bugün

geçen yıl bir silah firmasının açtığı standı çocuklara da gezdirmesi nedeniyle habercilerin skandal manşetleri attığı fuar. abartılacak bir şey yok halbuki.

http://webtv.hurriyet.com...dal-goruntuler-geldi.aspx
dun aksam gezildi goruldu ve anlasildi ki fuarin fuarligi kalmamis artik bir panayira donusmus... iyi de olmus oraya vinc makinalari veya son teknoloji urunu aletleri getirip sozgelimi kahveci mahmut amcaya gostermenin anlami yok zaten bunun icin butun yil boyunca ozel fuarlar acilabilir ozellikle istanbulda aciliyorda. artik fuarin butun izmirlilerin gelip takilabilecegi bir eglence alani olmasi lazim iste konserler etkinlikler gibi...
--spoiler--
incecik iplikle bileğinize bağlanmış kırmızı balonu, sanki dünya avucunuzdan kayıp gidiyormuş gibi, elinizden kaçırdığınız yeri hatırlıyor musunuz?
*
izmirliler hatırlar.
Fuar’dır mutlaka.
*
Siz, kısaca “izmir Fuarı” diyorsunuz... Size öyle geliyor!
*
Mustafa Kemal’in şerden hayır yaratan vizyonuyla, izmir yangınının cayır cayır alevlerinde yeşeren zümrüt... Anka kuşu misali, küllerinden yeniden doğan ulusun yuvasıdır orası.
*
Kapıları; Lozan, Montrö, 26 Ağustos, 9 Eylül, Cumhuriyet... Milli mücadele müzesidir.
*
Televizyonu bile olmayan içine kapalı Türkiye’nin “coğrafya laboratuvarı” gibiydi; dünyaya açılan penceresi... Ve, bu pencereden kafasını ilk uzatan, izmirlilerdi... Turizm yoktu henüz, hayatımda ilk Japon’u orada gördüm ben mesela... ilk Afrikalıyı da... Kenya pavyonunda.
*
Laylaylom kültürünün hâkim olduğu ülkemde, pavyon’un bar’dan saz’dan ibaret olmadığını öğrendiğimiz kültürpark’tır orası çünkü.
*
Bi tarafta SSCB pavyonu, bi tarafta ABD pavyonu... Henüz liboşlaşmadığımız “Soğuk Savaş” yıllarında, sosyalizmle kapitalizmin kapışma alanıydı. Memleketimde gomunist avı yapılan dönemde, orak-çekiç’in altında hatıra fotoğrafı çekilebilen “tek özgürlük alanı” aynı zamanda.
*
Küba, Uganda, Malezya...
Gidemiyorduk.
Onlar geliyordu.
Tanışıyorduk; yaratılanı Yaradan’dan ötürü sevmeyi illa din dersinde öğrenmiyorduk.
*
Sadece dünyayla değil, uzayla da orada tanışmıştı Türkiye... insan için küçük, insanlık için büyük adım’ı atan Neil Armstong’u Ay’a indiren kapsülü getirmişti ABD pavyonu... Yanına da Ay’dan getirilen kaya parçasını koymuşlardı. Sakal-ı Şerif’in etrafında döner gibi kuyruğa giriyordu ahali... Altta kalır mı; kozmonot kıyafeti görmüştük ilk SSCB pavyonunda... Gagarin’in fotoğrafı altında... Dedemin Gagarin’e fatiha okurken fotoğrafı var bende hâlâ.
*
(Gaza gelip, paraşüt kulesinden atlıyorduk... Bungee’nin icat edilmesine yıllar vardı daha.)
*
Van minüt’e de yıllar vardı... Filistin pavyonunda dağıtılan Arafat kefiyesiyle biniyorduk lunapark’taki dönme dolaba... Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde okuyan Filistinli bir genç, israil pavyonuna bomba koymaya çalışırken havaya uçunca, öğrenmiştik bu kavganın dönme dolap gibi kısırdöngüden ibaret olduğunu... Lunapark kadar eğlenceli olmadığını.
*
Kimisi Cem Karaca’ya eşlik ederken, işçisin sen işçi kal diye, kimisi kendini jiletlerdi Ferdi Tayfur’u dinlerken... Parkalı, purolu, şalvarlı yan yana otururdu, Emel Sayın söylerken... Kimisi de Seyyal Taner’i görücem diye gazinonun kapısında arabanın altında kalırdı benim gibi... Müzeyyen Senar, Gönül Yazar, Ahmet Özhan, Barış Manço, ipod’un atasıydı Fuar.
*
Zeki Müren’in mini eteği ilk giydiği yer... Dumanlar arasında roket maketi gelmişti sahneye, bi açıldı, içinden mini etekli Zeki Müren çıktı, ayağında 20 santim topuklu çizme, üstünde gladyatör kıyafeti, ensesinde tavus kuşu tüyleri... Cesaretin, hoşgörünün kalesidir orası.
*
Cinsel tercihini yürekli şekilde ortaya koyduğu için, Kenan Evren tarafından sahneden aldırılıp, Buca Cezaevi’ne gönderilen Bülent Ersoy... insan hakları mücadelesi’dir.
*
Yeni Asır’da şoför olarak çalışıyordu babam... Bi gün, elinde bi tomar biletle geldi. Basına dağıtılan hediye biletlerden... Seçtik arasından, Nejat Uygur Tiyatrosu’na gidelim dedik... Baktım bilete, “ön koltuklar için ayrılan avanta bilettir” gibi bi cümle var... Yani? Büyük usta yapmıştı yapacağını, sanatçı emeğinin bedava olmadığını anlatan o şahane cümleyi koydurmuştu hediye biletlerin üzerine... Gazetecinin asla avanta almaması gerektiğini öğrenmiştim o gün... Öğretmişti... Okul gibiydi Fuar.
*
Aslan, zürafa, maymun.
Ve, arkadaşım Bahadır.
Gibisi fazla... Okuldu.
*
Türkiye’nin dünya mutfaklarıyla tanıştığı ilk evrensel restorandır orası... Düdük’ten başkası yoktu, hayatımın ilk spagettisi’ni orada yemiştim; ilk ketçapla... Sanayicilerin sanayi görmek için koştuğu yerdi... ithalat yasaktı, Fuar’da serbestti, satın alıyordun, Fuar bitene kadar bekliyordun, Fuar bitince evine götürüyordun... 30 gün her akşam gidip bakmış italya pavyonundaki Zoppas buzdolabımıza anamla babam, 1961 senesinde... Zoppas marka hayatta mı bugün bilmiyorum ama, bizim Zoppas çalışıyor hâlâ!
*
Telefon edin sorun, istanbul’un nüfusunu kesin olarak söyleyemezler size... 8 bin ağaç ve binlerce çeşit bitkisinin adıyla sanıyla künyesi var izmir Belediyesi’nde, hepsi sigortalı... Doğasına sahip çıkmayanın, insanına sahip çıkamayacağının kanıtıdır Fuar.

--spoiler--

yılmaz özdil gibi adamların varoluşudur fuar. her şey gibi onu da bitirmek üzereler...
Osman cavcı Fuarın altın yıllarını merak edenler için güzel bir belgesel hazırlamış. https://youtu.be/Sl40hvEXOrk
(bkz: izmir enternasyonal fuarı)