bugün

elif şafak'ın 2006 da piyasaya çıkardığı baba ve piç romanında geçen bir kafe'nın ismidir.ancak bu öyle sıradan bir cafe değildir.

istanbul'un avrupa yakasında,alabildiğine dar,yılankavi bir sokak üzerinde,modern ama salaş görünmeye çalışan bir kafeterya.mekanın imajı ''bu mekan öyle imaj mimaj peşinde değil,imajını zerre umursamıyor''mesajını verecek şekilde dikkatle tasarlanmıştır.tüm şehirde,bir de buradda müşteri her zaman haksızdır,bir tek burada garsonlara kötü muamele görmek için bahşiş verir insanlar.bu mekana neden nasıl meşhur yazarın adının verildiği,kimsenin tam olarak çözemediği bir bilmecedir.zira içinde ne doğrudan Milan Kundera yı ne de yazarın romanlarından birini hatırlatacak bir unsur vardır.

kafe kundera nın dört bir duvarı ;boy boy,çeşit çeşit çerçevelerle kaplıdır;o çerçevelerde yüzlerce fotoğraf,resim,karalama saklıdır.öyle tıkış tıkıştır ki çerçeveler,alt alta,yan yana ve çaprazlama,insan bir an için altlarında ayrıca bir duvar olmayabileceğini düşünür.belki de tuğladan değil de çerçeveden örülmüştür bu mekanın duvarları.istisnasız bütün çerçevelerdeki bütün resimlerde bir yol imgesi göze çarpar.amerika da geniş otoyollar,avustralya dan iki yanı açıklık yollar,almanya dan nizamlı otobanlar,paris'ten ışıklı bulvarlar,roma dan daracık ara sokaklar,maçu piçu dan patikalar,kuzey afrika dan unutulmuş kervan yolları,marco polo nun ayak izleri...bütün dünyadan yol resimleri vardır burada.

müşteriler de bu dekordan fazlasıyla memnundurlar.hiçbir yere varmayan sohbetlere karşı iyi bir alternatif olarak görürlerdi resimleri.içlerinden konuşmak gelmediğinde ya da sohbetler tükendiğinde,arkalarına yaslanıp,oturdukları masanın açısına ve o gün tam olarak neye odaklanmak istedikleeerine bağlı olarak bir çerçeve seçerlerdi duvardaki yığının arasından.sonra seçtikleri resme bakışlarını diker,yavaş yavaş çekilirlerdi orada tasvir edilen yola doğru.bir öte diyar arzusuydu bu.o uzak memlekette olma,oraya ışınlanma arzusuyla odaklanırlardı seçtikleri resme.neresi olduğu o kadar da önemli değildi belki de,burası olmasın da neresi olursa olsun.

resimler ne kadar çeşitlilik arz ederse etsin,sabit olan bir şey vardı:hiçbirinin milan kundera ile ilgisi alakası yoktu.ne resimlerin ne de dekorun geri kalanının.hal böyleyken nereden geliyordu kundera ismi?bu kafe ilk açıldığı zamanlarda buraya damlayan ilk müşteriler bir teori geliştirmişlerdi bu hususta.rivayete göre,bir zaman bir sebepten ötürü kundera istanbul a gelmiş ve bir güzergahtan diğerine yollanırken tamamiyle tesadüfen burada soluklanmış,kapuçino içmek için buraya uğramış.gerçi ne kapuçinoyu ne de yanında getirdikleri vanilyalı bisküviyi sevmişti ama burada kimse onu manasız sorularla rahatsız etmediği için düşündüğünden daha uzun kalmış,hatta oturuken birkaç sayfa dahi karalamıştı.o gittikten sonra bu günün anısına kafe ye kundera denmişti.bir diğer teoriye göre aslında kafenin sahibi hararetli bir kundera okuruydu,hepsini imzallatığı bütün kitaplarını yalayıp yuttuktan sonra bu mekanı en sevdiği yazara adamaya karar vermişti.ne var ki bu rivayet hakikatlar karşısında en cılız duranıydı.zira kafenin sahibi,daima yanık görünmek için solaryumdan çıkmayan ve edebiyatla yakından uzaktan işi olmayan bir adamcağızdı.o kadar uzaktı ki metin okumaya,kendi oluşturduğu müzik grubuyla buluştuğunda tenezzül edip şarkı sözlerini dahi doğru dürüst okuyamazdı.böyle bir adamın kundera hayranı olmasına kimse ihtimal vermediğinden,mekanın isminin kökenine dair bambaşka rivayetler de dolaşıyordu oratalıkta.

karşısav ise şöyleydi:belki de bu kafeye kundera adının verilmesinin sebebi mekanın onun muhayyilesinin ürünü olmasıydı.

kafe bir kurgu ürünüydü,başlıbaşına bir hayal ürünü.hal böyle olunca buranın müdavimleri de pekala kurgu ürünü sayılabilirlerdi tabii.zaten ne hayatı ne kendilerini hakiki bulurlardı kafe kundera nın müşterlielri.her şey bir yanılsama olabilirdi,neden olmasın?kundera yeni yazmaya başladığı bir kitapta istanbul şehrinde bir küçük kafeyi anlatmaya,dolayısıyla yoktan yaratmaya başlamış,içine hayat ve kaos üflemiş.ne var ki çok geçmeden daha mühim işleri çıkmış ve bu kafe,bitmemiş bir proje,tamamlanmamış bir hikaye olarak kalmış.aradan zaman geçince,kundera varlığından bizzat sorumlu olduğu bu mekanı hepten unutmuş.kafe kundera nın müşterilerine,garsonlarına gelince,varlık sebepleri olan yazar kendilerini unuttuğundan beri tesellisiz bir boşluk duygusuyla boğuşuyorlardı.bu sebeptendi durup durup varoluşsal bunalımlara gark olmaları başrolü oynamadıkça hiç dahil olmak istemedikleri bir senaryo gibi adeta hayat.ya kral olacaklardı ya hiç.kral olma ihtimalleri pek düşük olduğuna göre,somurtarak demleniyorları kendi köşelerinde.kafenin isminin kökenine dair üretilen teroiler arasında en fazla müşterisi olan buydu.tüm mekan kundera nın kaleminden çıkmış ve yarım kalmış bir kurgudan ibaretti...yine de zaman zaman kafe kundera ya yeni takılmaya başlamış ya da dikkatleri üzerine çekmek isteyen biri çıkar bambaşka bir teori atardı ortaya-diğer müşterilerde bir süre bununla oyalanırdı.yeni teoriyi kafalarında evirip çevirip,sündürüp çekiştirir,nihayet ondan sıkılır ve ebedi bunalım bataklıklarına dönerlerdi tekrar,tekrar.