bugün

zamane, çağ, nesil hastalığıdır. 80 li yıllarda çocuk olanlar bilir; tek katlı gecekondu evler vardı, bahçelerindeki dut ağaçlarının yemişlerine daldığımız, kapıları her daim açık, içinde el süpürgesiyle yerleri süpüren bir kadın olmadan asla hatırlayamadığımız evler. susadığımızda içeri dalıp su istediğimiz, güneş battığında bahçelerindeki akşamsefalarının gölgesinde çekirdek çitlettiğimiz o evler, aslında birer iletişim aracıydı bizlere hayatı öğreten.

en yakın arkadaşlarımız vardı o zamanlar, beraber yaşadığımız ama asla anlatamadığımız aşklarımız vardı. platonik.
misket ortağımız ayrı, gazoz kapağı ortağımız ayrıydı. eriklerine daldığımız ağacın sahibi kovaladığında ayrı yönlere doğru kaçsakta anlaştığımız gibi, buluşma yerimiz hep aynıydı.

iletişememenin konusu bile yoktu. çünkü iletişim, hayatımızın her anında, her saniyesinde bizlere sayısız tecrübelerle donanımlar eklemiş, bizleri, daha büyümeden ileriki senelere hazırlamıştı; ama haberli ama habersiz.

şimdiki çocuklar öyle mi?.

bilgisayarın başından kalkamayan bir çocukluk sunmak zorunda kaldık şimdiki çocuklara. misket ortaklıklarının yerini, feysbuk, msn arkadaşlıkları aldı; platonik aşklar yerine, ''kim kimde ekli, kimin nesi var'' oldu.
okey oynamak için ''dördüncü''ye gerek yok artık. taş çalmak tarihe karıştı.

zamanın akışını, hayatın ilerleyişini istediğiniz tarafa yönlendiremiyorsunuz. hatta bir anlamda o sizi yönlendiriyor istediği tarafa. teknoloji ilerledi ve buna kızabilmek mümkün değil.
fakat yine de insan o günleri özlemiyor değil.

bahsedilen bu yeni çağın, etkisi altına aldığı yeni nesile bıraktığı en acı miras; iletişememe. yani iletişimsizlik.
artık iki nokta üst üste ve bir kapanan parantez ile gülebiliyoruz. yüzümüzdeki mimikler pas tuttu. karşımızdaki kişinin ruh halini bilmeden istediğimiz gibi konuşabiliyoruz. çağ ilerledi.
empati sadece altı tane harfe dokunarak çok kolay yazılabiliyor klavyede.
sabırsızız. kızıyoruz bilgisayara yavaş çalıştığında. her şey bir an önce olsun istiyoruz.

görmediğimiz çiçekler gönderiyoruz sevgiliye, msn de muhabbetin tadına doyum olmuyor artık, her şey ama her şey bir kamera ve kulaklıkla oluyor. yanlızlaştırıldık; öyle olmak zorundaydı.

bundan sonra olacak gelişmeler hayatımızdan neleri alıp götürecek şimdiden tahmin etmek zor. yalnızlar ordusu her geçen gün çoğaltıyor müritlerini. iletişememeye devam etmek sıkıcı. güler yüzler görememek kötü. konuşamamak acı verici.

robotlaşmış yaşamlarımızda ürettiğimiz sahte pencerelere asla doğmayacak güneşlere sahibiz artık.
ışık var ama ısı yok!
(bkz: yalnız değilmişim).
çağlar arası geçiş sürecinde olunmasından mütevellit nesiller(hayır sözlük nesli değil bahsettiğim)arasında yaşanan kopukluk. ilk entryde neden böyle olduğunu uzunuzun anlatmışım zaten.
birbirini yakalayamayan vagonlar gibi çağların yan yana ama birbirinden uzak olma hali.