bugün

edit: http://sikintiyok.wordpre...10/12/28/devlet-araniyor/ adlı blog yazımdan alıntıdır.

her zaman demokrasiyi savunan yüce devletimizin yeni uygulamasını bugün görmüş bulunmaktayız hepimiz manşetlerde. üniversitelerde özgürlük için adeta savaşan bir çok gencimize “ölümü gösterip, sıtmaya razı etmek” akla gelen en insani ve mantıklı nedenmiş gibi geliyor, bu uygulama için. olayı bilmeyenler için kısa bir özet geçelim:

istanbul üniversitesi’nin kampüsü ve çevresinde polisler için çıkarılmış 1(yazıyla bir) yıllık bir arama izni mevzu-bahis bugünlerde. hala rektör görmemiş; fakat tüm türkiye bunun farkında ve rektörün o görmediği kağıt, kampusun içinde asılı bir durumda.

başta, öğrencilerinin ve kampüsün hükümdarı rektör hakkında küçük varsayımlarda bulunup, onu bir aklayalım. yazının kalan kısmında bu mükemmel uygulamanın nasıl da mantıklı! ve nedenselleştirilmiş! olduğuna bir bakalım. evet, ne yazık ki rektörümüze, böyle bir uygulamadan haberi yokmuş: yalan! sizce bir rektörün, üniversitesi hakkında çıkarılan böyle önemli bir karar hakkında bilgilendirilmemesi imkanlı mı? tabii ki değil. eğer yalan değilse daha da kötü demektir, demek ki bu rektör bir aydır kampusun içine girmiyordur; çünkü kampuse giren herkesin görebileceği bir yere asılmış bir yazıdan ancak ve ancak böyle haberdar olmayabilir. en iyi ihtimal ise, kendisini başka bir üniversitenin rektörü sanabilir, yazık uzun zamandır başka bir üniversiteye gidiyordur uzun zamandır.

bu olayın rektörle bir bağlantı içinde olduğu bal gibi ortadadır. şimdi bir üniversite yönetimi ve devlet işbirliğiyle, öğrencilerin haklarını hiçe sayan bir uygulamanın neden yanlış olduğuna ve nasıl sonuçlar çıkarabileceğine bir bakalım:

bu karar, aslında usulen yanlıştır. 1 yıl boyunca arama izni vermek gibi bir olay, benim bildiğim kadarıyla benzeri olmayan bir örnektir. bugüne kadar, arama izni keyfi nedenlerden dolayı değil, tamamen “yeteceğine inanılan” süre kadar verilmiş oluyordu. istanbul üniversite’sindeki arama iznine bakacak olursak; yeterince diye görülen sürenin kabulü için ancak, devletin içindeki bir “kahin”e birşeylerin malum olması gerekmekte. bir yıl sonrasında arama durumunu doğuracak bir durumun olmasını ancak ve ancak böyle bir nedenle açıklayabiliriz.

burada yapılan; devletin, öğrenciyi potansiyel suçlu görmesinden başka birşey değildir. eğer gerçekten yıl boyunca sürekli bir illegal olay olacağı öngörüsü, belli kanıtlarla belirlenmemişse, buradaki tek neden: öğrencilerin her an suç işleme potansiyeli olan devlet düşmanları olduğunu kabul etmekten başka bir durum değildir. bu da insanların adil ve adilin içindeki en önemli tanımlardan biri olan ön yargısız adalet süreçlerini geçirme hakkını ellerinden alan bir durum oluyor. devlet, nasıl anamur’da yaşayan herkes suçlu olabilir genellemesi yapıp, bu tür uygulamalara giremiyorsa; o halde aynısını istanbul üniversitesi’ndeki öğrencilere yapması pek meşru görünmüyor.

ayrıca bunu, şu andaki hükümetin kolluk kuvvetlerinin yapıyor olması da ayrıca sakıncalı. bugün öğrenciler farkında ki, şu andaki ortamda zaten hükümetin ve onun kolluk güçlerinin duruşları, onların pek de yanında değil. akp hükümeti, üniversitede özgürlükler adına girilen girişimlere karşı “sıfır” tolerans noktasında. bu durumda öğrencilerin birçoğunun bu uygulamayı, kendi güvenliklerinin daha iyi sağlanması olduğu için yapıldığı yalanına inanmayacaktır.

peki, bu uygulama ne gibi sonuçlar yaratır:

1. keyfi tutuklamaların önünü açabilir. bugüne kadar gördüğümüz arama kararlarında genellikle polisin misyonu bellidir. bir çeteyi çökertmek için ev baskını yaparlar, uyuşturucu trafiğini caydırmak için, özellikle uyuşturucu satılan bölgelerin etrafında uyuşturucu için aramalar yaparlar, ya da genel güvenlik açısından geçici ve kısa bir süreliğine gbt arama noktaları kurarlardı. fakat bu uygulama şüpheli görülen kişinin(belli bir nedeni olmasa da oluyor) aranmasına yol açan bir durum yaratıyor. üniversiteler gibi fikirlerin özgürce söylenmesi gereken yerlerde, bir çok etnik, muhalif ya da hükümete göre illegal olan propaganda unsurunu insanların üzerinde bulabilirsiniz. bu konuda bir objektiflik de bulunmadığı için, örneğin yanyana marx’ın ideolojisini savunup, bakış açısı bu yönde olan kişileri örgüt kurmaktan suçlamaya kalkabilirsiniz.(çok komplo teorisine girdin diyenlere: burhan kuzu’nun gözünde, yumurta atanlar ergenekoncuydu, polis için niye olmasın.) kürtçe gazete ya da mecmua okuyan birisi, sizin gözünüzde hem örgüt üyesi, hem de bölücü düşünceye sahip olabilir. ülkücüler, örgütlenmiş bir terör örgütü olarak görülebilir.

diyelim ki, bunların hepsi komplo teorisi ve hiçbiri olmayacak. yine de böyle bir durumun var olması, insanların içinde böyle bir korkuyu yaratabilir. devletin öncelikle insanların güvenini sağlarken, vatandaşlarına böyle bir korkuyu yaymak gibi bir hakkı yoktur. ikincisi, bunu üniversitelerde yapmak, üniversitelerin temel mantığına tamamen aykırıdır. özgürlüğün temel olarak alındığı eğitim kurumlarında böyle bir uygulama, eğitimi yıpratan bir uygulamadan daha öteye gidemez.

bir diğer nokta ise, bu tür uygulamalar benim gibi başka üniversitelerde okuyan insanlara da negatif yönde bir etki yaratır. devlet ya da herhangi bir güç kaynağının, bir kere yanlış bir uygulamayı yürürlüğe koyması, aynı uygulamaları ya da benzerlerini başka alanlarda yapmasını kolaylaştırır; çünkü ilk uygulama, ikinci uygulama için bir meşruiyet kaynağıdır. bu durumda benim, üniversitemin de giriş çıkışlarının polisler tarafında “gbt” merkezi olması riski, bu uygulama sayesinde daha fazla artacak ve beni de rahatsız edecektir. hele bir de i.üde keyfi bir uygulama ortaya çıkarsa bu korkular daha da fazla artacaktır.

hükümet açısından ise, bu öğrenci olaylarının gerilimini asla ve asla düşürmez. aksine daha fazla arttırır. her haksız uygulama, kendi başkaldırıcını arttırır ya da zaten muhalif olan kişileri daha da cesaretlendirir. yani, halihazırda bu tür olayların önünü kesmeye çalışan devlet, aslında burada kendi amacıyla ters düşer ve gerilimli bir ortamı da beraberinde getirir.

kısacası; bu yapılanın devletin adaletsiz bir uygulaması; ya da devlet faşizminden başka bir tanımı yoktur. halkın belli bir kısmını potansiyel suçlu gören devlet, aslında bu uygulamayla insanların büyük bir çoğunluğunu tedirgin bir duruma getiriyor. izmit’teki olayları destekleyenlere gelecek son sözüm: sizin o olayı normal bir şey olarak görmeniz, bugün bu ortamı yarattı. bunu da normal görüp, bana dokunmayan yılan bin yaşasın, ya da “döven” birisi varsa bizden olsun anlayışında devam ederseniz; bir gün her şey için geç olabilir. “sizinkiler” yaptığında meşruysa sıkıntı yok! gün geldiğinde bir bakmışsınız, sizinkiler, başkalarının “bizimkiler”i olmuştur