bugün

gözünüze yediğiniz ilk yumruğun etkisini anlatan cümle.
ilk doğan çocuk ya da ilk sevgili anlamında kullanılan deyim.
hala ağrıyor be sözlük.
ilk göz ağrısı olmak bazen gereksizdir. öyle zamanlar olur ki keşke son göz ağrısı olabilseydim dersiniz.
nilüferin dinlediğinizde ilk aşkınızı düşünmenize ve her ne şekilde bitmiş olursa olsun özlemenize neden olan bir şarkısı:

Nasıl yakar, nasıl
kavurur deli aşk
Kararır gözün ne akıl
bırakır ne fikir başta
Ne kural tanır ne
gurur kalır
Kendini unutur insan
ilk göz ağrısı
Nasıl dayanır insan
Yenik düşer sonunda
Ah bir mucize olsa aşk
sonsuza dek parlasa
Nasıl da yanar bu yürek
Ne bir veda ne
bir haber var
Ah hiç vicdanı
yok mu aşkın
ilk göz ağrısı yakar yakar
ilk kalp ağrısıdır aynı zamanda.
gözün ilk kez ağırmasıdır. mikrop kapmış olabilir yada allerjik bir durum.
ilk göz ağrısı dünyada ilk defa amerika da meydana gelmiş, göz doktoru olmadığından kişi gözünden olmuştur. yıl 1350. ilkbaharın ilk ayları. (kesin tarih belli değildir.)
ergenliğin ilk halleridir. ha aramızda bunu yabancı ülkelerde olan tanıdıkları vasıtasıyla daha küçük yaşlarda yeni sürümülerini de bulanlar vardır. misal ben.

görmüşüm onu. hayatımda ikinci defa hormanal olarak bişiler besliyorum. kalbim yerinde durmuyor. bana bakınca bakacak yer bulamıyorum yeryüzünde. o an götüme soksam gözlerimi daha iyi olur diyorum. elim kolum. dışardan biri görse "sipastik misin lan elin kolun dursun" der. neyse. adı seldaydı. sarışın, mavi gözlüydü. doğal sarışın. öyle bi sike benzemeyen sarışınlardan da değildi. gerçekten güzeldi. lafı niye bu kadar uzattıysam. aynı ortaokuldaydık. ister istemez ona bakmadan, onu görmeden duramıyordum. teneffüs zillerini iple çekiyordum.

şiirler yazıyordum ona. şiirler. yok ebenin a.ı. şiir işte. ama ne şiir. iki kelime yanyana geliyordu mısra oluşturmak için bi s.ke benzemiyordu ama. o zamanlar şiiri sadece sondaki kelimelerin kafiyesi olsun yeter sanıyorduk.

her yeşil bir filiz bulurda kendine
ben senden başka sen bulamam kendime

öl amk. lan sanki abdurrahman önül'e ilahi yazıyorum. nihat hatipoglunun yanındaki oturma grubu olmuşum, dursun ali erzincanlının şiir klibindeki uzaklara dalan adam olmuşum kızın gözünde bu şiirle. bu ne amk. kendi kendimi kessem daha az canım acırdı yenimlen. bari şiiri verme kıza değil mi? yok amk. verdim şiiri. hem de nasıl vermek ama. markette onu gördüm. yine öyle güzel yine öyle alımlıydı ki o an seçmeye çalıştığı makarnalardan biri olmayı istedim. yavaşça yanına yaklaştım tam giderken omzuna tıklayıp -o zaman tıklama kelimesi tdk'ya girmemişti- bu sizden düştü deyip kaçtım. bu şiirden sonra 2 gün okula gitmedim. nasıl gideyim. sonra kendimi toparladım ve gittim. her gören "nerdeydin olm 2 gündür?" sorusunu yöneltiyor. ne şiirden bahsedebiliyorum ne de sevdiğimden: "kıl dönmesi olmuşum olm, bulanık sıçıyorum 2 gündür götüme diş macunu sürdüm geçer herhalde." neyse gözgöze gelmemeye çalıştım seldayla ama durur muyum yok. nereye gitse peşindeyim. kaşınıyorum abi. düşünemiyorum beynimle.

hoş o yaşlarda bir beynimin olduğundan da emin değilim..

bizim oturduğumuz mahallede evler yakındı birbirlerine ve yürüme yolu vardı. ben ne yaptım ismiyle özdeşsin diye o geçerken çelikten:

ah sevda ah sevda böyle yaman sevda
ah sevda ah sevda başı duman sevda

şarkısını bangır bangır bütün mahalleye dinlettim. öyle kolay değil he o zamanlar mahalleye çelik dinletmek. çelik diyorum ya. babadan kalma eşek ölüsü ağırlığındaki kolonları cama yaklaştırayım dedim kablo yetmedi. cam ile bilgisayar arasında yaklaşık 7 metre vardı. ev ev değil hipodrom amk. hoporleri yapan i.neler beni düşünmemiş olacak ki kolon en fazla ortaya kadar geldi. gemileri karadan yüzdüremesek de kucaklarım felsefesiyle kucakladım kolonu. açısını da tam pencereye doğru tuttum. ayçiçeğinin güneşe olan sadakati gibi ben de pencereye olan sadakatimi gösteriyordum götümden akan terlerle. kucağımda neredeyse boyum kadar bir kolon ama amk bu kız dinliyor mu?, o şiirin özürü olarak çalındığını biliyor mu. lan en kötüsü nakarat kısmındaki en vurucu kelime olan "sevda"daki "v"leri "l" yaparak söylediğimi bilmiyor. hay amk boşa giden bir çaba daha. yalnız düşüncedeki inceliğe dokunmadan geçemeyeceğim. kız bunu dinleyecek, şarkının nereden geldiğini merak edecek ve ben. senin amk. sana bu düşünceyi düşüren yer çekimini de s.keyim. lan kız bir defa bunu görse ayakları götüne çarpa çarpa kaçacak.

neyse ki kolonun kablosu yetişmedi ve o beni görmedi.

bütün mahallenin ana problemi oldu selda. ne yapsam elimde patlayan bir sevda ya da selda. mahallede ne kadar aklı çalışan erkek varsa topladım. o zamanlar bizim de gölgemiz ağırdı ve "mevzu var" dediğimde çivili kramponlarını ve mikasa topunu alıp gelen arkadaşlarım vardı. mikasa topu mu? mikasa deyip geçme dönemin en sert futbol topu. mikasaya vuruken ayağını kaybeden bir çok yakınım var.

konumuz seldaya girişti ya da yeni başlayanlar için selda. bilemiyorum belki de 21 günde nlp'yle selda'ydı. beyin takimim arkamda sapkalarini fizik kurallarina aykiri bir sekilde takip havaya kaldirmis, ellerinde tespih. semt oturusu da bizden cikmistir o donemler yani. epey konuştuktan sonra fikir birliğine vardılar. aralarından bir kefereyi sözcü olarak seçip:

-"medeni cesaretini kullanmalısın ve gidip konuşmalısın" dedi. önce bir durdum. sonra tek tek baktım suratlarına. psikiyatır koltuğunda uzanır vaziyette söylenen cümleyi hazmettikten sonra "bunun için mi çağırdım amk sizi. zaten gelip gelebileceğim en mantıklı yol buydu." dedim. artık onunla konuşacaktım zira başka yolum kalmamıştı benim için. çok güvendiğim beyin takımımda, takımlarım kadar fayda sağlamamıştı bana. hoş beyin takımı diyorum da bunlarla uzun süre konuşursanız ishal olursunuz. neyse biri hapçı, diğeri alkolik, öbürünün ise kendine bile hayrı yok kurabildiği tek uzun cümle "orti bi sigara versene"; ama karar karardı gidip konuşacaktım. konuşacaktım da nasıl konuşacaktım. kızın gözlerine bile bakamıyorken nasıl açılacaktım. –anlatım bozukluğu var lan cümlede- hayatımda bir kıza hiç açılmadım ki. ancak okulun merdivenlerinden çıkarken yukarı bakıp izlemekti en büyük açılımım. onda da kötü olduğum söylenemezdi. bir çok arkadaşıma workshop vermişliğim vardır. geçtim.

kafamda diyalogları kurmaya başladım. okuldan eve giderken nasıl giriş yapabilirim diye düşünüyorum:

-selam selda, çok yakışmış önlük (önlük ne amk sanki ilkokuldasın.. önlük olmaz, okul takımı yok oturma grubu. hey allam ya heh üniforma. evet oldu.
-selam selda çok yakışmış üniforma. çok güzelsin.
–teşekkür ederim
-teşekkür etmene gerek yok. teşekkürler yalancı iltifatlar içindir ben gerçekleri söylüyorum.

hay senin ağzını s.kiym. lan atamadın bir türlü kafandan hakkı bulut imajını. klişelikten öleceksin. senin sonun zaten bu. açılamadan, yalnızlıktan öleceksin. otopsinde götünden uzun namlulu bir şiir, odundan yapılma bir beyin çıkacak. ah ulan ah ibrahim erkal şansı yok ki biz de emine ün gibi kızla aynı dizide oynayalım.

onun yolunu gözlerken bir baktım bizim apartmana doğru geliyor kurmaylarıyla beraber. has.sktr sıçtım beni gördüler. dizlerim titremeye başladı muhtemelen o sıra sesim de götüme kaçtı. yaklaşıyor. tek tek kurmaylarını bırakıyor bana gelirken. sanırsın uzaya gönderilen türk uydusu. yaklaşıyor. göğüsleri küçük daireler çiziyor. biraz daha bakarsam hipnotize olmaktan korkuyorum. ya gözleri beni çocukluğuma götürüyor. -lan zaten çocuksun amk delisi- yaklaştı. şu an önümde:

-merhaba (derken gülümsedi. gözleri süsledi gülüşünü ve beyaz dişleri konuk oldu sonradan bu eşsiz birlikteliğe. sen "merhaba dediğimize bakma, aslında ben de istiyorum ama bilmiyorum" der gibiydi sütbeyaz dişleri.-e be amk çocuğu bir merhabaya bu kadar anlamı nasıl sığdırdın)
-hebelele bipbip çık.. (çıkmadı amk sesi. ses tellerinde düşük yaptı merhabam. zorladım yenisini, çıkarttım hemen.) me-me merhaba.
-konuşalım mı seninle biraz.

aklımdan geçmeyen şey oluyor. meğer o da benden hoşlanıyormuş. yürüyüşüm değişti. dinlediğim müzikler. kafamda çaldığım o plaj gömlekli hakkı bulut imajı amerika'yı keşfeden rafet er romana döndü. o memo, yes memo. sonra önce bir burunumu çektim:

-hee öyle mi? tabi.. yaptığımız şeyler bunlar. biz bu mahallenin çocuğuz. ben bunları anlatmayı sevmiyorum gerçi, arkadaşlar anlatsın attığım golleri. oğlum iki çay söyle, yengeninki açık olsun..

aradan yıllar , selda'nın üstünden kimler geçti bilmiyorum ama o şiir peşimi bırakmadı. bir akşam üstü şiirin devamını internette benim adım soyadımla görene kadar..
herşey unutulur.. o unutulmaz.
nejat saydam' ın yönetmenliğini üstlendiği 1963 yapımı, bir sadri alışık filmi. başrollerde belgin doruk, ayhan işık, sadri alışık, suna pekuysal, moris bulunmakta.

( sadri alışık komisyoncu olarak ev gezdirmektedir...)
cahit : hanımlar beyler, böyle güzel bir dairei ancak sizlere, tezbulur emlak bürosu sahibi cahit tez bulabilir. muhteşem bir salon, fevkalade bir yatak odası harika bir manzara sonra yerler parkedir ( kızın yanagından makas alarak ) neymiş parke imiş evet öbür tarafta harkulade güzel banyolar vardır sıcak sulu temiz akar... buyrun..( önden müşterileri sokarken içeriye arkada kalan kızı kendine çekerek ) sen gelsene bakıyım buraya ( der ve dudagına yumulur...) hemen babanı kandır bu daireyi satın alsın olurmu tonton yavrum... ( kadınla adam gelince ) heterofejön de vardır dairede... evet muhterem hanımefendi bu semtin insanın içine baygınlık veren bir kokusu vardır. gelin bakın kokuya bakın. hayır...yani kokuya değil.. yatak odası evet mesela burası yatak odası olarak kullanılabilir. şuraya mangal veya herhangi bişi koyabilirsin.
adam : evet fena değil.
cahit : fena değil ne demek kelepir beyfendiciğim.
kız : ne olur babacım alalım.
adam : alalım kızım.
kadın : yoo ben bu semti beğenmedim kızımızı burda terbiye edemeyiz.
cahit : rica ederim hanfendi...bu semt istanbulun en kibar semti kızları ise en neşeli mahluklarıdır.
adam : anlayamadım..
cahit : şey... terbiyelidir demek istedim... sizin kızınızda çok terbiyeli maşallah. buyrun diğer odalarada bakalım..( kadın adam çıkarken cahiti çeker kolundan kız..)
kız : sen gel bakalım..
cahit : bırak bunları şimdide.. kandır şu anneni önce sen.. şu daireyi satın alsın.( öpüşürler ve yakalanırlar...) kadın : aaa... vay namussuz ırz düşmanı vay...görülmüş kepazelik değil böyle ırz düşmanlarını polise teslinm etmek gerek ( apartmöandan çıkarlar )
cahit : canım ne sinirleniyorsunuz, sizin başınıza gelmediki kızınızın başına geldi cehenneme kadar yolunuz var be...
Anaokulunda öpüp kaçan veya öpüldüğü için ağlayan kızdır.
ilk aşkın eski sevgili statüsüne geldiğinde nitelendirileceği yeni ismidir.
(bkz: ilk aşk)
(bkz: ilk aşk)
(bkz: ilk aşk)
guzel guftesindeki hos sozlerle hareketli bestesinin birarada fikir fikir bir hale getirdigi eski ve guzel bir sarki. emin olmamakla beraber makaminin kurdil-i hicazkar oldugunu soylemekte sakinca bulmadigim bir turk sanat muzigi eseri.

sozleri soyledir;

sitemler oruyor kaderin agi
hayatim dokulen bir gul yapragi
gecse de omrumun en guzel cagi
baskadir ilk sevgi
ilk goz agrisi

su mahsun kalbimin var bir yarasi
aglamak hickirmak her hatirasi
takilsa duagi
yansa kinasi
baskadir ilk sevgi
ilk goz agrisi

yanarim andikca gecen gunlere
kirilan dallara
solan gullere
artik vakit geldi
sorma nereye
elveda ey genclik
elveda ey dost

gecse de omrumun en guzel cagi
baskadir ilk sevgi
ilk gozagrisi...

(bkz: ilk dis agrisi)