bugün

Her gece sevgiliye şiir yazma durumudur, iki yildir araliksiz olarak şiir yaziyorum, ilk.defa bu gece yoruldugumu hiasettim. Sozluge uye oldugumu bilmiyor, cesaretimi topladim bu gece yazdigim siiri buraya aktariyorum:
bana tekrar sevmeyi öğrettin sen. yeniden biz dedirtebildin sevgilim. ve güvenin eşsiz tadını yaşattın sonsuz bir diyete hapsolmuşken yüreğim. yokluğunda bile varolan seni hapsettin de çelikten ördüğüm duvarlarımın içine; verdiğim nice savaşlarda tüketemedim, istesem de* yitiremedim. hep elin oldu üşümüşken ısıtan elimi, oradan da ta yüreğimin buz kesmişliğini. aska aşık bu insanı, aşkı hafif gören birine çevirdin, sevmekle baslar hersey dedirten artık... her türlüsünü içinde besleyen öyle bir sevgi hapsettin ki içime, artık bu 2 kelimelik söz bile hafif kalıyor hissettiklerimi anlatmaya..." eziliyorum günden güne. kaldırım taşlarının kenarlarına basmamaya bile başladım. duvarlara elimi sürerek dolaşıp, günde 38 kez ellerimi yıkıyorum. çorbayı pipetle içip pilavı çucukla yiyorum. saçlarımı kazıtıp sobada yaktım. en büyük ortak bölenimin arkasından ağlamaktan harabiyet katsayımı yükselttim. kalan pilav taneciklerinden tavşan yapıp tabaklara, camdan fırlatıyorum seni alıp götüren otoyola doğru. çoraklaşan dudaklarımdaki çatlaklar, kliplerde görüp dalga geçtiğimiz sahneleri hatırlatır oldu. aynaları kaldırttım hizmetçiye, alnımdaki yazıya artık katlanamadığım için evet. avuçlarıma kazıdığım yazıyı hatırla bebeğim. ah, ama dur... sen o yazıyı görmedin hiç, giderken el bile sallayamamıştım ardından. zaten yaralar da iyileşti artık. akşamları eve dönünce duvardaki resmine bakıyorum, gözlerini belki bana çevirirsin diye. ben önünde diz çöktükçe sen daha çok sırtını dönüyorsun. ben yalvardıkça bir adım daha ileri gidiyorsun. kır şu çerçeveyi artık, parlamayan camdan elini bir kereliğine uzat, sonrasında camın arkasında kalmaya dahi razıyım ömrüm boyunca. kır artık, daha fazla tutamıyotum bu ipi" manasındadır. kolu bacağı kopuk oyuncak ayıcıklar gibiyim. dikişlerimden pamuklar sarkıyor. kömür karası gözlerimdeki tırnak izleriyle umutsuzca pencereden dışarı bakar vaziyette unutuldum kaldım odanın ortasında. üzerimde tırnak temizliği yapan kediciğin sütüne düşürdüğüm kıllar yüzünden yediğim dayakları unutamam. gerçek göründüğünden daha gerçek olabiliyormuş meğer. pençe yemek, sadece yaşayanın anlayabileceği bir şeymiş meğer. kapı önü sohbetlerimizle birbirimizden ayrılma vakitlerinde gözüme kaçan 'bişey'leri çıkarıyorum ben artık pençelerimle. baş parmağımın jiletli tırnağını sona saklıyorum bebeğim. kolu bacağı kopuk oyuncak ayıcıklar gibiyim. dikişlerimden pamuklar sarkıyor. kömür karası gözlerimdeki tırnak izleriyle umutsuzca pencereden dışarı bakar vaziyette unutuldum kaldım odanın ortasında. üzerimde tırnak temizliği yapan kediciğin sütüne düşürdüğüm kıllar yüzünden yediğim dayakları unutamam. gerçek göründüğünden daha gerçek olabiliyormuş meğer. pençe yemek, sadece yaşayanın anlayabileceği bir şeymiş meğer. kapı önü sohbetlerimizle birbirimizden ayrılma vakitlerinde gözüme kaçan 'bişey'leri çıkarıyorum ben artık pençelerimle. baş parmağımın jiletli tırnağını sona saklıyorum bebeğim.
ameleliktir. beklentiyi ne kadar yüksek tutarsanız ilişkiniz o kadar yorucu ve mutsuz olur. papaz her gün pilav yemez.
Özel hayatta teşhircilik örneğidir.

Vay Arkadaş dur okuyayım.

Edito: bu ne lan kaşlarım döküldü yeminle.