gurur duyarsınız, kendi başarınızın dışında bir başarıyı nasıl bu kadar önemseyebildiğinize şaşırmakla beraber...doğaldır nitekim, aynı kişiye anne demekten ibaret değil ki kardeşlik.
uğruna ölünebilecek 2 kişiden biri, kardeş... hele bir de kız ise, annesi sayarsınız çoğunlukla kendinizi.

5.5 yaşında başladığı ilköğretim hayatının ardından 17 yaşında girdiği öğrenci seçme sınavı'ndan çok da iyi bir puan alamadı. halbu ki hayatı boyunca o sınava hazırlanmıştı, dersaneye ek olarak bir de özel dersler almıştı 1 yıl boyunca. ama hayatının neredeyse yarısı boyunca tutkuyla eğitimini görmek istediği matematik bölümüne yetmedi puanı. zaten ondan sonra çok da önemli olmadı hangi alanda eğitim alacağı, teslim etti kendini çarpık eğitim düzenine ve aldı başını gitti türkiye'nin diğer ucuna tam 24 saat mesafesi olan ve hiç sevemediği o şehire. ilk yıl iyiydi, alışacağını umduğundan olsa gerek sıktı dişini ancak ne var ki olmayınca olmuyor 2. sınıfın vize döneminde topladı tüm eşyasını döndü evine. "okumayacağım ben bu bölümü, yeniden sınava gireceğim" dedi, "olmaz!" dediler, "1.5 yıl boyunca avuç dolusu para döküldü sana, o okul bitecek yoksa topla pılını pırtını defol bu evden." mecburen döndü daha 19 yaşında saçlarının yarısını beyaza boyayan şehrin üniversitesine yine. depresyondan depresyona koşarken bir de eve döndüğü zaman girmediği derslerden kaldı. tam 9 ders! izleyen seneler boyunca 9 derse birkaç ders daha eklendi. bir an önce kurtulmaya çalıştığı şehir onu 1 yıl daha prangalamıştı kendine. 12 dersi vermek için ne gece dedi ne gündüz durmadan çalıştı. stresten yaralar döktü bedenine, benzi sapsarı oldu, bedeni okyanusun metrelerce yükseklikteki dalgalarına karşı koymaya çalışan küçücük bir tekne gibi sallandı. ama verdi benim akıllı kızım sınavlarını. işte o gün 2. kez sevinçten ağladım ömrüm boyunca. durmadan, sesli sesli, dakikalar boyunca ağladım. kardeşim kurtulmuştu ya artık ne olursa olsun deviremezdi beni.
başkadır kardeş sahibi olmak. onu korumak için herşeyin önüne atılmak, o üzüldükçe içten içe kendini yemek demektir ablalık.
onun mutluluğu ise bayramdır ablaya.
babanız ders, okul başarısı konusunda sertse gözlerinin kızarıp yaşarmaya başladığını gördüğünüz an bir hırs basar içinizi, kestirip atarsınız her şeyi. bütün sorumluluğu alırsınız üstünüze, üstüne titrersiniz. tabi sonuçta gelen başarının haklı gururu.
mutluluk.
kendi başımdan geçeni özetlemek gerekirse* abimle birlikte aynı sene girdiğimiz üniversite sınavında benim sınavım berbat, abi kişisinin sınavı ise mükemmel geçmişti. böylece bende üzülmeyip sevinmek için bir neden bulmuş oldum. aslında üzülmememe rağmen sırf "hem kötü geçti sınavı hem üzülmüyor" demesinler diye mutsuz takliti yapmak zorunda hissediyordum. neyse ki abim yetişti imdada sagolsun.
(bkz: buda böyle bir anımdır)