gavurca; carpe diem
-abi naber eşhedüüü enne.
-iyilik abi senden eşhedüüü enne.
-nolsun yaa eşhedüü enne.

noluyo nan editi: eşhedü en la olduğunu biliyoruz arkadaşlarım benim. farkındaysanız eşhedüüü var bir de. hallahım yarabbim pardon allahım olacak.
imkansızı becermeye çalışmaktır. yaşayabilmek için para kazanmak lazım, para kazanmak için çalışmak, çalışmak için hayatın ibneliğine katlanmak vs vs...
hayat felsefesi olması gereken cümledir zira hayatta hiç ama hiçbir şey ertelenmemeldir ve hiçbir şey için geç değildir ve her neyse o hiç bir şekilde ölümden daha imkansız değildir.
"ölümün bilincine varmak" oluyor filozofların tanımı genellikle; carlos castaneda nın kitabında ele aldığı don juan adlı kızılderili bilgenin, hayat felsefesini castaneda ya aktarırken üzerinde durduğu en önemli konulardan birisiydi bu, "ölümün bilincinde olmak"...

ilginç öyküler anlatıyor ve biraz da bizim nasrettin hoca pratikliği var bu bilgede; castaneda ya öğretisini direkt anlatmıyor; önce ona örnek olarak gösterebileceği somut deneyimler yaşatıyor... sanırım bu kızılderiliyi bu kadar meşhur eden de bu; "ölüm bilinci" hakkında da ilginç hadiseler vardı kitabında fakat şu an ayrıntısını hatırlamıyorum...

ana tema şuydu fakat;

"insanlar ölümsüzmüş gibi yaşarlar; yapmak istedikleri şeyleri, bütün zaman dilimleri kendilerine parsellenmiş gibi her zaman 'sonraya' bırakırlar... ömürleri geçip gittiğinde de aslında 'zaman' ın efendisi olmadıklarını anlarlar; birçok ihtiyar ömrünü istediği gibi kullanamadığından yakınır...

işte bu yüzden ölüm bilincinin olması gerekir insanda; birgün bu hayatın biteceğini 'görmezden' gelmenin bir anlamı yoktur, kaçınılmaz olan o kadar da ürkütücü birşey değildir korkulacak; tıpkı nefes almamız gibi 'doğamızda' olan birşeydir ve ona saygı duymamız gerekir...

işte bu yüzden 'ölümsüzler' gibi yaşayıp elimizdeki fırsatları kaçırmaktansa; her an ölecekmiş gibi, yaşadığımız birşeyi 'son kez' yaşıyormuş gibi düşünmeliyiz,

her seferinde aynı zevki almak için hayattan..."

tabi siz yine de kitabı okuyun derim; eğer ilgileniyorsanız...
Her günü son günün bilmektir.

Adam, telaşlı, öfkeli bir halde hanımına bağırıp, çağırıyordu. Babalarının sesini duyan iki çocuk ise yataklarından kalkıp salona gelmişti. Babalarının öfkesini görünce, korkmuş, sinmiş halde birer koltukta sessizce oturup kalmıştı.
Adam, çocuklara, hanımın üzüntüsüne aldırmadan söylenip duruyordu:
-Söyledim değil mi, söyledim. Bu gün toplantı olduğunu, açık mavi gömleği ütülemeni söyledim. "Kahverengi gömlekle gidiversen nolur!" muş. Bugün sunum yapacağım, karamsar bir görüntü mü vereyim, dinleyenlerin içi kararsın, bu da projeye verecekleri oyu etkilesin! Bunu mu istiyorsun?
-Tamam canım, bitti işte.
Adam açık mavi gömleği hışımla aldı.
-Bitti, tabi bitti ama ben geç kaldıktan sonra bitmiş neye yarar.
Hanımı çocukların korkmuş yüzlerine baktıktan sonra, yine eşini sakinleştirmeye çabaladı,
-Dün bundan da geç çıkmıştın, vakit var, yetişirsin.
-Anlamıyor ki, anlamıyor ki. Bu gün sunumu ben yapacağım.
Herkesten önce gitmeliyim ki, gelecek önemli konuklara "Hoş geldin" demeliyim.
Adam bir sürü söz daha söylenerek, bağırarak çıktı, arabasını çalıştırıp uzaklaştı.
Hanımı, direksiyon başında da öfke saçan eşinin halinden endişelendi, "Bir kaza yapmasa bari..."
Eşi uzaklaşınca, çocuklarının yanına gidip sarıldı, rahatlatmaya çalıştı.
-Madem erkenden kalktınız, hemen size sultanlara layık bir kahvaltı hazırlayıp getireceğim.
Mutfağa geçti, zihnindeki huzursuzluğu dağıtmak için hemen neşeli müzikler çalan bir radyoyu açtı. Ocağa haşlamak için yumurta koydu, cezvede süt ısıtmaya başladı. Masaya zeytin, peynir, reçel koymayı da ihmal etmedi.
Biraz sonra çocuklarına seslendi
-Kahvaltınız hazııır!
Çocuklar kahvaltıya otururken, radyoda müziğin birden kesilmesi dikkatini çekti. Son dakika haberi anonsuyla, radyonun sesini biraz daha açtı. Radyoda zincirleme bir kaza haberi vardı. Ayrıntılarla biraz sonra birlikte olacağız demişti spiker ama kazanın yerini söylediği andan itibaren o sandalyesine yığılıp kalmıştı. Spikerin bahsettiği kaza yeri, kocasının her gün işe giderken geçtiği dörtlü kavşaktı.
Eşinin bu kavşaktaki trafikten şikayetçi olduğunu, her sabah yoğun bir trafik olduğunu söyleyişi aklına geldi. "Geç kaldım diye acele edip acaba o da..." Aklına gelen düşünce içini daha da yaktı, hemen ayağa kalktı.
-Çocuklar, unutmayın ocağa yaklaşmak yasak. Kahvaltınızı yapıp salona geçin, oynayın. Benim acil bir yere uğramam gerek, kapıyı da kimseye açmayın tamam mı?
Çocukları uslu, söz dinler olduğu halde, çok kısa süreli de olsa evde yalnız bırakmak zorunda kalsa tekrar tekrar tembihte bulunurdu.
Sokağa çıkmak için üzerine bir şeyler aldı, cebine de bir taksi parası aldı. Kapıya yöneldiğinde kocasının bu kazada ölmüş olabileceği endişesiyle kabaran yüreğine daha fazla dayanamayıp, ağlamaya başlamıştı. Göz yaşlarını çocukları görmesin diye, açık olan mutfak kapısına sırtını dönmeye özen gösteriyordu. içindeki acının kocasının ölmüş olma ihtimali kadar, giderken kendisini kırması ve çocuklarının önünde bağırıp çağırmasından da kaynaklandığını anladı. Oysa her zaman böyle öfkeli değildi.
-Eğer ölürse, çocuklarım babalarını, son gördükleri haliyle mi hatırlayacak? Kalp kıran, öfkeli bir baba olarak mı kalacak akıllarında?
Kapıdan çıkarken, çocuklarına bir kez daha seslenecekti ama artık akan gözyaşları saklanamayacak haldeydi. Hemen kapıyı açıp dışarı çıkmak için hamle yaptı ama karşısında kapıya doğru adım atmakta olan kocası vardı.
Adam, bir an karısının ıslak yanaklarına baktı; "Haberleri mi dinledin?" diye sordu. Hanımı, konuşamadan sadece başıyla onayladı. Adam, önce sarıldı, sonra eşinin yanaklarını sildi. Hanımı zorlukla sordu
-Hani önemli bir toplantına geç kalmıştın, niye döndün?
-Kaza benim hemen yakınımda oldu. O anda toplantıdan daha önemli bir şeyi unuttuğumu hatırladım. Eğer o kazada ölseydim...
O anda çocuklar da yanlarına gelmiş, babalarının yine öfkeli olabileceğini düşünerek, annelerinin yanında durmuştu. Adam, bütün içten, samimi gülümsemesiyle çocuklarını yanına çağırdı, boyunlarına sarıldı, yanaklarından öptü.
-Ben bu gün büyük bir hata yaptım ve evden çıkarken, sizleri ne kadar sevdiğimi söylemeyi unuttum. Böyle önemli bir şey unutulur mu hiç. Ne yapalım, ben de geri döndüm.
Yaşamında ölümü yeterince yaşıyor,ölmese de olur.
bundan daha acısı O'nun her gecen gün ölümüne bir gün daha yaklastığının farkında olmaktır...
"allah! yiyilebilecek ne mok varsa yiyelim" demektir.
(bkz: panik atak)
sevgiliye tehtid etmektir;

-bak ölümü gör söyle arayan,bakan eden falan oldu mu?
--valla olmadı ya.
-iyi olduysa zaten yarın ölürüm görürsün!

(bkz: ya olduysa len)
(bkz: ölmek istemiyorum)
bugün ölcekmiş gibi öbür dünyaya,hic ölmeyecekmis gibi bu dünyaya çalışmaktır esasında...
zordur adamın .mına koyar gelecek ile olan düşüncelerinizi takmamanıza sebeb olur.