumun farkındaydım.
ilaçlar bile beni tanımıştı bünyede alışagelmiş rolü yaparak beni es geçiyorlardı.
Teşhisi koyuyordum ama bir şekilde reçeteye yazdıklarım tedavülden kalkıyordu.
Kafayı takıyordum.
Aklım karışıyordu.
Alkol mahsulü gece yazdıklarımın sabahında bana cevaplarını verebileceğim sorular soruyorlardı.
Henüz ayılmadan ince sesli cümleleri bir araya getirip ev tümcesi haline getirmek çok zor olsa da bir kere girmiştik bu yola.
Çıkmak olmazdı.
Kafatasımın içerisinde ki salatası yapılabilen düşünmeye yarayan organ beni hapis etmişti.
Tutsaktım aslında.
Tüm saçmalıklarım bundan işte.
Hikayenin başladığı yerde olağan üstü bir şeyler gerçekleşmiş mi?
Bilmiyorum.
Kenara köşeye not alınır ya bazı şeyler,
Geriye dönük bir araştırma yapıldığında elde veri toplanmıyorsa eğer bir ansiklopediye bakılmalı.
Henüz kitaplar veri anlamında değer ifade ediyorken ve bulunma çabaları boşa çıkmıyorken.
Alfabenin ilk harfiyle başlayıp soldan sağa ilerleyen kültür hareketinin başlarında çocuk olmadan önce bebektik.
Sonra bize adam dediler.
Adam olabilme kıstaslarını tanımadan adam yerine koyuyorduk kendimizi.
Yaşam boyunca çalıştıklarımız kafamızın içinde yankılanır.
Kulaklarımız yankılarla beraber uğulduyor.
Eskiden olsa biri bizi konuşuyor denirdi.
Ölümüne çalışırken ölmeye hazırdık.
Gelin alın canımızı.
Erken ölüm kendimize dileyeceğimiz en güzel dua.
Belki o zaman cesedimiz bir işe yarar.
Yada bir işe yaramanın saadetinde kendini bir bok zanneder.
Kendini kendi kenarında bir yere koyup sonunu boyalaman güzelde;
Hikayenin başladığı yerde sana dair bir iz bulamadık.
Kimse seni anlatmıyor.
Kimse seni okumuyor.
itiraz etme kardeşim.
Savunduğun ansiklopedi yıllarında bile senden bahsedilmiyor.
Tanıdık bir ses kendi ekseni etrafında turlar atıyordu.
Uğultular yerini bulduğunda son arzu niteliğinde kelimeler teker teker gökyüzüne yükseliyordu.
Dinleyerek büyüdüğüm musikiler altmış dakika boyunca konuşarak ve susarak adam olmam için bana fırsat vermişti.
Sentezsiz algılarımın olduğu gibi görünen yeni doğan ünitesinde yatan insanlığımın;
Gen gibi çeken karamsar yalnızlığını kendime ışık kabul edip yürüyorum.
Gelip giden henüz gitmemiş kimseler adına yaşayacaklarımı ve hatırladıklarımı deniz feneri kabul ediyorum.
Dalgalı denizlerde köpük olmayı arzulayan bedenimin özgür ruhsal hareketlerinde iyi bir şeylere şahit olmak için son dakika kararları veriyorum.
Doğru anlara dokunmak doğru olmak kadar güzel.
O tanıdık ses yazma yeteneksizliğimi sarsıyor ve sevdiğim enstrümanların gövdesinde bana bir şeyler hatırlatmaya devam ediyordu.
Yaşamak için yaşama umudunu yitirip kendini ararsın eskiden geçtiğin yollarda.
Her şey bir şeyleri hatırlatır.
Karın ağrısı gibi baş ağrısı gibi çöker umutlarına.
Hava karardı zannedersin güneşli yalnızlıklarında ama sadece yağmur yağacaktır.
Sen başına gelebileceklerin en kötüsünü düşünürken bir anda güneş açar.
Bir zamanlar gittiğin yol üstü meyhanelerinde gözlerini ovuşturup hayatı fark edersin.
Sonra hatırlarsın her şeyi.
Hatırladıklarını unutup içmeye devam edersin.
Unuttukların zehir gibidir ve ne kadar hatırlarsan hatırla panzehirini bulamazsın.
Bir kere terk edilip bir kere sevmişsen eğer balık burcu yeteneklerinle beraberYaşamak için yaşama umudunu yitirip kendini ararsın eskiden geçtiğin yollarda.
Her şey bir şeyleri hatırlatır.
Karın ağrısı gibi baş ağrısı gibi çöker umutlarına.
Hava karardı zannedersin güneşli yalnızlıklarında ama sadece yağmur yağacaktır.
Sen başına gelebileceklerin en kötüsünü düşünürken bir anda güneş açar.
Bir zamanlar gittiğin yol üstü meyhanelerinde gözlerini ovuşturup hayatı fark edersin.
Sonra hatırlarsın her şeyi.
Hatırladıklarını unutup içmeye devam edersin.
Unuttukların zehir gibidir ve ne kadar hatırlarsan hatırla panzehirini bulamazsın.
Bir kere terk edilip bir kere sevmişsen eğer balık burcu yeteneklerinle beraber düşen jetonun kerametini anlamak için bir ömür harcarsın. düşen jetonun kerametini anlamak için bir ömür harcarsın.
Yaşamak için yaşama umudunu yitirip kendini ararsın eskiden geçtiğin yollarda.
Her şey bir şeyleri hatırlatır.
Karın ağrısı gibi baş ağrısı gibi çöker umutlarına.
Hava karardı zannedersin güneşli yalnızlıklarında ama sadece yağmur yağacaktır.
Sen başına gelebileceklerin en kötüsünü düşünürken bir anda güneş açar.
Bir zamanlar gittiğin yol üstü meyhanelerinde gözlerini ovuşturup hayatı fark edersin.
Sonra hatırlarsın her şeyi.
Hatırladıklarını unutup içmeye devam edersin.
Unuttukların zehir gibidir ve ne kadar hatırlarsan hatırla panzehirini bulamazsın.
Bir kere terk edilip bir kere sevmişsen eğer balık burcu yeteneklerinle beraber düşen jetonun kerametini anlamak için bir ömür harcarsın.
Hic kin tutmam, her zaman pozitif dusunup pozitif bakarim olaylara. Her gecen saniyenin degerini bilir, ona göre zamani yönlendirmeye calisirim. Ben buyum
(bkz: Kimse okumasa da)
Uyuyup herkes gibi rüya görüyordum.
Uykularımın arasında emek harcanıp çevrilen filmleri dikkatle takip ediyordum.
Rüya aleminde;
Görüntüler hd kamera ile çekilmiş gibi netti.
Gördüklerimi alenen anlatma anlamında bir sorun yaşayacağımı zannetmiyorum.
Dağlara bayırlara evler inşaa etmişler.
Yaşadığım yerden yukarılara bakıyorum yaşadıkları yerleri görmek için.
Görme meraklısı değilim ama doğal alanları mesken tutup taşı toprağı sıkıp suyunu içip menfaatler elde etmişler.
Rüya görüyorken kendimi gerçek zamanda zannedip rüyamda gördüklerimden dolayı kendimi suçlu hissediyordum.
Gözümün önünde sit alanlarına yaşam binaları yükselmişti.
Onlara bakarken buluyordum kendimi.
Bakarken aklıma bir gece önce gördüklerim geliyordu.
Binalar önümde teker teker parçalanıp belgesel filmi aşağılara doğru akıyordu.
Koşarak ev ahalisine bağırdım deprem oluyor evden çıkın.
Evden çıkıp yükseklerde duran beyaz arabaya sığındık.
Rüyalar kafa karıştırıcı sonuçta.
Güvenli bölge olan bahçeli evin balkonunda dostlarımızı görüyorduk.
Herkesin üzerinde battaniyeler vardı.
Isınmaya ve korunmaya çalışıyorduk.
Kendi aramızda şakalar yapıp hayatın akışını kabullenmeye devam ediyorduk.
Bir kez daha baktığımda karabasanlara aklıma rüyalar geliyordu.
Lanetliydim sanki ben.
Koca koca binalar yerleşim yerlerimize doğru akıyorlardı.
Frenleri boşalan tırlar ve kamyonlar kafamın üzerinden kuş gibi uçarlarken baskıya dayanamayarak gözlerimi açtım.
Gözlerimi açarak aylardır etmediğim duaları ettim.
Derin derin nefes alıp kendimi kendime getirdim.
Kabuslara dalmak istemiyordum.
(bkz: okumadan eksilemek)
Hayatın süründüğü makyajlar artık beni cezbetmiyordu.
Gözlerinin üzerlerine sürdükleri şeyleri görüp hayal dünyama dalıyordum ama hislerimin karşılıksız olduğunu biliyordum.
Tesadüfen gördüğüm güzelliğinin karşısında bir sürü şeyler düşünüyordum ama acı yaşamın içerisinde kalmak zorundaydım.
Öyle reklamlarında olduğu gibi değildi hayat.
Yanımda fotoğraf makinem olsa ve seni çekip ölümsüz kılıp bilinç duvarlarımda seni çerçeveleyip doyana kadar seyretsem
Sen farkıma varmadan bacak kaslarınla doğal hareketler yaparken benim ruhumda ki bütün istemsiz kaslarım çalışıyordu.
Damarlarımdaki kan basıncım yükseliyor düşüncelerimden dolayı yüzüm kızarıyordu.
Utangaç olduğumdan dolayı dışarıya kaçıp işime gücüme devam ettim.
Ama aklımın yarısından fazlasını işgal etmiştin.
Seni yakından tanımamı belki istemezdin.
Seni yakından tanısam güzelliğin benim için çöp olabilirdi.
Yinede sen ara sıra aklıma gelip bana ilhamlar verecektin.
Hayatın makyajlar sürünüp kendini güzel gösterme çabalarına gelirsek eğer;
Boktan bir şey yaşamak.
Gözlerimin önünü kara bulutlar kapatıyordu.
içimde kalan son insanlık yağmur yağacak zannediyordu.
iyi şeylerin akla gelmesi için kuruluş ayarlarının yerinde olması gerekir.
Devrelerden biri yada bir kaçı tonu kaçırdığında yalpalamaya başlarsın.
Binlerce yıldır dönmeye devam eden dünyayı artık dönemeyecek zannedersin.
Çarkın dönmek için rüzgara ihtiyacı var.
Rüzgar makinesinin önünde durman için ayakta kalmalısın.
Makineyi düzgün kullanmaz isen sokakta rüzgar toplamalısın sırt çantana.
Üfleyerek yelkenlerini rüzgarla dolduramazsın.
Ayakta kalmak için sağlıklı olman lazım.
Kafatası hücrelerimin bariz çoğunluğunu alkolle ezdikten sonra aklıma hala bir şeylerin gelmesi lütuf gibi bir şeydi.
Yeryüzünün kaçta kaçının su kaçta kaçının kara olduğunu öğrenmeye çalışırken kahve molalarında sadece kendimi düşünüyordum.
Çağırmayın beni artık dışarıya.Katmayın hayatın işleyişine.
Bırakın beni;
Ameliyat masasında değilde uyuduğum yatağımda kalayım.
Hayat kaldığı yerden devam etsin.
Ne yazacağımı ne yapacağımı bilmiyorum.
Şarabın sarhoşluğu gece boyunca sürüyor ama gribal enfeksiyonun kafası gün boyunca geçmiyor.
Güneşe bakamadan kışlık kıyafetlerin içerisinde ter ter dökülürken resmen döküldüğümü söylüyordu ana haber bültenleri.
Sahaya çıkmak için ısınırken buharlaştığımdan bahsedip sonra bana sormadan sonra ki sayfaya geçiyorlardı.
Sayfaların rüzgarını yüzümüzde hissediyorduk.
Her sayfada kelime kelime mutlu olup durmadan esen rüzgardan dolayı mutsuzluğumuzu gökyüzüne iletiyorduk.
Balçığa saplanan bedenimizi yöneten kafa tasımız çatıdaki anten gibi kanalları çekmekte zorlanıyordu.
Kafa vücudu yönetiyordu.
Sinyalleri tam olarak algılayamamasında denge kendini yitiriyordu.
Yağmur bulutları güneşin önüne geldiğinde sinyaller kesiliyordu.
Güneş girmeyen eve doktor girer gibi ayakta durmakta zorlanıyorduk.
Yaşamak için mutlu olmak zorundaydık.
Yoksa kafamız bizi sonsuz mutsuzlukla tehdit ediyordu.
Senaryosu kendi tarafımızdan yazılmamış olan bir hikayenin içerisindeydik.
Baş rol kimde belli değildi.
Yardımcı roller kendini bilmeden etrafta gezinip karakter oyunculuğu adına destanlar yazıyorlardı.
Herkes kendini oynarken görünmez kameralar onları çekiyordu.
Bir çalının arkasından çıkıp sizi şakaladık diyecek gibiydi hayat ve umutlarımız yok denecek kadar azdı.
Umutları boğulsunlar diye derin kara sulara gömüp ayaklarına ağır hikayelerini bağlamışlardı.
Yüzeye çıkan nefes alma çabalarının guruldayan seslerinde hayatta kalmaya çalışıyorduk.
Filmin afişini görecek kadar ömrümüz yoktu.
Kelebekler kadar onurlu olmaya çalışırken bir ömür yaşamda
boğulanların gaz çıkışlarında hala sahnede kalmaya çalışıyorduk.
Üzerine bastıklarımız kendi kısa hayat hikayelerimizdi.
Yiyecek ekmek bulamadığımızda düşüncelerimizi pasta yapıp kendimizi mutlu zannediyorduk.
Paslanmak kader değil demirin kendinden umudunu kesmesi.
Sebebini bilmediğimiz rüzgarlar esiyor ve etki ediyordu yaşamı taklit eden kartondan oyunlara.
Karton yapılı oyuncaklarla kendimize yaşam alanları kurmaya çalışıyorduk.
Amaç kafamızın daha gelişmesiydi.
Oyun oynayan çocuk daha iyi gelişir ya
Birde hayal kurmak ve temiz hava iyi gelir.
Dışarıda bedava olan bir çok şey sırf elde olduğundan dolayı kıymetini bulmuyor.
Senin olanın kıymetsizliğinde sensiz rüzgarlara savrulup olduğun yerde durup üşüme belirtileri basiretsizlik değil senin hareket etme konusunda isteksiz davranman.
Paslanmak kader değil demirin kendinden umudunu kesmesi.
Yaşama umudu orada asılı duruyordu.
Bir çok kere onu daha yukarılara asıp,zıplayarak almıştın.
Sebepsiz rüzgarlar esiyordu.
Rüzgarların önünde etkilenerek toz bulutlarını soluyorduk.
Kartonlardan oyuncaklar yapıyorduk.
Burada yaşayacağımızı zannediyorduk.
Rüzgarlar ve yağmurlar talan ediyordu hayallerimizi.