bugün

zordur, böyle kolpa tehditler savuran bir adamın oğlu olmak; ama bir o kadar da güldürür, eğlendirir bu durum.

günlerden bir gün yine babamda kalma gafletine düşmüştüm. vize dönemi olduğu için gün boyu evde kalıp ders çalışmak gibi ulvi bir amaca sahiptim; ama hayat pek de istediğin mecrada yol almayacaktı. bunu hissedebiliyordum; zira geçmiş deneyimlerle sabit öğrenilmiş bir çaresizliğe gark olmuştum.

babam daha akşamdan yarın kargo geleceğini ve içinde tereyağ, börek, köfte, sarma ve bilimum gıdaların bulunduğunu söyleyerek beni sevindirmişti. bu sevincimi fark etmiş olacak ki sabah 9'da kalk sen, ben erken gideceğim kargo da o civarda gelir zaten diyerek uyku planlarımın içine sıçmıştı.
uyu sanki, ne olacak duyarsın zili dediğinizi duyar gibiyim; ama bizde işler öyle değil. babam gitmeden önce beni uyandırır hazır beklemem için ve sık sık arayarak yeniden uyudum mu? diye kontrol eder, işte böyle de kontrol manyağıdır benim babam. o yüzden uyku yalan oldu aga.

neyse konuya dönecek olursak, ben sabah babam tarafından uyandırıldım ve ders çalışmak gibi ulvi bir görevin yanına, kargo beklemek gibi daha ulvi bir görev ekledim; zira beklenen kargo insani yardım gibi bir şeydi benim için.

kahvaltı hayallerimi süsleyen börekleri beklerken saat de almış başını gitmiş, farkında değilim. babam bu sırada taciz ateşlerini beni arayarak sürdürüyor. her aramasının ardından -ki bu aramalar, saat 12 olmasına rağmen 4 olmuştur- lan oğlum şu kargoyu arayıp bir sorayım nerde kalmış, sen çıkarsın şimdi dayanamazsın ona göre ayarlayım da kapı duvar olmasın gibi cümleler sarf etmekte ve benden de sorun değil ya ben daha burdayım, cevabını aldıktan sonraysa "tamam o zaman ya işimi bitirince ben de geleceğim zaten." demektedir.

saatler akıp gitmekte, taciz ateşleri sürmekte ve kargo hala gelememektedir. neyse saat 4 gibi babam gelir eve; ama hala ses soluk yoktur kargodan. babam taciz telefonlarını kargo şirketine yönlendirmeye başlamıştır eve geldiği süre zarfından sonra ve her telefondan sonra ha geldik ha geleceğiz yanıtıyla avunmaktadır; ancak saat 6 olmuş, kargo hala gelmemiş, umutlar tükenmiş ve bendenizin bu saatten sonra kargonun gelmeyeceği yönündeki fikrimi babama söylemenin ardından başlığa konu olan olay gerçekleşmiştir.

babam, şirketi bir kez daha arar ve "gelmek üzeredir efendim" yanıtını alınca: "ha geldi, ha gelecek diye diye akşam oldu be nereye gelecek. lan siz onun içinde ne var biliyor musunuz?(ulan allah'tan adamlar bomba falan düşünmemiş yani) var ya o kutuya bir şey olsun hepinizi yakarım. tereyağ var, memleketten geldi, mis gibi. çok da değerli. eğer ona bir şey olur, erir falansa hepinizi mahkemelerde süründürürüm. maddi-manevi tazminat isterim." diye basar yaygrayı.

hadi maddiyi anladım 10 tl falan; ama manevi ne lan? memleket kokan tereyağım eridi, psikolojim bozuldu mu? diyecek ne saçmalıyor bu adam, derken tehditleri bir süre daha devam etti peder beyin ve işe de yaradı. kargo gün içinde geldi. adamlar sırf babamın dilinden kurtulmak için olsa gerek saat akşam 11'de getirdiler kargoyu. teslimatı bana yapan elemanın hocam normalde bu tarz şeylerin gönderilmesi yasak, gönderseniz bile bir dahaki sefere dillendirmezseniz iyi olur demesi ve adamın alıcı öder, şeklindeki kargodan hocam senden para almayacağım demesi ise ayrı enteresanlıktır.
adam zaten allah senin belanı vermiş, diye düşündü herhalde ve sanırım haklı da...