bugün

argoda karsilasilan hadisedir. kelimelere gercek anlamlarinin disinda baska anlamlar yuklenerek yepyeni bir dilin olusmasi durumudur. ilave olarak kisinin sarhos olup, soylenen herseye gulmesi durumu.
ne konuşuyor bu insanlar?
ne kadar uzak kelimeler anlamdan... *

kelimeleri anlamamak değil. kelimelerin, kelimeleri anlamanın, kelimeleri sarf etmenin anlamsız gelmesi.

'söylediğiniz hiçbir şey beni ilgilendirmiyor, hiçbir şey dikkatimi çekmiyor, günlük kaygılarınız, yaşama çabanız, bunları ifade etme biçiminiz bana anlamsız geliyor' durumu.

'ağzımı açmak istemiyorum, ağzımı açtığımda çıkacak hiçbir kelime haykırmak istediklerimi ifade etmeye yetmeyecek, hiçbir şeyi değiştirmeyecek' durumu.
mana derinleştikçe, duygular ifade edilemeyecek ölçüde sisli, bulanık ve anlaşılmaz olduğunda, onu ifade etmeye
kelimelerin yetmemesi ve haliyle kelimelerin anlamdan uzak olması durumudur.
(bkz: terk edilirken duyulan sözler)
belki klasik olacak hatta banal gelebilir ama ben yine de terennüm etmekten kendimi alikoyamayacağim.

orhan veli'nin bir şiir vardir. hani banu -kırbağ canım alkan değil o neremi neremiyi söyler- sarkı olarak cok güzel siir. uyanık olanlar anladi, bilmeyenler ise bir zahmet bulsun bulustursun. o şiirin ve banu'nun marifetiyle sarkının adi ise; anlatamiyorum.

anlatamiyorum şiirinde bir dize vardir ki beni bambaska alemlere götürür getirir eh bunu da fakir kelime haznem ile ve cümle dizimim ile pek anlatamam.

ama dizeyi terennüm edebilirim;

epeyce yaklaşmışım, duyuyorum.

şimdi bu dize yek basına bir mana ifade etmez. ama muzik ile o ses ile öyle bir alemlere kapi acar ki daha önce yazdiğim kelamlari yinelemeye gerek duymamaktayim.

peki kelimelerin anlamindan uzak olmamasi için ne yapmak gerekir? ben bunu cevabini kendimce vermeye calisayim.

öncelikle kelime haznesini geliştirmek gerekir. aralarindaki inmce nüans farklarini fazlasiyla hissetmek gerekir. gerekir ki sarf ederken kelimeler özenle secilsin ve anlamalarinda uzak düşürülmesin.

mesela bendeniz orta okul siralarinda mini mini bir talebe iken türkçe hocasi -ilkokulda ögretmen olan kavramin hocaya tahvil olmasi ayri bir inceleme konusudur- kelime dizinlerini sık sık değiştirir ve klasik kelimeler yerine haldır huldur yepyeni kelimeler ömgrenirdim ve kullandiğimdan dolayi fircalar üzerine fircalar yerdim. bu işi inada bindirmeseydim şu anda herhalde okuduklarımı en ince nüansina kadar anlayamazdim. yahut yanlis anlardim ki bu da hiç anlamamaktan beter bir pozisyondur.

elbette kelimeleri destekleyen jest mimik ses ve benzeri seyler olmadiği vakit kişinin hayal gücü devreye girer. ama ne yazık ki hayali kıt bireyler yetiştirmek için aklı kıt bireyler tarafindan tezgahlanan eğitim ve ögretim hayati kişilerin tahayyül edebilme melekesini notrlemektedir. birey bu suretle yüzeysel bir ördek havuzunda debelenilmek zorunda birakilmaktadir.

keder, hüzün, gam, elem, tasa hepsi birbirine benzeyen ama cok cok farklı duygulari konusma diline ve yazim diline naks etmek için kullanilan kelimelerdir mesela.

kişi ifade edemediği duygulari anlamsiz bulur. en azindan ebrehe dilenciler loncasi tarafindan asilmadan bize böyle oldugunu deklare etmedi mi?

peki o kadar çok kelime o kadar cok cümle o kadar çok paragraf o kadar cok kitabe ve o kadar cok şeyler kiraat edip göz bebeklerinin önünden gecirdikten sonra ne mi olur?

ezberler biter ve içsellestirip bir yere koymalar baslar. bir sandiğa konulur. hiç beklenmedik bir yer de hiç beklenmedik zamanda, hiç beklenmedik vaziyette simsek hızıyla gecer gider.

bu bir dönme dolaptir, anlamdan anlamsizliğa, anblamsizliktan anlamliğa kayilir durulur.

ama kelimeyi bilmeden cümle kurulur mu?

hadi onu geçtim kelimeleri anlamadan ve hissetmeden cümleler analasilabilir mi?

ve doğru kelimeler cümleler kurulabilir mi?

işte esas mesele budur zannımca.