bugün

insanın hayatı anlamasının ötesinde

hayatın anlamını arayan insan, hayatın anlamını hayatın kendinde aramayan, hayatın anlamını hayali dünyasında arayan, hayallerle alt edilen dünyada arayan, hayatın anlamını yitirilen umutların arasında arayan, varlıkta ve yoklukta arayan... işte o insan hayatın anlamını hayatın sessizliğinde keşfetmeyi düşünendir. hayatın sessizliği ise bir mucizeydi bu mucizeyle tanışmak istiyor o! bu çığlıklar arasında, bu serzenişler arasında... lakin onunla tanışsa bile onu yeni mucizeler bekleyecekti. fakat bilmez ki insan anlamanın ötesine varmadıkça anlamanın kendisiyle tanışamaz. bu da insanın henüz tanışmadığı yönüdür. sözüm ona anlamanın ötesine varmadıkça anlamanın kendisiyle tanışmayı düşünmesin! düşündüğü şeylerde aslında anlamını yitirdiği şeyleri düşünmesidir. işte anlamak isterken anlamsızlıkların peşine düşerken düştüğü anlamsızlıkların ve karmaşıklıkların gözünü alması, gözünün anlamsızlıklarının körlüğünün bürümesi ve karanlık bir kuyuya atılması oradan çıkamaması işte insanın hayatı anlama çabası budur! hayat, işte orada! karmakarışık insanın gözünde, ne istediğini bilen gözünde ne de istemediğini bilenin gözünde. anlamayı isteyenin gözünde, düşündükçe düşünenin gözünde, bir anlam arama gözünde, hiçbir şey elde edemeyen gözünde, gözü sadece anlamayı çabalayanın gözünde, insanı ve yaşamı anlamayı isteyenin gözünde, insanın hayatı anlamasının ötesinde... insan yok oluşunun hararetini ve yankılanışını izlerken çırpınışlarını ve sayıklamasını farkeder insan ve yine yapar yapacağını ve insan anlamanın çabasına düşer, düştüğü yolda da hep anlam araşıyındadır. insanın neyi anlar ki? anladığı nedir ki insanın? onun bu çabası nedir ki? hayatı sahiplenmeyi ister aslında o! hayatın gözünde bir değeri olmayan ufaklığa bak sen! hayatı sahiplenmek istiyormuş! gülme de geçme. insan, insan sen nasıl da kendini aşamadın ki kendini bir düşünceye hapsettin ki kafan basmıyor mu senin? yok muydu şu anlama çaban sonrasında anlamsızlıkları görüşün ve düşünüşün ve kahroluşun ve yeniden düşünüp ve yeniden kahroluşun. işte senin döngün budur! sınırın olduğunu ve sınırını aşmayı bilemediğin için hak ettiğin budur senin! hayat yorgunluğuyla ve halsizliğiyle insanı çepeçevre kuşattığında o insan her anlam araşıyında baygın düşecek. uyanacak yeniden çabalayacak ve bu sefer baygın düşmese de çabası uykuyla son bulacak. uykudan uyanınca yine bir hayat döngüsüyle karşı karşıya kalacak. uyuyan ve uyanan o uyuyan ve uyanan... insan kendini bilmeyince neyini anlayacak hayatın! insan kendinin üzerine gittiği zaman, kendini arayıp o kiri vücudundan koparıp attığı zaman kirlerin arasında hapsedildiğinin farkına vardığı zaman işte kendini tanımaya, kendiyle bir oluşunun farkına vardığında bir yokuş görecektir inişini hesaplarsa iyi olacak o insan çünkü çıkışı da inişinin kolaylığı kadar zor olacak, fikirlerin hapsettiği her yolu çıkmaz sokak karşılayacak etrafına dönüp bakacak ve diyecek ki: yolu bulamadım. ah zavallı mahkum! ulaşacağın gizem yolu biraz buhranlıdır lakin pes etmek yok! pes eden fikirlerinin kendisini sahiplendiği ve özünü aldığı, çöp yığınlarının üzerinde gezen sinekler gibidir. her türlü pisliğe bulaşan, her türlü pisliği kendine bulaştıran... insana ''aş kendini insan aş!'' diye bağırmak mı gerekiyor? sen varya sen insan! ölümün yakınında yaşamın gittikçe uzağında anlamanınsa hemen yanında olmak isteyensin. sen hayatı basite almışsın. yazıklar olsun! yazıklar olsun ki senin yalın bir yolun peşine düşmen ve yolunu zehirleyenlerin zehrini içen budala bir mankafa oluşun aslında kendinde yok oluşuna! ister miydin ki sende kendini aşan aşıp tepelere çıkmaya çalışıp ayağı kayıp düşenlerden olmak istersin? evet evet sen yalın bir yolu seçtiğin için kayıp düşeceksin! insan hep kayıp düşerek öğrenmez mi hayatı zaten? hep bir hata olmaz mı? hata dünyası yaşayanların hatalarla yaşadığı dünyası, hayatını hatalar üzerine kuran insanların dünyası, hatalarının sorumlusu olan insanların dünyası, hataların peşine düşüp sahip olduğu hataların efendisi olmuş insanların dünyası, efendilerinin de kölesine dönüşmüş insanların dünyası, hatalarından ders çıkarmaya niyeti olmayan insanların dünyası, hatalarından sıyrılmaya çalışanların dünyası ve bir de hatalarından ders çıkaran insanların dünyası...

işte anlamak burda mı başlıyor sahiden? hatalar mıdır bizi biz yapan? böyle mi anlıyoruz hayatı yoksa? bir kez daha düşün insan! düşündükçe anlamını bulmak için bir adım daha atacaksın ve attığın adımların hesabını yapacaksın ve hesapların anlamını kılacak!

devam edecek...
şunu bilmelidir ki insan, hayattan birçok şeyi öğrenemez çünkü hayat insanı esir almıştır. hayat insanı esir alırken benliğini kendinden uzaklaştırmıştır. tırmandığı dağlara hep sırtı dönük tırmanmıştır bir bütün olan bedeninin bir tarafı önünü görürken diğer tarafı asıl şeylerden habersiz kalmıştır. insan böyledir hep bir yarımdır buna rağmen hayatı anlamak ister, hayatı anlamak isterken anlamsızlıklarla karşılaşır, karşılaştığı anlamsızlıklarda da bir anlam bulamaz ve onların anlamsız olduklarını söyler ancak bunu söylerken anlamlı konuşmuştur insan. işte insan böyledir anlam ve anlamsızlıkların içinde yaşam süren anlam ve anlamsızlıktır. insan her şeyi anlamaya kalkışan ve yarım kalandır. yarımdır insan, bir bütün olması için gayret gösteren insan ancak bütünlüğün içinde bir yarım olarak kalabilir. belki de bir bütün olmayanın... insanın hayatı anlamasının gayreti gayretlerin en anlamlısı ve en anlamsızıdır. insanlar insanlarla, hayvanlar hayvanlarla yaşar ancak insanlarla hayvanlar da bir arada yaşar ve hayatın anlamsızlığı burada meydana çıkar. insanların hayvanları sahiplenmesi hayvanların özüne dokunmuş insanlarsa bundan bilgisiz kalmışlardı... lakin insan vicdanlıdır, vicdan sahibi insan hayvanlara acır ve sahiplenmek ister. aslında sahip olduğu şey sahip olma duygusunun buyruğudur. insan buyruklarına yenik düşmüş, buyruklarının kölesi olmuştur. insan özünde kendine hakim olamadığı için köledir. insan bu nedenledir ki hayatı anlayamaz çünkü kendini anlayamamıştır. insan kendini anlayamadığı sürece hayatı anlamayı düşünmemeli, hayatı kavramayı ise aklından bile geçirmemeli. çünkü insan düşündüğü kadardır, düşünceleri onu yönettiği kadardır, düşünceleri her ne kadar onu aydınlatsa da yanıltabilir de. insanın hayatı anlaması, insanın hayatı anlamasının ötesinde koca bir duvardır. bu duvarı aşan insan yalnızca hayatı anlaması gerekmez çünkü hayat bir yandan anlamsızdır da. insan önce kendini anlamayı kendi benliğini keşfetmeyi başarmalı, önce insan insanlığı anlamalı, insan insanlığı anladığı sürece hayatı anlama yoluna doğru adım atabilir ancak hayatı anlayamaz. çünkü hayat içinde iyilikleri ve güzellikleri barındırdığı kadar kötülükleri ve çirkinlikleri de içinde barındırır. işte hayat böyledir, karmakarışık anlamlarla ve karmakarışık anlamsızlıklarla dolu bir yerdir.



insan hayatı anlaması için önce insanı anlamalı, erdemli olmayı yeğlemelidir. kötülük insanı anlamaktan uzaklaştırır çünkü kötülük büyük ölçüde anlamsızlıkların olduğu yerlerdedir. kötü insan hiç şüphe yok ki her zaman anlamsızlıklarla yüz yüze gelir ve bir anlama çabasına düşer fakat bu anlama çabasındaki yolda başından beri kendini kandırmıştır ancak o bunu fark edemez. erdemli olamadığı için ne de yazık o insana! erdem ise insanı iyiliğe yönlendirir ve anlamlarla yüzleştirir. ölüme doğru gider insan, ölümün anlamını bulmak ister. ölüme doğru giden insan yaşamın içinde anlam arayışıyla yaşarken ölümle yaşam arası bir yaşantının içindedir, ölüm onu yakalamadığı sürece bir anlam olduğunu düşünür. yaşam bir anlamda anlamlı iken, yaşamın sonu ise bir anlamda anlamsızlıktır ona göre. ancak yaşam sona erdiği için bir yandan anlamlıdır da. insan önce kendi zincirlerini kırmayıp anlam gayretinin sonunu görmeyi ve başarılı olmayı ister. fakat ne yazık ki bu istek ölümle son bulur. örnek vermek gerekirse, insan olarak düşündüğümüzde derin sularda yüzen balıkların yaşantısı insana garip gelebilir ama bu bir balık için hiçte garip değildir. işte insanın insanı anlamasının önemi burdadır. insan insanı anlamadan hayatı anlamak ister, etrafında gördüğü şeyler ona garip gelir ve bu garipliklerden bir anlam çıkarmaya çalışır ve çıkaramaz daha sonra hüsrana uğrar. hayat adına konuştuklarımız konuştuklarımız kadar, hayat hakkında öğrendiklerimiz öğrendiklerimiz kadar, hayat hakkında bildiklerimiz bildiklerimiz kadar, hayat hakkında bu bilgileri sunduklarımız, bu bilgileri sunduklarımız kadar olunca insanın hayatı anlamasındaki zorluk hayat hakkında konuştukları, öğrendikleri, bildikleri, kendisinin ürettiği düşünceler ve buna dayanarak sunduğu bilgileri kadar oluyor.

devam edecek...